birbirine çok yakın iki dost. çok çok yakınlar ama. bir kitapta okumuştum. bir odaya kapanıp kaç gün odadan çıkmıyorlarmış ve konuşmuyorlarmış kimseyle.
onları birbirine bağlayan allah aşkıydı. din onlar için araçtı asıl amaç aşka kavuşmaktı.
dolayısıyla herkesin anlayamayacakları bir ilişkileri vardı. ister gay olsunlar ister başka bir şey onların aşkları ortaktı. kimseye de gözüyle görmeden, kanıt göstermeden yok şöyleydi yok böyleydi diye iftira atmaya gerek yok. kanıt varsa eyvallah, kanıt yoksa cehennemde yandınız müminler.
bağlılıktır, aşktır. şems mevlana' nın yanından ayrıldığında, mevlana şu sözleri söylemiştir: ' ben senim, sen de bensin. aynı kokuları, aynı heyecanları, aynı acıları yaşıyoruz. '
hakların da asılsız bir sürü şey söylenen, tasavvufun ne kadar ince bir bilim ne kadar aşk üzerine kurulmuş bir ilim olduğunu bilmeyen cahillerinin suçladıkları, allah katında yerleri apayrı olduğuna inandığım ikilidir.
tasavvuf üzerine yazılmış aşağıda ki yazıyı okumanızı isterim sadece selamlaşmadan ibaret bir yazı.
Dervişin biri, yine bir dervişler topluluğu içerisine gelip, selam vererek oturduktan sonra, topluluk gelen dervişe Merhaba! yerine Aşk olsun!! dermiş Derviş de Aşkınız cemal olsun efendim! diye mukabele edermiş Bu sefer topluluk Cemaliniz nur olsun!! dediğinde, derviş Nurunuz ayn olsun!! dermiş ve böylece selamlaşma bitermiş .
Tasavvufta aşk o derece içselleştirilmiş, o derece özümsenmiş ki Selamlaşma bile aşk üzerine kurulmuş Tasavvufta bütün diyalogların böyle kalbi incelikler içerisinde cereyan etmesi ne kadar hoş değil mi?
Bir de günümüzdeki selamlaşma diyaloglarını düşünün .
- Nabers lan!
- Selam moruk!
Tasavvuftaki aşk anlayışı, elbette televole aşkı türünde bir aşk anlayışı değildir Günümüzde, birçok temel kavramda olduğu gibi aşk kavramı da kavram kargaşası içerisine sokularak, gerçek anlamından kopartılmış ve çok daha farklı anlamlarda kullanılır olmuştur Artık yaşanan bazı edepsizliklerin bile aşk olarak nitelendirildiği hepimizin malumudur
Yine bahse konu yazıda; Tasavvufta Aşk nedir diye sorulsa, Aşk, Maşukun rızasıdır cevabının alınacağı kayıtlıdır Kanaatimce aşk, en kısa ve öz olarak ancak bu şekilde tanımlanabilirdi Maşuk ise, hakiki aşkta elbette ALLAHtır
Düşünceler davranışları, davranışlar da düşünceleri etkiliyorsa ve insan ki onun ruhi, fikri ve hatta bedeni yapısı böyle bir etkileşim sonucu şekilleniyorsa; Tasavvufun, hayatın her bir anını hiçbir boşluk bırakmadan neden çepeçevre kuşattığını çok daha iyi anlıyorsunuz Velev ki, bu bir selamlaşma anı olsa bile Boşluğa asla izin yok Size atılan irtibatı koparmayalım formatı dolayısıyla, siz artık bir pergelsiniz Bir ayağınız olması gereken noktada sabit, diğer ayağınız yetmiş iki milleti dolaşmakta Ama irtibatı koparmadan Boşluk bırakmadan
Yukarıdaki selamlaşmada dikkatimi çeken en önemli husus, selamlaşmayı sona erdiren Nurunuz ayn olsun cümlesidir
dünya boş, hepsini sana verseler; 100 sene.
sonra ?
öldürüyoruz, yakıyoruz, yıkıyoruz ne için ?
ateistim diyen arkadaş ne için yaşıyorsunu geçtim, sonrası ?
genç nesile örnek tarihi şahsiyetlerdir.günümüzdeki insanların anlayacağı dilden betimlersek birisi asist kralı diğeri o asistleri gole çeviren gol kralıdır.
hollywood için 2. dünya savaşı neyse, bizim edebiyat için de mevlana-şems olayı o oldu son yıllarda. yazık, ucuzluyor mevzular böyle böyle. no war, no postmodernizm!
bunların gay olduğuna dair söylentiler de vardır. zaten insan çok yakın dostları ile bile fazla ilgilenemez oldu hemen gay yakıştırılması yapılmaya başlandı.
birbirlerinin eksik taraflarıdırlar. birbirlerini tamamlarlar. şems, mevlana'yı tamamlamak için birçok şey yaptırmıştır mevlana'ya. mevlana'da şems'e birçok şey öğretmiştir. ikiside müthiş insanlardır. onlarının aşkının sadece ilahi aşka yöneliş olduğunun farkına varamayan zavallı beyinlerin eşcinsel suçlamalarına maruz kalmışlardır. üzülüyorum bu zavallı beyinleri gördükçe.