yani izmir de öyle yapılıyor, istanbul da, ankara da ve diğer illerde dağıtmak için ne tür lokasyonlar seçtiklerini sormadım.
2 kişi daima dağıtır bu gazeteleri, genelde üniversite öğrencileri (solun bittiğini 500 kere yazdık ama birilerini illaki ikna edemezsiniz)
sırf okuyup gülmek için alırım bende zaten bedava dağıtıyorlar (türk halkı sola bir de para mı verir).
Sizi bilmem ama ben çok eğleniyorum bu ikinci sınıf gazetelerin lafazanlıklarıyla. Geçen gün bir başlık atmışlar, kızayım dedim, beceremedim, güldüm.
istanbul'da "sol" yirmi yıl sonra umutlanmış...
Kılıçdaroğlu "sol" imiş.
Bu "solcunun" ne gibi bir sol planı, sol projesi ve sol programı olduğunu insan merak ediyor haliyle...
Her yoksul ev kadınına ayda 1000 lira verecekmiş! (daha önce 600 lira vereceğini söylemişti, gördüğünüz gibi bahsi arttırmış)
Kömür ve erzak dağıtmayacakmış ama para dağıtacakmış, isteyen "kömür ve erzak" alır o parayla, isteyen "ıstakoz ve havyar".
Kömür verirsen sağcı oluyorsun, para verirsen solcu... Bu ekonomi-politik mucizesi Karl Marx'ı da mezarında döndürür.
Sabahları gecekondu mahallelerinden şehir merkezine doğru giden otobüslere halkı bedava bindirirsen solcusun, ama bayram günleri hiçkimseden otobüs ve köprü parası almazsan sağcı! (Çünkü dini bayramları sağcılar ve gericiler kutlarlar.)
Süt dağıtırsan halkçısın, çamaşır makinesi verirsen halk düşmanı! (Çünkü emekçi halkımın neyine gerektir çamaşır makinesi gibi lüks araç ve gereçler?)
Belediyelere kendi yandaşlarını doldurursan sosyal demokrat sayılıyorsun, ötekiler bunu yaparlarsa "partizan" oluyorlar.
Bazı arkadaşların kendilerini kandırmak için uydurdukları çok güzel sloganlar da var: "Demokrasilerde siyasi partiler halk için çalışır" ... Bunlar halk için çalışmıyorlar!
Kömür çuvallarını alanlar ya uzaylı, ya Yunanlı, ya da aristokrat idi herhalde!
Bu yanılgının kökleri çok eskilere dayanıyor.
"Halkın bütününü kucaklayan parti" safsatasına!
Böyle bir parti yoktur ve olamaz.
Bu iddiada, genellikle faşist partiler bulunurlar! Alt tabakayı kerizlemek için.
Solcu geçinen arkadaşlar, siyasi partilerin "sınıf ya da zümrelerin ve onların çıkarlarının temsilcisi" oldukları gibi son derece basit bir gerçeği bile unutmuş görünüyorlar. Ya da hiç öğrenmediler.
Demokrasilerde halk için çalışan parti de vardır, halk için çalışmayan da...
Ama Türkiye yıllarca "imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz" diye kandırılmıştır.
"Bizde sınıflar yoktur, dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisi herkesin partisidir" denilmiştir.
Bunun böyle olmadığı da ilk serbest seçimde görülmüştür, o gün bu gün de her seçimde görülmektedir.
AKP yi zamanında halka kömür dağıttığı için suçlayan arkadaşlar, CHP nin savaş yıllarında memurlara, ama yalnızca memurlara dağıttığı kumaş, patiska, gaz, sabun gibi malzemeleri de bir zahmet hatırlasalar iyi olur! (bilmiyorlarsa okusunlar) Ve de halkın tepkisinin ve nefretinin nasıl uyandığını...
ismet yaparsa güzel yapar, Recep yaparsa tu kaka...
Bu çifte standart sizi her seçimde olduğu gibi hangi hüsranlara sürükleyecek söylemem gerek var mı?
bu gazeteler arasında "chp yi kılıçdaroğlu ndan kurtarmaya" meraklı tazeler de var... Gerçekten inanıyorlar mı bilmiyorum ama, diyorlar ki kılıçdaroğlu partinin başından bir gitse CHP "roketleyecek", iktidara gelecek...
Bu arkadaşlardan kimileri CHP'nin tek parti dönemindeki "zart zurt" ve de "murt" kimliğine geri dönmesini isteyenler... Kimileri de partinin "sola kaymasını" tutkuyla özleyenler... Örnek olarak da hemen Ecevit devrini gösteriyorlar.
Her iki seçmenden birinin oy verdiği AKP'den seçmen hiç mi hiç hoşlanmıyor ya!... işsiz kalan, sıkıntı çeken herkes de "teorik olarak" solcu olur ya... işte ondan.
Ya kafasız ya da cahil oldukları için (belki de ikisi birden!), sosyoloji biliminin, hele siyaset sosyolojisinin s'sinden haberleri olmadığı için:
Bu partinin toplumda bürokrasiden başka hiçbir tabanı olmadığını bir türlü göremiyorlar!
Kaldı ki her bürokrat da "otomatik" olarak bu partiyi tutuyor değil.
Ben de "sosyal kategorilerden" sözediyorum, yoksa elbette CHP'ye oy veren imam da vardır, öğrenci de, işadamı da, ev kadını da. Mesele o değil.
Kimbilir kaçıncı yazışımdır, CHP nin kazanamadığı seçimleri gene şöyle bir hatırlayalım: 1950, 1954, 1957, 1961, 1965, 1969, 1973, 1977, 1983, 1987, 1991, 1995, 1999, 2002, 2007 vs vs
Kazandığı bir tek çok partili seçim var, 1946, o da şaibeli()... Kazandığı diğer seçimlerde kendisi çalmış, kendisi oynamış: 1927, 1931, 1935, 1939, 1943...(neden öyle olduğunu da yazdık) Belediye seçimlerini boşverin, orada kimin neyin kavgasını ettiğini ilkokul öğrencileri bile öğrendiler.
CHP, başında kılıçdaroğlu da olsa tek başına seçim kazanamaz, inönü'yü mezarından çıkarıp getirseniz de kazanamaz, Ecevit'i diriltseniz de...
itiraza yeltenecekler, Türkiye'de sosyalist solun oy oranının da en güçlü döneminde bile yüzde 3'ü geçemediğini asla unutmasınlar! "Sosyaldemokrasi süsü verilmiş" bir söylem de kazanmaya ancak "yaklaşabilmiştir", kazanmış değildir yetmişli yıllarda...
ne ilginçtir kendi de bunu biliyor, hatta çok iyi biliyor. amigolarının hepsinden daha akıllı.
Böylece, "ana muhalefete" hep dünden razıydı. MHP'nin altına düşmesin, yeterdi. Bu konumun havası fiyakalı, hiçbir sorumluluğu da yok. Yumurta küfesi hep başkalarının sırtında.
Bu açıdan bakarsanız, kılıçdaroğlu nun sıradan bir kasaba politikacısı gibi çektiği ucuz seçim numaralarına ne kızmaya gerek vardır, ne sevinmeye... önümüzde seçim var sakin olsun diye söylüyorum.
Kaldı ki ufukta kılıçdaroğlu nun yerine "oynayacak" herhangi bir önder adayı da yok.
o yüzdendir ki gerilmeye, sinirlenmeye gerek yok.
Haa, bu gerginlik "hükümet değişse de biraz da biz at koştursak" derdinden kaynaklanıyorsa, orasını bilemem tabii!
sol Avrupa da bile bitmiş, biz hala çözüm bulmaya çalışıyoruz... hayallere lüzum yok. Avrupa sola bir çözüm getirecek ve siz onu ithal edeceksiniz. bekleyiniz çıkmaz ayın son çarşambası belki olur...