mevlana hazretleri, bu tırıvırılar gibi ardından atıp tutan birine gıyabında ulu orta, mealen de "ulan şorolo!" niyetine bir gürültü koparıyor. bahsi geçen dedikoducu ve iftiracı puşt 3 seneye götveren olup çıkıyor...
e bunlara zaten demeye gerek yok...
kabak olayında da ne varsa artık? yani gayet normal, hissesi kıssası yerinde bir olay.
oğlum biraz delikanlı olun lan, muhabbet eşşeğin siki olunca dudaklarını ısıran utangaç ama orallı anallı emdirip gömdürmüş yarrak delisi bakireler gibi triplere girmeyin.
Mevlana'nın şehvetin kötülüğü temalı kıssasıdır. Doğu edebiyatında Kelile ve dimne'den beri Anlatılacak şeyi sembollerle kişileştirerek anlatmak bir gelenektir. Misal bir hikayede Aslan tilki karga gibi hayvanlar konuşturularak birşey anlatılır. Burada kastedilen şey la fonten'in fablları gibi basit bir hikayenin arkasında cesaret, kurnazlık, sinsilik gibi kavramların anlatılmasıdır. Bu hikayede de eşekten kastedilen şey şehvettir. Şehvetinin esiri olan insanın başına gelmesi muhtemel fenalıklar sembollerle anlatılmıştır.
Bir halayık şehvetin çokluğundan, hırsının fazlalığından bir eşeği kendisine alıştırmıştı. O eşek, kendisine yakınlaşmayı adet edinmiş, insana yakın olmayı öğrenmişti. O hilebaz halayığın bir kabağı vardı. Eşek kendisine ölçülü yaklaşsın diye kabağı, eşeğin aletine takardı. Yakınlaşma zamanında aletin yarısı girsin diye bu işi yapmaktaydı. Çünkü, eşeğin aleti tamamı ile girse rahmi de parçalanırdı, damarları da.
Eşek boyuna zayıflayıp durmaktaydı. Eşeğin sahibi olan kadın da neden bu eşek böyle zayıflıyor, neden böyle kıl gibi inceliyor deyip dururdu. Fakat işin ne olduğunu anlamakta acizdi. Nalbantlara illeti nedir, neden zayıflamakta diye gösterdiyse de, onda hiçbir illet görünmedi, kimse bunun iç yüzünü haber veremedi. Kadın bu işin aslını adamakıllı araştırmaya başladı. Her an eşeğin haline dikkat etmekte, neden böyle zayıfladığını bulmaya çalışmaktaydı........