efsane şairlerdendir, madımak katliamında yaşamını yitirmiştir.
Özenle boyadım ipliğini sevginin,
Gidip de bulamamanın incinmiş rengine.
Sisi gümüş bir rüzgârla eğirdim,
Ölümü tastamam ezberledim de geldim.
Bilmem ki buradan nereye giderim.
Sonunda kendime bir top yangın edindim,
Soluğumla besledim dudağımın ucunda.
Ömrümün külüydü savrulan hep ardımda,
Yanmış bir günün sürüklenen kanatlarıyla.
SevMiYORUM SENi
Şimdi benim buzdan bir döşekte
Üç büklüm olmuş zavallı sevdam,
Üşüyorsa ölesiye yalnızlıktan;
Bil ki senin hep böyle güvensiz,
Yaşamdan korkar oluşundan.
işte bunun için sevmiyorum seni.
Şimdi benim bir han avlusunda
Hiç bitmeyecek umutsuz kavgam,
Soluyorsa başı önde yorgunluktan;
Bil ki senin hep böyle umarsız,
Yarını göze alamayışından.
işte bunun için sevmeyeceğim seni.
sevgilim
bak, geçip gidiyor zaman aşındırarak bütün güzel duyguları
bir yarım umuttur elimizde kalan
göğüslemek için karanlık yarınları
bu kekre dünyada
yazık
geçit yok aşka
bir şey yok paylaşacak
acıdan başka
Her şiiriyle insanı bambaşka hislere, düşüncelere ve insan olmanın ne'liğine sevk eden şair ama insan...
sevgilim
bak, geçip gidiyor zaman aşındırarak bütün güzel duyguları
bir yarım umuttur elimizde kalan
göğüslemek için karanlık yarınları
bu kekre dünyada
yazık
geçit yok aşka
bir şey yok paylaşacak
acıdan başka
unutmayacağımız, unutulmasına izin vermeyeceğimiz şair ama insan... Konyak, kitap ve kahve şiiri düştü bir akşam üstü yadıma!
Tenha bir eylül bahçesinde
Bir bardak konyak, kitap ve kahve
Otururken dalmış kendi kendime,
Güz rüzgârı geçiyor kitabımın içinden
Ot kokan nefesiyle.
Hızla çevirerek sayfalarını
Savuruyor bütün harfleri
Gözlerimin önünde,
Koparıp kimbilir hangi sözlerden
irili ufaklı belki binlerce.
Telâşla kapatıyorum kapağını kitabın
Bastırıp üstüne elimle.
Bakıyorum herşey yerliyerinde;
Tenha bir eylül bahçesinde
Bir bardak konyak, kitap ve kahve.
Bu yaşıma geldim içimde bir çocuk hala
Sevgiler bekliyor sürekli senden.
insanın bir yanı nedense hep eksik
Ve o eksiği tamamlayayım derken,
Var olan aşınıyor zamanla.
Anamın bıraktığı yerden sarıl bana.
Anıların kar topluyor inceden,
Bir yorgan gibi geçmişimin üstüne.
Ama yine de unutuş değil bu,
Sızlatıyor sensizliği tersine.
Senin kim olduğunu bile bilmezken.
"anamın bıraktığı yerden sarıl bana" dizesiyle aklıma gelen, içimi yangın yerine dönüştüren şair ama insan... Katledişinin üzerinden yıllar geçiyor ve katilleri hâlâ dışarıda ve sırtları okşanıyor ve gururla bakılıyor. Cinayetin ilham kaynağı olan kişilere hocamın lafıyla "bir şiir bile okumamış biriyle neyi tartışıyorsun" diye direnmek elbette bir yol... Ama ölmek de bir eylem biçimidir. O zaman takvim yapraklarını tersten açalım usta... Hem de senin dizelerinle...
"insan usul usul ölmek için gelir dünyaya.
başlar her gün biraz daha insan olmaya.
ve ölürken usul usul ne tuhaf;
aşık olur, kedi besler, isim verir eşyaya."
Benim kıyıda, köşede unuttuğum üvey şâirim.. Öz diye yücelttiklerimin gölgesinde, ne çok eksiltmişim seni kendimden. Huzurla uyu..
5. kimi zaman büründüm derisine yılanın,
tüylendim kimi zaman üveyiklerle;
yine de kimseye yaranamadım.
6. baktım annem yoktu yanımda;
sırtımda bahriyeli giysimle,
ben bir kez kayboldum çocukluğumda.
7. şu benim kervan geçer,
kuş uçmaz yalnızlığımdan
söyleyin kendine kim esvap biçer.
8. ben bugünü kırdım iki taş arasında.
istedim ki kalmasın
acının çekirdeği yarına.
9. gün olur bütün sözcükler pörsür;
gölgem ayaklanıp serer gövdemi,
yüreğim ufalanıp dökülür.
10. köpekler döneniyor çevremde
ve sığınağım benim
dört yanı açık kameriye.
11. nereye baksam gördüğüm sığlık.
bungunum ve suskun,
boğazımda yıllanmış bir çığlık.
12. bir ağaç kovuğudur yüreğim benim;
ekmek parçaları koydukları
önümden gelip geçenlerin.
13. ben artık mümkünü yok ölürüm;
tabutum bile olmaz taşınacak,
bir çil horozun sesine gömülürüm.
14. sağır kulağa sözüm yok, köre ne göstereyim
duymazlıktan, görmezlikten gelenler;
bir de size sormalı, ya ben nereye gideyim?
15. kendimi bildiğim günden beri
bir gizli canavarım var benim,
kimsenin bilmediği.
16. yani benim gözlerimin bunca yıl gördükleri,
bir gün benimle birlikte
yok olup gidecekler öyle mi?
17. ben ki zamanın akışında
bahar oldum, güz oldum.
gittim geldim kışla yaz arasında
18. buğusu tüten şu park kanepesi;
sanki babamın yıkanmış,
upuzun yatan ıslak ölü gövdesi.
19. yarasalar ayaklarımın altına serildi,
omuzuna tünedi baykuşlar;
bana yalnızlığın müthiş saltanatı verildi.
20. biliyorum bu iğdiş edilmiş zamandan
bir buruk gülümseme kalacak;
uykuda bile dudağımı çarpıtan.
21. siz beni hep umursamaz yüzümle gördünüz;
ama benim geldiğimi gelseniz,
şuracıkta düşüp ölürdünüz.
22. ay dokundu omzuma irkildim.
göğün puslu balkonunda
birdenbire insanları özledim.
23. bağırsam neye yarar, nasılsa duymazlar.
ben bir kömür ocağının onulmaz göçüğüyüm;
içimde cesetler ve daha ölmemişler var.
24. peki soruyorum, şimdi ne olacak?
benim bu elim eninde sonunda
bir ölümü imzalayacak.
25. kullanılmış eski bir ölüm için,
dolaştım mezat salonlarını;
mutlulukla doldu içim.
26. akarsulara özenen bir adamım ben,
taştan taşa vuran kendini;
durmayı bir türlü beceremeyen.
27. benim adım yıllardır çok talazlanmıştır.
incelik ve güzellik adına,
ben kendime hep haksızlık yapmışımdır.
fazıl say'ın 47 dakikalık bir ağıtı vardır, açıkçası böyle şiirli resital türü şeyleri sevmem ama çok güzel be arkadaş. gerek şiirleri okuyanlar olsun, gerek arkadaki fazıl beyefendi'nin piyanosu olsun çok güzel.