şimdi ne olucak şimdi ?
iş mi arasam biraz tatil mi yapsam ?
bidaha okuduğum yere döner miyim ?
öğrenim kredisini nasıl ödeyeceğim ?
askere mi gitsem ? ortalık karışık ama neyse.
işte o zaman neden diplomayı kıvırıp verdiklerini anlayacaksınız.
Geçen sene en çok istediğim şeydi. Çalıştım, Alttan derslerimle beraber dönem derslerimi verdim ve mezun oldum. Arkadaşlarım memleketlerine döndü. Stajlar, gönüllü gittiğim stajlar, alanımla ilgili projeler, eğitimler, okuma gruplarım.. hepsi geride kaldı. Ben öylece kala kaldım şimdi. Eve girmek bilmezken, bu yoğunluğum üstüne şimdi bu kadar boşluk zor geldi. Nasıl bir yol çizeceğim bilmiyorum. Herhalde son yıllarda en kendimde olamadığım bir dönemdeyim. Elbette geçici bir süre bu. Bir yıl sonra yolumu çizmiş, kendi ayaklarım üzerinde durmuş olurum herhalde. Bu yıldan öğrendiğim şey, ben bu kadar çok evde durmamalıyım.
yurda gelir gelmez, odada yaktım bi sigara. kız halimle hiç bilmediğim bu şehre tek başıma gelmiştim. zafere ulaşmanın haklı gururunu yaşarken, 2 dk. keyif çatayım diye iç geçiriyordum. sigarayı yaktığım gibi, garip bakışlarla karşılaştım. "o sigarayı dışarıda içmen mümkün mü?" sorusu geldi sonra. iç sesim "hassiktir" derken, dış sesim "ehehe mümkün tabi" dedi.
yurdun ilk günü, tanışma-kaynaşma amaçlı bir odada toplandık. kimseyi beğenmedim aga. zorla mı? bunlardan bi durum olmaz, hiçbiri kafa değil dedim.
gel zaman, git zaman herkes birbirine alıştı. severlerdi beni yurtta. sen bizim katın neşe kaynağısın derlerdi. haklılardı. kız yurdu burası olm, millet paso birbirinin arkasından sallıyor. çakallık yaparım, herkesle iyi anlaşırım kısa yoldan. kafa rahat. beyin bedava sonuçta.
ulan bak güldüm şimdi durduk yerde. esra'yı hatırladım. canım benim. odasında sigara içmeme izin verirdi hep. kapının önünde onun gelişini beklerdim. büyüktü benden 4 yaş, ne anlatsam dinlerdi. her hafta başka bi çocuğu anlatırdım. gençlik tabi. * "senin şu çapkınlıklarını napcazzz yaa" der dururdu. 4 sene boyunca hiç göremedim onu, gitti eskişehir'den. buradan esra'ya sesleniyorum; benim çapkınlıklardan bi durum olmadı. hala sevgilim yok bebeğim. gözün arkada kalmasın.
haziran geldi sonra. herkes eşyalarını toplamaya başladı. içimi bir hüzün kapladı. yine aynı şehirdeydik, evet. ama ben bir daha koşup koşup hiçbirinin yatağının üstüne bam diye atlayamayacaktım. sonra iç ses devreye girdi yine; "koskoca 1 sene nasıl bu kadar çabuk geçti lan?"
2. sınıfa geçtim. eve çıktım bir arkadaşımla. sonra anlaşamadık, "yürü git lenn" diye ayarı verdim kendisine. ardından tek başıma eve çıktım. hayat böyle güzelmiş hacıt. oooh, istediğim kadar sigara içebiliyorum falan. evi bok götürüyo bazen. hah hah, koy götüne.
yine ben zamanın nasıl geçtiğini anlayamazken, ikinci döneme geldik. aylardan nisan.
ah. 2010. ömrümün katili. çocuğumun adını "2010" koysam yeridir.
14 nisan, 16 nisan, 21 nisan, 8 mayıs, 28 temmuz gibi tarihler var hala aklımda. neyse, siktir et. ona sorsak hatırlamaz bile. hem evleniyo zaten, mutlu olsun.
"seneye mezun oluyoruz olm" tribindeyiz. bu kadar erken mezun olma tribi yaşayan başka bir mal insan topluluğu da yoktur bence. neyse, eğlenebildiğimiz kadar eğleniyoruz, her gece dışardayız.
3 kişiyiz bu arada toplamda. allah çarpsın, başka arkadaşımız yok. hepsi geçen sene mezun oldu, yoksa sevilmediğimizden falan değil yani.
ahahah. ne alaka bilmiyorum da; bak ne geldi aklıma. markete girmiştim bi gün, kasada bi kızla kavga etmiştim. ama ben bildiğin taşak geçiyorum **. iç ses yine kahkaha atıyo. ama ben ciddi görünmeye çalışıyorum. kız da moda girsin istiyorum. kızla kavgayı bir güzel ettim, marketten çıkarken; "2 dakka akıllı olun len azcık" diye bağırdım. ahaha. herkes bana bakmıştı. hani böyle tam kaçarken laf söyleyen veletler olur ya. onların taklidini yapmıştım ben aslında, ama marketteki kız sinirliydi aga. o gerçekten benim kavga ettiğimi düşünüyordu. bozmadım ben de. ne gülmüştük lan.
az önce üniversite hayatımın son sınavından çıktım. içimde bir hüzün var. hep mezun olanlar derlerdi; "o sınavları bile özleyeceksiniz" diye. haklılar galiba.
ah eskişehir.... sevdiklerim... nasıl bırakırım ben sizi.
eskişehir, final haftasında kar topu savaşı için, gecenin 3ünde binlerce kişinin aynı yerde toplandığı bir şehirdir. bir yere oturduğunuzda, birden hiç tanımadığınız insanlarla aynı masada oturduğunuzu farkettiğiniz bir şehirdir. burası belki de, gece saat kaç olursa olsun sokaklarında tek başına da yürüyebileceğiniz tek şehirdir. ilk kez aşık olduğum şehirdir burası. şimdi nasıl bırakayım ben bu şehri?
iki gün sonra kep törenim var. sevdiklerimle göz göze gelmemeye çalışırsam işi kolaylaştırır mıyım?
şahane bir duygu.. vize yok, final yok, büt yok, yaz okulu yok, saçma sapan sunumlar ödevler projeler yok, sınava çalışcam diye sabahlamak yok, iç acıtan harç paraları yok dert yok tasa yok..geçici mezuniyet belgemi aldıktan sonra topuklarım popoma vura vura koşarak arkama bakmadan uzaklaştım okuldan..
ülkemizde tıp fakültelerinden, eğitim fakültelerinden mezun olanların bile 'ee şimdi ne yapacağım?' sorusunu sorduğu, geleceğimizin belirsiz olduğu düşünülünce diyebilirim ki; ne sevinilesi, ne üzülünesi, nötr bir hadisedir. hayatındaki tek değişiklik ertesi gün okula gitmeyecek olmandır.