new age dervişiymiş... yurdum halkı anlamaz öyle new age falan, Adriana lima gibi bir karının üzerine çıkıyor mu çıkıyor, bitti kardeşim. gerisini düşünmez bu millet.
ama tabi ben düşünürüm! (bu yazıda metin in anasını bellemeyeceğim endişe etmesin kimse)
annem gençken Dale Carnegie denen yazarın kitaplarını hep okurmuş, şimdi kim nerden tanıyacak... Bunun "pratik el kitapları" pek gözdeymiş, okuyucunun en alt tabakasına yönelik birtakım hayat dersleri... "Dalga Geçmeyi Bırak, Para Kazanmaya Bak" ya da "Çekingenlikten Kurtulup insanlarla iki Laf Etme Sanatı" gibilerden birtakım zırvalar... iki fırt psikoloji, bir tutam sosyoloji, üç ölçek Amerikan zevzekliği koy karıştır... hala kitaplığında durur. evet aldım elime okudum ama ben ömrü hayatımda böyle palavralar görmedim yemin ediyorum.
Sonra bu "çarçur yayın" sektörü, bir yandan evde kalmış kızları gıdıklayacak "On Derste Koca Bulma ve Elde Tutma Yolları" şeklinde kitaplarla, bir yandan elbette zayıflama yöntemleri üzerine döktürülmüş incilerle yürütüldü.
Türk okurunun "yarı aydın yada kendini aydın sananlar" kesimine yönelik "Ayşe Sultan, Fatma Sultan" öyküleriyle işin sonuna varıldığını düşünmüş iken En son "The Secret" tezgahıyla bazı aptal kadınlar bir kere daha kazıklandılar ve ortalık fena karıştı.
şimdi böyle metin hara gibi tipleri gündemde görünce ekmek bitmemiş meğerse diye düşündüm hemen... Bazı gazetelerimizin yürüttüğü "istanbul'un en iyi on ayakkabı boyacısı" benzeri saçmalıklar, "ölmeden önce görmeniz gereken filmler, ölmeden önce yatmanız gereken kadınlar" falan teranesiyle yurtdışında revaçtaymış... Bunlar sıcağı sıcağına dilimize de çevriliyorlar ve kitapçıları ziyaret eden cebi dolu ama kafası boş müşteriye, okumaya niyetli ama eğitimi ve altyapısı yetersiz tüketiciye sunuluyorlar... Kapış kapış da gidiyor üstelik peynir ekmek gibi. (ben de çin den dildo getirtmiştim bir ara, renk renk, çeşit çeşit. erotik shoplara falan öyle bir satmıştım ki hayret edersin, habire düşünüp duruyordum "nerelerine sokup duruyorlar bu kadar dildoyu" diye. bir ara onu da anlatırım)
bak bu sektörün ustalarından biri David freeman idi. gerçekten çok uyanık bir uyanık üreticiydi. "Yazar" diyemedim, başta yayıncısı olmak üzere kimse kusura bakmasın.
Freeman'ın çok satan "eserinin" adı, "Ölmeden Önce Yapılması Gereken 100 Şey"...
Kim bilir kaç enayi para verip almıştır...
Bu Freeman denilen adam, okurlarına önerdiklerinin yarısını bile gerçekleştiremeden, evinde geçirdiği bir kaza sonucu ölmüş.
Bir kara mizah şaheseri!
Esas olarak reklamcıymış, Grey'de çalışırmış, hiç evlenmemiş, hızlı yaşamış, cesedi de yakışıklı olmuş.
Haydi geliniz, madem Freeman önermiş, madem siz de paracıklarınıza kıyıp aldınız, ölmeden önce şunları yapınız bakalım:
ispanya'nın Valencia kentindeki Las Fallas şenliğine katılmak (birbirine domates atmaca)...
Oradan bir koşu Pamplona kentindeki San Fermin şenliklerine de katılmak (sokakta manda koşturmaca)...
Avustralya'da gece vakti çıplak sörf yarışması...
Güney Pasifik'teki Vanuatu adasında "bungee-jumping"...
Oscar ödülü töreninde izleyicilik...
Kuzey Carolina'da "milli çığlık günü" etkinlikleri...
Haiti'de "woodoo" ayini...
Kıyısında ya da içinde fosforlu kayalar olan bir denizde yüzmek...
Güney Kutbu'na yolculuk...
Bir maden ocağına girmek (çalışmaya değil, gezmeye)...
Finlandiya'daki "buz otelde" bir gece geçirmek...
New Mexico'da şimşek seyretmek...
Hindistan'daki Maha Kumbh Mela'ya giderek Hindu inancına göre nehir suyunda yıkanıp hacı olmak...
Giderseniz bana da haber verin, ben de geleyim!
neyse konu yine dallanıp budaklandı. (merak etmeyin lan metin hara nın ağzına sıçmadan konuyu kapatmam)
metincim seninle iç huzuru arayamayacağım kusura bakma çünkü palavralarını gerçekten yutmuyorum, aslında senin gibi sözde burjuvalara "sosyallikten namaz kılamıyorum" diyen tipler yakışırdı ama neyse. Adriana bir kaç boy büyük de gelebilir gelmeyebilir de... ha reklam ise eğer yüreğine indirdin herkesin, gerçekten çok feci bir puştmuşsun.