Şu çıkış belgesini aldım ya 5,5 yılın sonunda diploma falan istemem Çok sevgili ve yurtiçinde hiç bulunmadan görevini nasıl yürüttüğünü bi türlü anlayamadığım sürüm sürüm sürünesi Dekanıma armağan olsun bi imza için bi insan 15 gün bekletilir mi? Neyse hadi verdiniz o çıkış belgesini insan demez mi "biz sizi mezun ettik ama iş sahibi olucaksınız demedik" diye. RTE sağolsun bigün o mübarek ağzıyla söyleyiverdı de ben de nıye evde oturduğumu anlamış oldum.*
Velhasıl kelam Recep Bey'in buyurduğu üzere mesele mezun olmak değil devletin kendi verdiği eğitime ve diplomaya güvenmeyip mezun ettiği öğrenciyi önce Ales'le güzelce bir kabuklarını soyarak sonra mezun olana kadar çok önemsenmemiş olan diploma notunu kriter alıp pembeleşinceye kadar kızartarak ve son olarak da KPSS barajıyla iyice kaynamış suya atarak sınamasıdır. Öyle ya biliyo diye mezun ettik ama ya bilmiyosa?*
bundan tam bir sene sonra son kez yapacağım eylemdir. mezun olup yeni bir okula başlamayacağım çünkü. Ha başlayacağım ama biraz farklı. Şimdi sırada mezun etmek var....
Nilgi universitesi mezuniyet gunuydu bugun. Sevdigim birisi de mezun olacagi icin gidip izledim.
Bu sevdigim kisinin adini vermeyeyim kisaca D.A. nin yaptiklari ile damga vurdugu bir mezuniyetti.
Mezun olacak herkesin 17.30 da toplanip korteje katildigi sirada kuaforde saclarini yaptiriyordu. 7 de toren basladiginda anca yetismis rektorun konusmasinin son kismini duyabilmisti sevgili D.A. Sira kendi bolumune geldiginde adini okunmasini beklerken bir ailesine donup neseyle el salliyor bir de arkadaslarina el sallayip nese saciyordu. Yukseknonur ogrencileri, onur ogrencileri okunduktan sonra sira kendisi gbi normal ogrencilere geldiginde soyadinin A ile baslamasi nedeni ile baslarda okunmasi gereken adi okunmadi. Bunu duyunca sasirip sahnenin yanina gitti ve kendisine 17.30 da torene katilacak herkesin adini yazdirdigini ogrendi ve kendi adi en sona eklendi. Yerine gecip adinin okunmasini beklerken yine donup ailesine ve arkadaslaeina neseyle el salladi. Bu sirada ismi en son okundu ve sahneye dogru adi
Atti. Hersey o an da oldu. Diplomasini alan ogrenciler sahnenin basinda toplaniyordu cunku sahnede toplu fotograf cektireceklerdi. Ancak sevgili D.A. Bu sirayi sahneye cikma sirasi sanarak beklemeye basladi. Bunu farkeden arkadaslari 'kesin diplomayi alamayacak' derken guluyorlardi. Tam bu anda herkesin diplomasi alindigi dusunulerek herkesi sahnee cagirdilar ki D.A. Bu anda herkesin elinde ki diplomayi farketti ve kursude ki sunucuya gitti. Herkes toplu resim cekilirken o bu resimde yer alamadi. Sunucuya ben alamadim dedigi sahnede duyuldu ve sunucu kiz tamam dur verelim dediginde ' ama ben hocadan alamadim ' diyerek burun kivirdi. Sunucu herkesi asagi indirip ' bir ogrencimiz diplomasini alamamis ' ' simdi yeniden hocam sahneye gelebilir misiniz' diyerek sahnede diplomasini aldi ve sunucu 'ismini bir kez daha soyleyelim, ismi nedir?' diye sordugunda biz arkadaslari aglayana kadar gulduk...
yurda gelir gelmez, odada yaktım bi sigara. kız halimle hiç bilmediğim bu şehre tek başıma gelmiştim. zafere ulaşmanın haklı gururunu yaşarken, 2 dk. keyif çatayım diye iç geçiriyordum. sigarayı yaktığım gibi, garip bakışlarla karşılaştım. "o sigarayı dışarıda içmen mümkün mü?" sorusu geldi sonra. iç sesim "hassiktir" derken, dış sesim "ehehe mümkün tabi" dedi.
yurdun ilk günü, tanışma-kaynaşma amaçlı bir odada toplandık. kimseyi beğenmedim aga. zorla mı? bunlardan bi durum olmaz, hiçbiri kafa değil dedim.
gel zaman, git zaman herkes birbirine alıştı. severlerdi beni yurtta. sen bizim katın neşe kaynağısın derlerdi. haklılardı. kız yurdu burası olm, millet paso birbirinin arkasından sallıyor. çakallık yaparım, herkesle iyi anlaşırım kısa yoldan. kafa rahat. beyin bedava sonuçta.
ulan bak güldüm şimdi durduk yerde. esra'yı hatırladım. canım benim. odasında sigara içmeme izin verirdi hep. kapının önünde onun gelişini beklerdim. büyüktü benden 4 yaş, ne anlatsam dinlerdi. her hafta başka bi çocuğu anlatırdım. gençlik tabi. * "senin şu çapkınlıklarını napcazzz yaa" der dururdu. 4 sene boyunca hiç göremedim onu, gitti eskişehir'den. buradan esra'ya sesleniyorum; benim çapkınlıklardan bi durum olmadı. hala sevgilim yok bebeğim. gözün arkada kalmasın.
haziran geldi sonra. herkes eşyalarını toplamaya başladı. içimi bir hüzün kapladı. yine aynı şehirdeydik, evet. ama ben bir daha koşup koşup hiçbirinin yatağının üstüne bam diye atlayamayacaktım. sonra iç ses devreye girdi yine; "koskoca 1 sene nasıl bu kadar çabuk geçti lan?"
2. sınıfa geçtim. eve çıktım bir arkadaşımla. sonra anlaşamadık, "yürü git lenn" diye ayarı verdim kendisine. ardından tek başıma eve çıktım. hayat böyle güzelmiş hacıt. oooh, istediğim kadar sigara içebiliyorum falan. evi bok götürüyo bazen. hah hah, koy götüne.
yine ben zamanın nasıl geçtiğini anlayamazken, ikinci döneme geldik. aylardan nisan.
ah. 2010. ömrümün katili. çocuğumun adını "2010" koysam yeridir.
14 nisan, 16 nisan, 21 nisan, 8 mayıs, 28 temmuz gibi tarihler var hala aklımda. neyse, siktir et. ona sorsak hatırlamaz bile. hem evleniyo zaten, mutlu olsun.
"seneye mezun oluyoruz olm" tribindeyiz. bu kadar erken mezun olma tribi yaşayan başka bir mal insan topluluğu da yoktur bence. neyse, eğlenebildiğimiz kadar eğleniyoruz, her gece dışardayız.
3 kişiyiz bu arada toplamda. allah çarpsın, başka arkadaşımız yok. hepsi geçen sene mezun oldu, yoksa sevilmediğimizden falan değil yani.
ahahah. ne alaka bilmiyorum da; bak ne geldi aklıma. markete girmiştim bi gün, kasada bi kızla kavga etmiştim. ama ben bildiğin taşak geçiyorum **. iç ses yine kahkaha atıyo. ama ben ciddi görünmeye çalışıyorum. kız da moda girsin istiyorum. kızla kavgayı bir güzel ettim, marketten çıkarken; "2 dakka akıllı olun len azcık" diye bağırdım. ahaha. herkes bana bakmıştı. hani böyle tam kaçarken laf söyleyen veletler olur ya. onların taklidini yapmıştım ben aslında, ama marketteki kız sinirliydi aga. o gerçekten benim kavga ettiğimi düşünüyordu. bozmadım ben de. ne gülmüştük lan.
az önce üniversite hayatımın son sınavından çıktım. içimde bir hüzün var. hep mezun olanlar derlerdi; "o sınavları bile özleyeceksiniz" diye. haklılar galiba.
ah eskişehir.... sevdiklerim... nasıl bırakırım ben sizi.
eskişehir, final haftasında kar topu savaşı için, gecenin 3ünde binlerce kişinin aynı yerde toplandığı bir şehirdir. bir yere oturduğunuzda, birden hiç tanımadığınız insanlarla aynı masada oturduğunuzu farkettiğiniz bir şehirdir. burası belki de, gece saat kaç olursa olsun sokaklarında tek başına da yürüyebileceğiniz tek şehirdir. ilk kez aşık olduğum şehirdir burası. şimdi nasıl bırakayım ben bu şehri?
iki gün sonra kep törenim var. sevdiklerimle göz göze gelmemeye çalışırsam işi kolaylaştırır mıyım?
4 yıl aradan sonra kafanı yastığa huzurla koymanı sağlayan, dünyadaki yegane mutluluklardan birisi, iş mi bulunur, allah herkese bir kapı açar ama o diplomanın verdiği sevinç, 4 yıllık emeğinin bir ürün verdiği hissiyatı dünyalara değişilmez. tabi bir de askerlik var. hayırlısı bakalım
4 yıldır sınav stresi ve ders çalışma dışında pek bir şey katamamış olan okulu pek özlediğim söylenemez. Ama ders çalışma bağımlısı olmuş bünyem bu yeni duruma alışmakta çok zorlandı. Okulun en kötü yani bence akşamları, insanın aklının rahat içinin bir türlü huzur bulamaması; örneğin akşamları herkes televizyon izlerken sen proje peşinde olmak zorundasındır, herkes geceleri rahat yatağında uyurken sen sıçtın mavisini görürsün. Gel gör ki iple çektiğim o mezuniyet geldi ama ne o akşamları tv izleme sevdam ne de uyku beni mutlu ediyor. Ulaşılmazken güzelmiş be. insan huzurlu olabilme ihtimalini seviyormuş meğer huzur diye de bir şey yokmuş, kahrolsun mezuniyet nokta.
mezun olmama 4 ay var ve size açık olarak söylüyorum en lanet bir durumlardan biridir. farklı duyguların olduğu bir havuzun içinde boğulursunuz.
Eğer şehir dışına bir yere okumaya gittiyseniz; parçanız haline gelmiş şehirden ayrılmak anlamına gelir. Oradaki yaşamınızı, anılarınızı, arkadaşlarınızı birden geride bırakmak zorunda kalırsınız. iş yaşamına atıldıktan sonra da hiç bir anınız, örencilik yıllarındaki gibi umarsız, heyecan verici ya da sizi dibe sürükleyici olmayacaktır muhtemelen.
iş bulma telaşı sarar dört bir yanınızı. Son senenizin ilk aylarından başlarsınız iş ilanlarına bakmaya. ''Hangi şirket benim için daha iyi olur?'' sorusuna yanıt bulmaya çalışırsınız. Eğer cevabı bulursanız bu cevap bir boka da yaramayabilir; acaba hayalinizdeki şirkette istediğiniz pozisyonda açık var mıdır, olacak mıdır? Açık varsa da diğer başvuranlardan farklılaşmayı başarıp işi kapabilecek misinizdir? Haydi hepsini atlatıp girdiniz diyelim; mutlu olabilecek iş sahasını yakalayacak mısınız?
Aileniz mezun oluyorsunuz diye sevinir, başarılı bir öğrencilik geçirdiyseniz iyi de bir iş bulacağınıza dair güvenleri tamdır. Bu yüzden iş stresi sadece sizle ilgili değil, onlarla ilgilidir de. Kendinizi ispatlamak zorunda hissedersiniz. Umarım ispatlarsınız da. Ama ailenizden, çevrenizden çok kendinize ispatlarsınız umarım. aynı şekilde ben de öyle. Bu şekilde mutlu olmaya daha yakın olacağız sanırım.
şahane bir duygu.. vize yok, final yok, büt yok, yaz okulu yok, saçma sapan sunumlar ödevler projeler yok, sınava çalışcam diye sabahlamak yok, iç acıtan harç paraları yok dert yok tasa yok..geçici mezuniyet belgemi aldıktan sonra topuklarım popoma vura vura koşarak arkama bakmadan uzaklaştım okuldan..