hayata dair ufacık ama ufacık bir detay.
oysa ki o sabah uyandığımda kıvırcık saçların dalgalanma hususu konusunda böylesine takıntılı bir adam olacağım aklımın ucundan bile geçmezdi. üzerinden bugün itibari ile tam on yıl geçti ve ben o günden bu yana ne zaman bir kıvırcık saç görsem, aklıma gelir. dertlenirim, bir otuzbir çeker rahatlarım.
sene 2003 o sıralar kadıköy anadolu lisesine yeni atanmış 27\'lerinde bir matematik hocasıyım. sabahları uyanır uyanmaz duşumu alır, omuzlarıma kadar ulaşmasalar da kulaklarımı kapatacak kadar uzattığım saçlarımı özenle tarardım. bugün daha iyi anlıyorum ki saçlarımı omuzlarıma kadar uzatmayı her daim arzu eden bir adam olmuşum. iş hayatımda kumaş pantolon ve spor ceket kombinini kullanır, işten arta yaşadığım zamanlarımda bol bol blucin giyerdim. o zamanlar içerisine omuzlarım hariç çok rahat sığdığım bir kot ceketim vardı. şimdi hala içeride, dolapta duruyor ve ölene kadar muhafaza edeceğim o montu. çünkü o mont, dolu dolu geçen dört senemin tek sabit tanığı. kadıköy anadolu lisesine yürüme mesafesinde olan kehribar apartmanının çatı katında tek kalıyordum. hayatım hiç de stabil ilerlemiyordu. her akşam okul çıkışında okuldan meslektaşım, benden 5 yaş küçük zeki ile dışarı çıkar, biraz yürüyüş yapar, sonrasında bir bara girer,çok fazla bira içer, saat gece yarısını geçince de mutlaka kolumuzda birer tane marmara üniversiteli kız ile benim evin yolunu tutardık. sizleri tek başıma kaldığım konusunda yanlış bilgilendirmiş olabilirim sayın okur. sadece kirayı tek başıma ödüyordum. zeki, haftanın en az üç günü bende konaklıyordu . ayrıca zekiden başka bir sürü tanıdığım vardı.\'\' o zamanlar kadıköy barlar sokağında tanımadığım müdavim yoktu\'\' cümlesini, gönül rahatlığıyla kurabilirim. ama en yakın dostum zeki idi.
yazları çok yorucu geçerdi. üç aylık tatilimizde, çok fazla ortalık malı olur, çok fazla sürterdik. pek eve uğramazdık. ve ayık olduğumuz tek zaman dilimi, önceki gecenin sarhoşluğunu üzerimizden atmaya çalıştığımız akşamüstleri olurdu.
yine böyle yorucu bir yaz\' ı geride bıraktığımız bir eylül sabahı, zeki kapımı çaldı. anasına küfrede küfrede kapıyı açtım ve \'\' siktiğimin çocuğu bu saatte insan rahatsız edilir mi? \'\' şeklinde bir cümle kurdum. \'\' siktiğimin çocuğu\'\' birbirimize böyle hitap ederdik. bundan adeta zevk alırdık. rahatsız olan varsa hemen şimdi yazıyı okumayı bırakabilir. kendisinin arkasından küfür etmeyiz, onu eleştirip, saçma bir kalıba sokmaya çalışmayız. \'\' e be orospu çocuğu saat akşamın beşi\'\' diye bir cevap verdi zeki. ben \'\' vay amına koyayım o kadar olmuş mu? \'\' diye devam ettim söze. \'\' ya ne sandın siktiğimin evladı? \'\' diye haklı olduğunu insanın yüzüne çarpan bir hohlama ile destekledi. bu yüzüme çarpan galiba hohlama ile karışık dün gecenin sonunda yumulduğumuz kokoreçten bir artıktı. \'\' hadi hazırlan gidiyoruz\'\' dedi. \'\' nereye?\'\' diye sormama fırsat tanımadan ekledi \'\' halamın kızı marmara\' yı kazanmış, onun kaydını yaptıracağız\'\'. \'\' zeki, sizin aile işlerinize karışmak istemem. hele senin beni emrivaki dahil etmeni hiç istemem\'\' diye belirttim. \'\' siktirtme dahiliyetini\'\' dedi. \'\' hemen hazırlanıyoruuuum... \'\'
tişörtümü değiştirip, dişlerimi fırçaladım, çıktık. hemen her gece olduğu gibi dün gece de alkolü fazla kaçırıp elbiselerimle sızmıştım, bu yüzden pantolon giymeme gerek kalmadı. neyse doğruca zeki\' nin 99 model palio\'suna atlayıp, kuzeni ile buluşacağımız kafe\' ye doğru yol aldık. hatun kişi kafe\' nin bahçesine oturmuş cam dibi gözlüklerle ve sivilceli bir suratla bizi bekliyordu. \'\' e be yavrum, bu kadar da çalışılmaz ki şu amına koduğumun sınavına\'\' diye geçirdim içimden. \'\' merhaba kehribar bu doruk\'\' dedi zeki yüzündeki orospu çocuğu, kaltak, fahişe ifade ile. \'\' merhaba kehribar bizim apartmanın ismi de kehribar çok memnun oldum\'\' dedim gülerek. kehribar\' ın bizim apartmanla tanışması da tam olarak böyle gerçekleşti işte. o gün bugündür bir bar açma hayalim var. açıp adını kehri bar koyasım var. kafe\' de birer çay içtikten sonra doğruca marmara\' nın yolunu tuttuk. zeki ile kehribar binaya girdiler ben de üniversite kantininde bir \'\' kahve içeyim\'\' dedim. demez olaydım arkadaşlar. o kahve makinesi kuyruğuna girmez olaydım, görmez olaydım... bir şarkı yankılanmaya başladı kantinin beyaz boş duvarlarında \'\' the beatles- hey jude\'\'. ama beni bu pişmanlık duygularına gark eden, ne şarkı ne de kahve idi. gördüklerime inanamadım. \'\' vay amına koyayım kıvırcık saçlar dalgalanıyormuş! \'\' diye hayretler içerisinde ağzımı yarımca açarak mırıldandım. dışarıda gördüğüm bu doğa üstü olay karşısında, \'\' ananı sikeyim hayat. bunlar karı ise bizimkiler ne? \'\' tarzında bir sitemin ardından derin bir iç çektim, aldığım kahveyi döke döke hedefime yaklaşmaya koyuldum. kantinden dışarıya adımımı atar atmaz sanki şu an\' a kadar çektiğim ızdırap yetmemiş gibi doğa artçı bir sonbahar rüzgarı daha gönderdi. rüzgarla beraber kıvırcık sarı saçları tekrar dalgalandı. marlyn monroe dudaklım, sigarayı içmiyor sömürüyordu. eros tarafından götünden vurulmuş tay gibi sıçradım bir an. fark etti beni! yüzünde \'\' çok uğraştırmayacağım\'\' tebessümü belirdi. işin aslı öyle değildi, çok uğraştıracaktı! yani o gün uğraştırmadı ama ayrılıp gittikten sonraki 10 sene çok uğraştım sevgili okur. başka kadınların yanında unutmak için uğraştım. köfteci harun abi ile içerken bahsetmeyeyim diye çok uğraştım. siktiminin zekisi kıza yazmasın diye çok uğraştım. başına bir şey gelmesin diye çok uğraştım. bu gece de onu düşünerek mastürbasyon yapmayım diye çok uğraştım mesela...