Bir kere Kuran’ın dinin tek kaynağı olduğu göz ardı edilip hadisler dinin kaynağı kabul edilince, birçok mezhebin ortaya çıkması da kaçınılmazdı. Nitekim öyle oldu ve yüzlerce mezhep ortaya çıktı. Bugün dört mezhep olarak anılan mezhepler, işte bu birçok mezhepten zaman içinde daha çok kabul görüp, günümüze kadar gelenlerdir. Bir hadise göre erkeklerin baldırını örtmesi gerektiği, diğerine göre baldırın gözükebileceği anlaşılır. Bir hadis yorumuna göre kan akması, diğer hadis yorumuna göre ise kadının ve erkeğin ellerinin birbirine değmesi abdesti bozar…
Tüm bu örneklerdeki gibi farklı izahlarda doğruyu kim, nasıl bulacaktır? Kuran dışında başka kaynaklara kapı açılıp kargaşa çıkınca, mezhepler ortaya sürülüp bu kargaşa önlenmeye çalışılmıştır. Böylece Kuran’da anlatılan din, yani Allah’ın gönderdiği islam; mezheplerin dinine, “mezheplerin islamı”na dönüşmüştür. Mezhep kurucularından biri çıkar “diz ile göbek arasını örtünüz” denilen hadisi alır, diğer hadisi inkar eder ve böylece dine yeni bir haram sokar. Diğer bir mezhep kurucusu ise baldırın gözükebileceği sonucu çıkan hadisi doğru, diğer hadisi yanlış kabul ederek, baldırın gözükebileceğini ilan eder. Mezhep kurucularından biri, Peygamber’in sivilcesinin sıkılması ile ilgili hadisten, kanın abdesti bozduğu sonucunu çıkararak dine bir ilave yapar. Diğeri ise kadın elinin değmesiyle abdestin bozulduğu yorumunu yapar, diğerinin ilavesini reddedip kendi ilavesini dine katar.
BiZiM MEZHEPLERiN HıRiSTiYAN MEZHEPLERDEN FARKı NE?
Mezhep imamları nasih-mensuh ile Kuran ayetlerinin hükmünü iptal ederek, farklı hadislerden diledikleri birini seçerek, kendilerine göre hadisleri yorumlayarak ve kendilerini içtihad yetkisiyle Allah’ın serbest bıraktığı konuların açıklayıcısı konumuna getirerek, yepyeni bir dinsel yapı oluşturmuşlardır. Bazıları bu mezhep imamlarının çok iyi niyetli olduğunu veya din için fedakarlıklar yaptıklarını anlatarak eleştirileri görmezlikten gelmektedirler. Peki, Ortodoks ve Katolik rahiplerin de iyi niyetli oldukları ve kendi mezhepleri için çalıştıkları söyleniyor, biz ne yapalım? Katolikliğin ve Ortodokluğun yanlış dini yorumlarını, bu iyi niyet söylemlerinden ötürü Allah’ın gönderdiği Hıristiyanlık’la bir mi tutalım? Mezhep imamları öyle bir konuma getirilmiştir ki; sahip oldukları yetkiyle diledikleri gibi bazı hükümleri iptal etmiş, diledikleri gibi bazı hükümler getirmiş, kişisel yorumlarını genelleştirmiş, kendi kabullerine uygun hadisleri benimseyip çelişenleri dikkate almamış, Kuran’a ya da hadise dayandıramadıkları konularda ise içtihad ederek Kuran’ın otoritesinin de üzerine çıkmış ve Kuran’daki hükümlerden kat kat fazla hacimde sünnetler, farzlar, helaller, haramlar oluşturmuşlardır. Kuran’ın otoritesi dışında oluşturulan bu mezheplere Hanefi, Şafi, Maliki, Hanbeli, Caferi adları verilmiş, bu mezheplere uyan mukallitler (mezhep taklitçileri) ise mezheplerinin adlarıyla anılmışlardır. Oysa bakın Kuran’da ne diyor:
Dinlerini parça parça edip hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Allah onlara yapıp ettiklerini haber verecektir.
6–Enam Suresi 159
Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra çekişmeye girip fırkalar (mezhepler) halinde parçalananlar gibi olmayın.
3– Ali imran Suresi 105
Hep birlikte Allah’ın ipine sarılın, fırkalara bölünüp ayrılmayın.
Kuran’da dinimize “islam” adı verilip, hiziplere ayrılmamız yerilirken; kendimize Hanefi, Maliki gibi isimler vermeyi, bu mezheplerin ayrı helal, haram ve farzlarını kabullenmeyi ve her biri birbirinden farklı uygulamalara sahip olan apayrı mezheplerin herbirinin de islam’a tam olarak uygun olduğunu, kendi aralarındaki çelişkilerine ve Kuran’a aykırılıklarına rağmen, hepsinin de doğru olduğunu nasıl kabul edebiliriz?
hadisler olmasa nasıl namaz kılacağını bilmeyen son zamanlarda internette bol bol karşımıza çıkan vahhabi mi desem ne desem bi ajandası olan bu tiplere aman dikkat.
Yel değirmenlerine saldıran Donkişotlar misali, kendilerini mezheb imamlarından üstün görüp onların kurdukları sistemleri yıkma gayretinde olan çakma müçtehidler, dîne hizmet iddiasıyla aslında dinî bir müesseseyi tahrip etmeye çalışmaktadırlar. Böylece hem kendilerini, hem de kendilerine tâbi olanları helâke sürüklemektedirler.
Sizlerin de malumu olduğu üzere, “Mezhebsizlik, Dinsizliğin Köprüsüdür” cümlesi, yirminci yüzyılda yetişmiş en büyük âlimlerden olan, merhûm Muhammed Zâhid el-Kevserî’ye aittir ve bu hikmetli söz, onun “Makâlât” kitabında yer alan bir makâlesinin başlığıdır.
Zâhid el-Kevserî bu sözüyle mezhepsizliği, dinsizliğe giden bir köprü olarak telâkki etmiştir. Evet dinsizlik dememiştir lakin hiçbir mezhebi kabul etmemenin, insanı böyle bir âkıbete sürüklediğine de işaret etmiştir.
Çünkü Mezheb; Dinî bir hüküm koymanın, içtihad da bulunup fetvâ vermenin bir kuralı ve sistemidir.
Yani mezheb demek, ilmî bir metod ve sistem demektir; mezhebsizlik ise kuralsızlık ve metotsuzluktur. Bir kurala ve kâideye uymadan yapılan işler ise, karışıklığa ve yanlışlığa düşmeye mahkûmdur.
Dolayısıyla mezheb tanımayan tâifenin, Din hakkında söyledikleri sözler ve ileri sürdükleri hükümler, daha başından yanlıştır ve bâtıldır.