Hz. Mevlâna bütün dinlerin esas itibariyle vahdet üzerine kurulduğunu ve peygamberlerin aralarında fark bulunmadığını anlatmak için bu hikâyeye, kendi mübârek hayaline göre yeni bir şekil vermiştir.
Hz. Mevlâna'nın görüşleri hep Kur'ân esasına dayandığı için bu hikâyede de bilhassa şu âyetlere işâretler vardır:''Onlar, dinlerini parçaladılar. Bölük bölük oldular. Her grup kendi inancı ile sevinmekte ve ferahlamaktadır.''(Rûm Sûresi 32)
(3 Rivâyete göre Hz. isâ gençliğinde boyacılık edermiş. Boyanmak üzere getirilen elbise ve kumaşları o küpe atarmış, elbise ve kumaş sahibi hangi rengi istiyorsa, onun elbisesi yahut kumaşı istediği renge boyanırmış.
Aynı küpden istenilen çeşit çeşit renklerin çıkması Hz. isâ'nın bir mucizesi olarak görülmekte... Ve mutasavvıflara kesrette vahdeti (=çoklukta tekliği) hatırlatmakta ve bu sıbğatullah (=Allah boyası) olarak tarif edilmektedir. Hz. isâ'nın küpünden renk renk kumaşlar çıktığı gibi Vahdet Küpündende türlü türlü renk ve şekillerde mahlukların zuhur eylemiş olması ile eşyada görülen bu kesretin (=çokluğun) yegâne menbaının vahdet olduğu anlatılmaktadır. (S.43)
Gel, gel, ne olursan ol yine gel,
ister kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel,
Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir,
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...
"mesnevi masaldır diyenlere, evet masaldır.onda kendini görmek erlik ister.mesnevimiz tamamen vahdet dükkanıdır.bu dükkanda vahdetten başka gördüklerin puttur.mesnevi bir meradır.ondaki misaller ise merada otlayan hayvanlara benzer.sen hayvanlara takılma da merayı ve ovayı seyretmeye bak."
-güzelim yoldaşım,sen alelade tek bir adam değilsin ki.sen bir alemsin,sen bir derin denizsin.o senin muazzam varlığın yok mu,o belki dokuz yüz kattır.o,dibi kıyısı bulunmayan bir denizdir,yüzlerce alem o denize gark olur gider.