gençliğin verdiği o inanılmaz açgözlülükle hemen tüketmeye uğraştığımız arzularımızı arayıp bulduğumuzda onlardan alabileceğimiz zevkten çok daha fazlasını istemektir. bir bakıma uçmaktır bu. ürkütücüdür. ve çıldırtıcı. büyük bir sihirin gücünü ele geçirmektir.
bir kadının içindeyken zevkin zerrelerimize yayılmasına engel olacak hiç bir sınır kalmaz. hiç bir barikat bunun önünde duramaz. seni zevkin içinde eriterek zevk'in kendisi haline dönüştürür. bu yüzden dinlerin bu durumu yasaklamasını anlayabiliyorum. bir kadının içindeyken kendi dünyanızı yaratır ve o dünyanın tanrısı haline gelirsiniz.
bir yaz akşamı başıma geldi bu olay. bir insan yeri geldiğinde kendisi ile oynar, yeri geldiğinde ihtiyaçlarını karşılayacak bir kız arkadaş bulur. benim durumumda o şekildeydi. ama hiç bir şekilde bir fahişeye para vererek birlikte olmamıştım. henüz sevgilimden ayrılalı iki ay olmuştu ve porno film izleyip kendimle oynamak zoruma gitmeye başlamıştı. yirmi dört yaşında bir insanın hala kendi ile oynaması saçma geliyordu bana. bu yüzden bir ilişkim olsun istiyordum ama onun için de ne zaman vardı, ne de kendimi bir ilişki için hazır hissediyordum.
bir akşam arkadaşla evde otururken bana, ''o kadar azdıysan karıya git amına koyim, korkmaya başladım senden'' dedi. o zamana kadar hiç düşünmemiştim. ama o an aklıma takılmıştı. ona, ''nereye gidebiliriz?'' diye sordum. o da, ''kafana yattıysa buluruz bir çaresini'' dedi ve ekledi, ''hafta sonuna kendini ayarla o halde'' . mutlu olmuştum. ben o anın ve iki ay sonra sex yapacağını bilmenin heyecanı içinde hafta sonunu büyük bir sabırsızlıkla bekledim.
ve o an gelmişti. bütün bir yaz gününü deniz kenarında kumların üstünde yürüyerek, denize girerek ve biramı içerek geçirdim. saatler ilerledikçe akşam kendime vereceğim ziyafeti düşündüm. içten içe sinsice güldüm.
ve akşam, bir çöl gecesi gibi çökerken eve gittim üstümü değişip akşamki kurbanımı almak için evden çıktım. arkadaşın ismini ve yerini tarif ettiğim cafe'ye gittim oturdum. cafe'nin içine girdiğimde derin gögüs dekolteli kadınlar, koca memeli, güzel kalçalı kadınların ortalıkta cirit attığını gördüm. heyecan bastırmıştı. oturup kahve söyledim ve avını uzaktan izleyip zayıf anını kollayan bir kaplan gibi etrafı kesmeye başladım. göz göze geldiğim bir kaç hatunu beğenmedim, bakışlarımı kaçırdım. kahvemin bitmesine yakın kapıdan giren monica belluci'ye benzeyen bir hatunla göz göze geldim. evet aradığım oydu. ama yeni gelmişti. üç dört saat yeni biri ile çıkmaz diye düşündüm ve şansıma küfür ettim. boş bir masaya oturup sigarasını yakıp kahvesini yudumlamaya başladı. ben hala onunla göz teması kurma çabasındaydım. bir şekilde onu elde etmeliydim. bir süre öyle devam etti. cesaretimi toplayıp şansımı denemeye karar verdim ve gidip masasına oturdum. selamlaşmadan sonra bir iki muhabbet ettik. artık pazarlık yapmalıydım. evet pazarlık yaptım! ve anlaştık.(konuyu kısa tutacağım)
cafe'ye bir taksi çağırarak aşk yuvamıza doğru yol aldık. eve gelmeden içecek bir şeyler aldık. nihayet eve gelmiştik. elimi cebime soktum ve anahtarı çıkardım. elimde tuttuğum normal bir kapı anahtarı değil de, bana vaad edilmiş cennetin anahtarıydı sanki. salona geçip oturduk. bir iki kadeh şarap içip sohbet ettik. niye yaptım bilmiyorum ama içinde bulunduğum durumu ona anlattım. ''iki ay oldu sevgilimden ayrılalı, bu süre içinde sex yapmadım ...'' anlattımda anlattım. şarapın verdiği serhoşlukla artık sevişme zamanının geldiğine karar verdim. hatuna dönüp duş almasını ima ederek, '' duş almak istersen banyo koridorun sonunda sağda'' dedim. o da, ''gerek yok evden yeni gelmiştim, ilk müşterimsin'' dedi. ben yinede ısrar ettim ve soyunup duşa girdi. onu beklerken bir iki kadeh daha içtim. artık kıvama gelmiştim. yarım saat hiç içinden çıkmadan kondüsyonlu belimin de sayesinde gidip gelişleri tempolu bir şekilde sürdürebilirdim.
duştan çıktığında gecenin serinliğinin açık balkondan içeri girmesinden dolayı üşüdüğünü söyleyip balkon kapısını kapatmamı söyledi. (parayı ben verdim emiri o veriyor amına koyim) sesimi çıkarmadan gittim kapattım ve ona dönüp bütün vücud hatlarını en ince ayrıntısına kadar inceledim ve içimden ''işte bu benim'' dedim. oturmasını söyleyip bir kadeh daha şarap doldurdum ona. içtikten kısa bir süre sonra, ''hadi başlayalım geç olmadan'' dedi. emir vermesinden sıkılan ben, ''parayı ben verdim ve ben istediğim zaman sevişeceğiz'' dedim. bunu söylediğim için pişman olmuştum aslında. açgözlülüğümden dolayı bir ''insan''a o şekilde laf söylemiştim. ama ihtiyacım olan şeyi almaktan başka kafamda bir şey olmadığından pek uzun sürmedi etkisi.
akşamın iyiden iyiye karanlığını hissettirdiği ve denizden gelen esintinin salonu doldurduğu ve çıplak bedenlerimize dokunduğunu hissettiğimiz dakikalarda biz sevişmeye başlamıştık. yerdeki ipek halının üzerinde iki bedenin birleşmesi ve şarap kadehlerinden gelen kokunun arasında soluk soluğa, ter içinde, çığlıklarla, her dokunuşta kendimizden geçerek saatlerce çılgınca sevişmemiz sırasında o hafızamdan silinmeyecek görüntü oluştu. evet. boşalırken bir metro goldwyn mayer aslanı gibi kükremiştim. en son kadının yanına düştüğümde soluk alışlarımda bir düzensizlik hissettim ve kadının da sanki son nefesini verir gibi derin derin soluklar alışını duyuyordum. çığlıklarla, haykırışlarla ve kükreyerek boşalma. çılgın ve ürkütücü.
anlatırken o anı yaşadım resmen. biraz daha devam etsem boşalacaktım.