değişik duyguların insanıdır, gariptir, modern garip akımının da muhtemel ki öncülerindendir.
hayır, kadınlarla ilgili bir derdim yok aslında. benim derdim kalıplarla.
geçenlerde iş çıkışı kendimi kartal-kadıköy metrosuna attım kozyatağı istasyonundan. hava son zamanlarda pek çok kereler olduğu gibi bunalımdı gene. gidecektim babil'e ve birkaç bişey içecektim eve geçmeden. o değil de bu metro istasyonlarını planlayan mimarların anneleri ile çok yakın ilişkiler kurulduğu kanaatindeyim. istasyon girişinden, trene ulaşmak 15 dakikayken "kadıköy kartal arası 27 dakika" demek de neyin nesi allasen? neyse konumuz bu değil.
metroda kesişme kolaylığı sağladığı izlenimi oluşturan yanlamasına koltuklardan bir tanesine attım götümü, kulaklarımda california dreamin sızlıyordu. o sıra karşımda kitap okuyan tip çekiverdi dikkatimi. elindeki kitap bukowski'nin "kadınlar" adındaki kitabıydı ve bu 20'li yaşlarının ilk çeyreğinde, bahar makyajlı(biraz abartılı), yüzünde hafif tebessüm olan kızçe kitabı tebessümünü biraz daha gevreterek okumaya devam ediyordu. konumuz aslında bu da değil.
hani bu yetenekli ayyaşın üslubunu da biliyorum, anlattıklarını da... ve düşünüyorum da hani ben bir kadın olsam ve buko okuyacak olsam bunu en azından insan içinde yapmam ve bir sebepten dolayı insan içinde okumak zorunda kalsam muhtemel ki ağlayarak, ağlamaklı olarak okurdum.
bir kadın neden bukowski okur ki? hem de kartal-kadıköy metrosunda...
olaya "kişisel tercihler" perspektifinden bakacak olursak pekala şunu da söyleyebiliriz;
metroda kıçını açan bir adam olursa bu durum da onun kişisel tercihidir ama bu durum dışarıdan bakıldığında "garip" bir durum olacak ve bu eylemi gerçekleştiren adam da gene "garip" bir adam olacaktır.
sanki duyar gibiyim "aynı şey mi?" diye soruyorsunuz; evet, aynı şey...