derin değil elitisttir, elitist olması ve elitistlere zihinsel altyapı sağlaması ilginç tespitlerini ve hikayelerini gölgeler. cinsel tercihlerine girmenin ne yeri ne zamanı olan düşünürdür aynı zamanda.
hayatta duyduğum en derin, an manalı sözlerden birine imza atmış kişi.
"doğru ve yanlış tüm kavramların ötesinde bir yer var. seninle orada buluşacağım."
aslında doğru ve yanlış tüm kavramların ötesinde bir yer yok. bu bir hayal, gerçek dışı. hayal peşinde koşmaksa insanı mutlu etmez maalesef. bir hayale takılı kalmış şair kişisi.
bir gün mevlana'nın torunu ulu arif çelebi'nin yanına bir adam gelir ve şöyle der: 'mesnevi bizim kutsal kitabımızdır'. ulu arif çelebi adamın bu sözüne çok kızar ve 'hayır yanlışın var, mesnevi dedimin yazdığı bir kitaptır, bizim kutsal kitabımız kur'an-ı kerim'dir' der. sonra bu konuşmayı dedesi mevlana'ya anlatır. mevlana'nın cevabı şöyledir: ' aaa köpek oğlu (veya orospu oğlu) o adamın dediği doğrudur. mesnevi kur'an'a eştir, allah'ın velileri de peygamber gibidir.' der.
mevlana'yla ilgili anlatılan daha birçok olay var böyle. artık kararı siz verin canlar.
"Gönlümün içinde ve dışında var olan hep O'dur.
Tenimdeki can, kan ve damar hep O'dur.
Buraya nasıl olur da şirk ve iman sığar?
Varlığımın "Neden"i "Niçin"i kalmadı,
Çünkü vücudum da O'ndandır ve hep O'dur."
der.
Yüksek istek üzerine okuduğum kabak hikayesi bende farklı bir imtina bıraktı. Fakat ben hala kendisini anlayamadığım kanısındayım yada bizim anlamımız için bu kadar basit argo hayvanlı anlatım yani 3D çizim yoktu yani o çağda birde onu eleştirmek için onun kadar o kapasitede olmak mi lazım şapka çıkartırım ben buna ne olursan o yine gel diyen bir insanı dahi bu kadar futuratsizça yermek kalbini bir kaç seküler yazı dizisine kaptıran adamların işi mi?
'ey gafil! sen kendi şehvetine aşk adını koymuşsun. şu halinle o namusu ekberi soymuşsun. aşkın asıl manasının altını oymuşsun. bir bilebilsen küstahlığa nasıl doymuşsun.'
mesnevi ve divan'ı kebir okumadan hakkında bin bir yorum yapılan kişi. bir gün şöyle bir gün böyle hikayelerini boşverin.
1- elli kez her hangi bir eserinde "gel ne olursan ol gel" diye bir sözü olmadığı kanıtlanmıştır. zaten sözün farsçadan çevirisi Dörtlükte geçen "Bâzâ" sözü Farsça'da "yine, tekrar gel" demektir ve klasik Farsça'da aynı zamanda "tövbe et" anlamına da gelir. Dörtlük bugün "Gel, gel, ne olursan ol gene gel, kâfir de, putperest de olsan, ateşe de tapsan gene gel... Bizim dergâhımız ümidsizlik dergâhı değildir, yüz kerre de tövbeni bozmuş olsan yine gel" diye tercüme edilmektedir ama "bâzâ"yı yahut ifadenin aslı olan "bâz âmeden" kavramını "tövbe et" şeklinde aldığımız takdirde mânâ tamamen değişir; "Tövbe et, ne olursan ol tövbe et; kâfir de, putperest de olsan, ateşe de tapsan tövbe et... Bizim dergâhımız ümidsizlik dergâhı değildir, yüz kerre de tövbeni bozmuş olsan tövbe et" hâline gelir. Yani, şair "Gel, gel de istersen yanında putunu da getir, beraberce tapınalım" değil, "Tövbe et, öyle gel" demektedir!http://www.haberturk.com/...ci/806976-soka-gel-sokaaa
buradan bulabilirsiniz. yani adam getir putunu öyle gel dememiş tövbe et öyle gel demiş.
2- taliplik kavramını bilmeyen homolar herkesi kendileri gibi ilan etmeye bayılır.
--spoiler--
Ey can, haberin var mı ki cananın kimdir?
Ey gönül farkında mısın ki mihmanın kimdir?
Ey ten, türlü hile ile kaçmak yolunu arıyorsun;
Hâlbuki o seni çekiyor. Dikkat et, seni arayan kimdir?
kültürürmüzün bir parçası olan zât. türkmenleri pek hazzetmediği tüm inkârlara rağmen mâlum olan zâttır ayrıca. türk kültürürnün bir parçası olması onu türk yapmaz, türk değildir. fikrî yapısı, düşüncesi, kalemiyle yazdıklar fars kültür ürünleridir, net. türklüğünü vurgulamadığı açık bir şekilde anlaşılan bir şiirde sırf türküm ibâresi geçiyor diye sığ yorumlara sığınanlarca türklüğü savunulan adam. neyse tabu yıkmak kolay değil...
