tükenirdi monolog
kaçarken içine düştüğüm kara toplum
big bang sonrası büyük yalnızlık bilinmeyeni
saçlarında titreyen iblisler karartırken güneşi
üstüste gömülürken
saydam yaşamlar
bir yankı duyulurdu hiç'likten
bütün yalnızlıklarınızın ilenci
korusun çoğulluklarınızı
cinnet koyun erdemin adını
maskelerinizi kuşanıp yalanlarınızı çoğaltın
hepiniz mezarısınız kendinizin...
kim ne derse desin ,tüm acıların son bulacağı yerdir.
çünkü insanın ruhunu kemiren acılar ve bu acılara karşı dayanıksızlık , belirsizlikten kaynaklanır.Oysa mezarda , yani ölüm anı gelip sınav bittikten sonra , hiçbir belirsizlikten söz edilemez.
Zira hüküm verilmiştir , artık tüm ipler görünür ve görünmeyen de yaradan'ın elindedir.
onca varlığı olanın da açlıktan ölenin de içine gireceği max 2 metre uzunluğu 1 metre de eni olacak olan yer.insanları her zaman korkutsa da eğer bir yakınınız içindeyse (baba gibi) pek korkutucu gelmez. hatta bi zamandan sonra diğer mezarlarında birilerinin yakını olduğu anlaşılınca diğer mezarlarda ziyaret edilir.çok kötü bir şey değildir ama ölümün soğukluğunu taşır içinde.
"mermer işlerindeki ufak tefek çukurlara biriken sular, güvercinlerin yıkanma yeri olmuştu. kuşlar, sanki ölen kişinin öldükten sonra bile ne kadar cömert olduğunu vurgular gibiydi.mezarlıktan yükselen sarmaşıklar, mezar taşlarının kasvetli havasını değiştiriyordu.
yaşarken kabe'ye doğru eğilmiş olan bu bedenler, şimdi toprağın içinde, gömülürken denk geldiği gibi kıvrılmış yatıyordu. hocalar bize ölümün herkesi eşitlikle buluşturan bir şey olduğunu söyleyecek yerde, öldükten sonra ayağa kalkıp cezamızı çekeceğimizle tehdit ediyordu daima.
yaşamak çok daha itaatkar olmaya zorluyordu bizi. oysa ölünce herkesin belki de yalnız kalbinde yaşatabileceği bireysellik ortaya çıkıyordu."
ölüm'ün yakışmadığı küçücük bir bedeni içine alan bir yer...
mezarlar her zaman 1.5-2 metre uzunluğunda yarım metreden biraz genişçedir ya...
80 cm boyunda 40 cm eninde görünce insan gülüyor delice...
inanamıyor içinde kundağı kefen olmuş bir bebek olduğuna ve isyanların bini bir para... ne mezar o mezarlığa ne bir bebek mezara yakışıyor...ama bebekler de ölür...
dine inanların nedense maddi dünyaya sıkı sıkıya bağlanmak için tutundukları son nokta. Artık ölmüşsündür, ruhun ya cennet penceresinde yahut cehennem manzarasında seyre dalmıştır, arkada bedenin. ille de bir mezar olsun, ille de bu beden burada böceklere yem olsun. Ya ruhta bir sıkıntı var ya bedende.
ilk olarak mısır firavunu tutamkamon'nun milattan önce 1346 da öldüğünde mezarının
çiçekten taçlarla kaplandığı saptanmıştır. kuzey avrupada ise M.Ö 2000 yıllara kadar
mezara çiçek konduğu belirlenmiştir. O zamanlarda bu çiçeklerin amacı iyi ruhları çekme,
kötü ruhları kovma amacıylaydı. Sonradan ise asıl amaç cesetler çürürken çıkan
kokuyu kamufle etme amacını taşır. Servi ağacı da bu nedenle mazarlıklarda kullanılır. Ağacın yaprakları rüzgarı önler, kendine özgü ferah kokusu vardır. Cenaze törenherinde siyah giyinmenin amacı da mezarlıklarda hayaletlerden sakınmak amacı taşımaktadır.