ufakken yapardık biz işi. çünkü sade gazozumuzu hızlıca içmemize sebep bir işimiz yoktu.
komşuya giderdik mesela akşamları. ailecek tabi. sohbet falan, sonra da çerez merez gelirdi işte. çerezleri bardağın içine atardık sonra da onu ağzımızla tutup yemeye çalışırdık.
mesela çekirdeği bir tane değilde birsürü atardık. bardağın üstü çekirdek dolunca içerdik. süper bi tat ama çekirdeğin o hali. bikaç tane kalırdı gerçi. içeçek de bitince onlar bardağın kenarlarına yapışırdı. elimizi sokar alırdık biz de. ne yapcaz lan başka siz de!*
leblebi. leblebi bu iş için çekirdekten daha uygundur. öyle bardağın kenarlarına falan da yapışamayacak kadar ağır mesela. ama asitli bir şey içiyorsanız azcık yavşıyor tabi. bir de şu sorun var bu tip yuvarlak kuru yemişlerde, atıyorsun bardağa, gidiyor öbür tarafına. bardağı çevirince de yerinde sabit kalmaz mı! deli oluyor insan.
fındık var bir de. eğer bulduysanız fındığı affetmeyin. hemen atın bardağınıza. ne bir gram yavşama ne de yapışma.
işte böyle!
abuzittin zelzele'nin de dediği gibi "yıllar önceydi, çok da güzeldi şimdi düşününce"
not: o lafı teoman da demiş olabilir. emin değilim.*
çocukluğumuzun vazgeçilmezlerindendi. parkta salıncağa binerken, elimizde meşrubat, gazoz, cola ne varsa artık, içine de attığımız leblebi, fındık, fıstık, bir yandan çocuk aklımızla bıcır bıcır konuşur, diğer yandan da yavaşça sallanaraktan içeceklerimizi yudumlardık.
(bkz: hey gidi günler)