hallac ı mansur ve muhyiddin ibn-i arabi gibi üstadlarından aldığı mirası en iyi özümsemiş ve aktarmış yüce kişiliktir. tassavvuf düntasında ondan daha iddialı ve şizofrenik adamlar olduğu malum lakin insanları onun kadar etkileyebilen bir tasavvuf üstadı daha yoktur. bir nevi kast işini daha iyi becerebilmiştir. bu yetisi ondan evvel gelen üstadların daha iyi anlaşılması hususunda da katalizör olmuştur.
islamiyet tanrı, insan, ilahiyat, tasavvuf üzerine birçok filozoflar ve mutasavvuflar yetiştirmiştir. bunlardan en büyüklerinden birisi de kuşkusuz mevlana'dır.
mevlana hazretleri islamı, hoşgörüyle, güzel ahlakla, insan sevgisi ile yoğurmuş insandan tanrıya giden bir yol belirlemiş ve insanı merkez kabul etmiştir. bunun nedenlerinden en önemlisi mevlana'nın türk ya da arap kökenli olmaması afgan kökenli olmasından kaynaklanmaktadır.
çünkü mevlana hazretleri islamı türkler gibi araplardan öğrenmemiştir. birçok medeniyete ve inanca ev sahipliği yapmış orta asya kültürleri ve dinlerinde bir hoşgörü ve sevgi hakimiyeti mevcuttur. bunlardan başlıcaları bir din olmalarının yanı sıra ziyadesiyle bir kültür olmuş budizm, hinduizm ve şamanizmdir.
mevlana hazretleri işte bu ardında yüz yıllarca birikimin getirmiş olduğu bu bilgi ve akımları islamla sentezlemiş ve arap kültüründen farklı olarak bir bakış açısı getirmiştir.
islam'da özellikle sami kültürünün birçok etkisi ve izi barınmaktadır. çünkü insanlar dinlerini değiştirebilirler, ırkları ve dilleri değişebilir ama kültürlerini değiştiremez dünya ne kadar hızlı değişirse değişsin illaki bu kültür yeni gelenin bir tarafına bir şekilde ulanır. bu sebepledir ki birçoğunun islamla bağdaştırdığı halbuki islamda yeri bulunmayan şeriat kisvesi altındaki birçok uygulama islamın bir ürünü değil hammurabi kanunlarıdır. islamda kimilerinin asıl islam kimilerinin ise hurafe ve dogma kabul ettiği birçok görüş ve uygulamalar için bu kültürle ilgili durum geçerlidir.
yaygın kanının aksine tam anlamıyla hümanist olarak nitelendirilmemesi gereken düşünür. şöyleki, hümanizmde insan sevgisi tanrıya indirgenemez. mevlananın insan sevgisinin temelinde tanrı sevgisi, ilahi aşk vardır. bir nevi mevlana'da "yaradılanı sev, yaratandan ötürü" anlayışı vardır. halbuki hümanizmin temelinde "yaradılanı sev, sadece ve sadece insan olduğu için" anlayışı yatmaktadır. bu nedenle mevlana tam anlamıyla hümanist olarak değerlendirilmemesi gereken düşünürdür.
tüm öğretisini gel ne olursan yine gel sözü ile taçlandırmış bu mübareğin arkasından bugün yok türktü, yok kürttü, yok persdi, şuydu buydu tartışmalarının yapıması ise hayli enteresandır.
"sana dilsiz, dudaksız sözler söyleyeceğim
bütün kulaklardan gizli sırlardan bahsedeceğim
bu sözleri sana, herkesin içinde söyleyeceğim
ama senden başka kimse duymayacak
kimse anlamayacak." dizelerinin sahibi.
(bkz: bab-ı esrar)
yalakanın tekidir. farsca bilen saray erkanına ve dönemin entellektüel kesimine yalakalık olsun eserlerini ve fikirlerini farsça belirtmiştir. şayet görüşlerinde samimi olsa ve bunları geniş halk kesimlerinin öğrenmesini istese idi türk ilinde türkçe yazardı. zira bu saray erkanı ve entellektüel kesim dışında kimse farsca dan anlamaz bilmezdi.
ayrıca buz gibi de moğol ajanıydı. savaşçı türkmen boylarını insaniyetlik masalıyla gevşetmel için yollanan bir ajan.
"Dikkat ediniz! Kisi günese yüzünü döndü mü, gölgesi arkasinda kalir.
Artik o nereye giderse gitsin, gölgesi hep pesinden gelir. Lakin kisi günese
arkasini dönerse gölgesi hep önünde kalir. Ne kadar ugrassa da gölgesini yakalayamaz.
Işte bunun gibi, insan, Allah'a yüzünü dönerse, mal-mülk, aile ve çoluk çocugu aynı
gölgesi gibi onun pesinden kosar. Fakat kişi Allah'a arkasini dönerse o kişi mal ve iyalim
peşinden ne kadar koşarsa koşşun, gölgesini tutamayacagi gibi onlara nail de olamaz."
Hz. Mevlana ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlana ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen "Şeb-i Arûs" diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu.
Hz. Mevlana'nın Vasiyeti:
Size, gizlide ve açıkta Allah'tan korkmayı, az yemeyi, az uyumayı, az konuşmayı, isyan ve günahları terk etmeyi, oruç tutmayı, namaza devam etmeyi, sürekli olarak şehveti terk etmeyi, bütün yaratıklardan gelen cefaya tahammüllü olmayı, aptal ve cahillerle oturmamayı, güzel davranışlı ve olgun kişilerle birlikte bulunmayı vasiyet ediyorum. insanların en hayırlısı, insanlara yararı olandır. Sözün en hayırlısı, az ve anlaşılır olanıdır.
"Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız!
Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir"
Ruh gibi hafif ve lâtif olmayan kişi, âşık değildir. Geceleri, yıldız gibi, ay'ın etrafında dönüp dolaşmayan âşık olamaz. Bu sözü benden duy; bu söz boş değil: rüzgar esmedikçe sancağın dalgalanmasına imkân yoktur.
Hz. Mevlâna Muhammed Celaleddin-i Rûmî ( kaddesallahu sırruhu )
yoksulları koruyan, çocukları seven; onların iyi bir eğitim almaları için uğraşan, insanları eksikleri ve kusurları ile kabul eden, noksanlıkları hoşgören kişidir.
ona göre kainatın temeli hoşgörü üzerine kurulmuştur ve insanı olgunlaştırıp kamil insan yapacak tek şey sevgidir.
sevgi ile tarif ettiği dinine birçok müslüman kazandırmıştır. anadolu nun islamlaşmasında büyük katkısı olmuştur.
islamın ne kadar hoşgörülü bir din olduğunu beyhude anlatmış, didinmiş şahsiyettir. zira islamın ne kadar sert, hoşgörüsüz bir din olduğunu insanlara dikte etmeye çalışan, insanları islamdan soğutan birileri hep olmuştur.
bizim efendimiz. *
kör cehalet çirkefleştirir insanları,suskunluğum asaletimdendir,
her lafa verecek cevabım var
lakin bir lafa bakarım laf mı diye
bir de söyleyene bakarım adam mı diye.
"ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim.
olur ya...
kalp durur...
akıl unutur...
ben dostlarımı ruhumla severim.
o ne durur, ne de unutur ..."
hemşehrisi olduğu halde misyonunu anlamamış/anlayamamış bünyeciklerin kendisinden nefret etme derecesine geldiği yüce şahsiyet. nedenleri ilginçtir, her caddede her sokakta isminin geçmesi... bulunduğum şehrin annesine ev sahipliği yapıyor olması bile grur verici.*