böyle okullar var evet. mezarlığa sıfır. tüm pencerelerinden mezarlık gören. içinden garip garip sesler gelen. tabi ki değil. geceleri olur öyle şeyler ancak geceleri de mini mini yavrucaklar okulda olmazlar zaten. neyse lafı fazla uzatmadan konuya girişmek gerekirse, bu tür okullara öğrenci çekebilmek çok çeşitli nedenlerden dolayı zordur. örneğin ilkokul çağlarındaki bir çocuk tenefüste ya da derste dışarı baktığında daha önde hiç görmediği bir defnedilme sahnesiyle karşılaşıp altına sıçabilir. ve o andan sonra da götür çocuğu okula götürebilirsen. okula lunapark kursan, sirke çevirip musluklarından şarıl şarıl çikolata akıtsan ,ki bunları zaten yapamazsın, o çocuk o okula gelmek istemez bir daha. diğer bir örnek ise, sınıfın sinik ve bir o kadar da ezik tipine yapılan türlü türlü gerzekçe şakalar. tabi bunlar biraz daha ilerleyen yaşlarda olabilir, çocuklar artık yavaş yavaş afedersiniz ağzımı bozucam ama işin piçliğini öğrenmeye başladıktan sonra yani. bu görev de çocuğu okul bittikten sonra hava kararmaya yakın mezarlık civarında yalnız bırakmakla sonuçlanır. ulan niye korkarsın ki yan tarafında okul var, ne yapacaklar sana orada öteki piçlerin peşinden koşsana altına işeyip anneeeeeeeeaaaa diye bağırcağına. aptalsın olum sen.
her neyse mezar manzaralı okulların pencerelerinin altı koyu renge boyanabilir çocukların rüyaları ve hayatları allak bullak olmasın diye. ancak çocuk bu, bir süre sonra sen ne kadar gitmesin diye didinsen de dersten kaçıp tek eğlenceleri olan mezarlığa giderler. ve yine hava kararmaya yakın bu sefer birbirlerine sikindirik cin masalları anlatmaya başlarlar. ancak bu kez sınıfın gerzek geçinen tipi korkar, kaçar maçar, saçmalamaya başlar. sonuç olarak zordur mezarlık gören sınıflarda öğrenci olmak...
lisedeki tarih öğretmenim ilkokulu karacaahmet mezarlığı ile yan yana olan bir okulda okumuş. şimdiki adı atatürk ilkokulu. mezarlığın tam karşısında zeynep kamil doğum hastanesi vardır. mezarlığı ve hastaneyi birbirinden ayıran caddenin adı ise nuh kuyusu caddesi'dir.
hocam, lise boyunca önünden geçtiğim ve kendisiyle yolda denk geldiğimiz bazı günlerin birinde şöyle demişti hiç unutmam; ''bak fikrimin ince gülü, hayat işte tam bu nuh kuyusu yolu gibidir. bir tarafında hayata gözlerini açarsın, diğer tarafında kapatırsın. bütün bu çabanın aslında tamamı bu yolun diğer tarafına geçmek içindir. ama yol, ikisine de bakmadan akar, gider.'' demişti.
ya da bana hala her önünden geçtiğimde tüm bunları düşündüren, buna benzer bir şey...