ortaokuldayken çekinirdim metalcilerden. sanki bu puştlar hayata dair her şeyi çoktan öğrenip gündelik hayat ile dalga geçmeye veyahut iplememeye başlamışlardı. yeşil asker çantalarının üzerine çizdikleri semboller yazdıkları yazılarını asker postalları ile tamamlar ve okula tam bir brutal havayla gelir, kendine benzemeyen adamla konuşmazlardı. birbirlerine fısır fısır bişeyler anlatıp kahkaha patlatırdı ibnetorlar.
ulan derdim kendi kendime, bunlar hayatı çözmüş sen tarrak gibi özlem'in memesine bak, beşiktaşın sol bekine kim gelsin onu tartışadur. meğersem o dingiller de imajındaymış, özlemin memesindeymiş tuğçenin götündeymiş.
genelde bu temada giyinirler ve dış görünüşleri elbette ki sevgi kelebeği değildir. ölüm konusunda zerrece bilgisi olmayan sabiiler bu görünüşten tırsarlar, zira bilinmez korkutucudur.
şu sahneyi herkes görmüştür;
şehiriçi otobüslerde karşılıklı 4'lü koltuğa bir sabii ve annesi oturmuş karşısında da siyahlar içinde uzun saçlı bir rakır, çocuk büzülerek, annesine sığınır ama gözü de kesmez rakırdan. ne de olsa daha önce öyle bir şey görmemiştir. e bünyede de merak var.
ölüm teması zerre sikinde olmayan fuck the system mantığına allahmışcasına tutunmuş angut insanlardan çekinme biçimidir.asıl çekinmenin sebebi ise ne siyahlar içinde giyilmesi ne de makyaj yapmasıdır.uzun 3 aydır yıkamadığı yağlı saçları,ara sıra pandomim yaparcasına gitar olmadan gitar çalmaları,konuşurken bol bol anlamsızca ingilizce kelimeler kullanmaları sebebiyle mahallenin delisinin new age biçimidir.gidip kendisine sorsan pezevengin dünyası başka sanki istanbul'da amerika tadı yakalıyo..*