yadsınamaz bir gerçektir. bu kelimeyi de hep kullanmak istiyordum. siz yazıyordunuz ben bakıyordum, yazdım sonunda. öyle ahım şahım bir şey değilmiş. "ahım şahım"ı da hep...
neyse ben tam çürük olmasa da çürümek üzere olan, dalındaki dururken yaz gözle bile bakmayacağım yere dökülmüş şeftalilerin öz dedem tarafından daha düşük bir fiyata da olsa meyve suyu yapımı için hale satıldığını gördüm. ki bir tek dedem yapmıyordu bunu adem amca lar filan bütün komşular yapıyordu. öyle. göz gördü yani. gönülde problem yok. içiyoruz. siz de için şifadır.
görmedim, bilemem ama fikir yürütebilirim.
öyle olması imkansıza yakındır çünkü hiçbir çiftçi emek verdiği, masraf ettiği meyveların yere dökülüp çürümesine izin vermez.
hadi diyelim arada dökülüp çürüyenleri topladılar. onlardanda o kadar meyve suyu çıkmaz.
haa belki hasadın son meyvelerini alıyorlardır. onlarda kötü değildir, en olgunlardır.
meyvenin kötü kısmı meyve suyu oluyor diye biliyorum. çiftçilikle uğraşan bir arkadaşım vardı o anlattığı üzere elmaların sağlam olanları satılmak üzere ayrılırken, çürük, kurtlu olanları da meyve suyu yapımı için yollanıyormuş. içtiğimiz meyve suları bol proteinli yani. kurtlu kurtlu ne güzel.
hasat zamanı yerlere dökülmüş olan vişneler toplanır. kasalara, oradan hale oradan firmaya gönderilir. kasalar daha tartıda pıhtılaşmaya başlar. suları şakır şakır dökülmektedir. öyle''ki'' hemde bu düştüğü ağacın dibinde hasat zamanı gelmeden dökülmüş, kurumuş gübreler. sezon boyunca ağaçların dibine işemiş, kaka yapmış insanlar. bütün bunların ardından gittiği fabrikada yalandan yıkanarak( bakın çok yalan sadece su fanusundan geçer) direk katkı maddeleri eklenerek kutulanır.
önemli not : şimdi ağacın dibine işemek, kaka yapmak dedim ama yanlış anlaşılmasın. her yer taksim. *