farklı kulvarlardan birçok isimle birlikte çalıştınız, ancak bu tasavvufu yozlaştırdığınıza dair eleştirlere yol açtı bu eleştirileri nasıl karşılıyorsunuz sorusuna tasavvufu yozlaşacak bir kavram olarak görmenin tasavvufa hakaret olduğunu düşünüyorum demiş son projesi istanbul quartet ile sahneye dönmüş sevgi, kalp ve muhabbet yolcusu.
etnik müziğin geleceğin müziği olduğu yorumlarına ne diyorsunuz? etnik müzik türkiye'de ve dünyada şu anda nasıl bir noktada sizce? suallerine; '' müziği, sanatı, hayatı bölümlere, kategorilere ayırıp bunlara verilen ne olduğu çokta belli olmayan isim ve tanımlamalar üzerine düşünen biri değilim. etnik kelimesinin ''ethnikos'' kökünden geldiğini varsayarak, ''dinsiz kişi'' anlamına geldiğini, daha sonra da çok matah olmayan negatif anlamlarda kullanıldığını düşünürsek bu tür sınıflamalarla garip yerlere vardığımıza inanıyorum. aynen ''dünya müziği'' kavramında olduğu gibi. dünya dışından gelen müzikleri henüz dinleme imkanı olmadığından yola çıkarak dünya müziği kavramının müziğin zaten başlı başına bir sanat dalı olduğunu düşünerek de içinde sanat olmayan müzik kavramının garipliğini görmek mümkün.'' demiştir. doğru da söylemiştir hani.
asıl adı arkın ılıcalı olan efsanevi djdir. Sufi müziğinin kalitesini ve zirvelerini ulaştırdığı 800 albümüyle kanıtlamıştır. Herkes sakin kafayla oturup o albümü dinlemeli.
canlı performansında ilk önce ne çalıyor bu derken birden ortama teknoyu çalmaya başlayıp insanların şaşırmasını sağlayan. bir sonraki parçasında yine ney ile harikalar yaran kişi.
Bursa Süleyman Çelebi Lisesi mezunudur. Liseden en yakın arkadaşımın amcasının sıra arkadaşıydı. Yani aynı liselerden mezunuz arkın abiyle. Çok hoş sohbettir, neyi eline aldı mı, dakikalarca nefessiz üflediğini düşünürsünüz.. Ebruları bir başkadır.. hele bi kaç senedir resim de yapmağa başlamış sanırım.. Onlarda bir başka.
"kendin olarak tekâmül et" demiş. demiş de insânın zâten kendisi olmadan tekâmül etmesi nâmümkünken bu sözün bir anlamının olduğunu düşünmek biraz garip geliyor. neyin hakkını veremediği kendisi tarafından da onaylı olan prodüktör.
bu demek değildir ki 'ortaya çıkardığı müzik kötüdür'. bilakis iyi müzisyenleri bir araya getirme özelliği vardır.
yalnızlıktan galip çıkmaktır irfan hiç olmadan irfan çıktığın her seferden dönmek hasret ekmeden ektiysen de ders almaktır hasret filizlenmeden ekmediysen gönül almaktır seferin bitmeden!..
müziği kaliteli yapmak sanatcının ıçınden gelmelidir.mercan dede gercekten kalıtelı muzığın hakkını verenlerden..
800 albümü defalarca tüylerimi diken diken eden, yeryüzünde, zamanının ötesinde icra ettiği müzikleriyle çok ender bulunan muhteşem ve gerçek sanatçılardan biri.
kelimelere dahi sığdırmadığım, başka türlü hayran olduğum insan.. sadece ney'i ile değil her yönüyle farklı bulurum kendisini. bir keresinde mail atmıştım. ertesi gün saolsun döndü ve inanılmaz mutlu olduğumu hatırlarım. bu yüzden çok mütevazıdır. ayrıca müzikal bakımdan her türlü donanıma ve hissiyata sahiptir kendileri..
muhteşem kişiliktir.aşmıştır.
kendisine sorulan ney ve elektronik müziği nasıl aynı kefeye koyarsınız sorusunu şöyle yanıtlar:
"şaşı olan gözleriniz tek görmeye başlarsa, ilk başta birbirine zıt görünen şeylerin aslında bir olduğunu anlarsınız. bana göre DJ'in pikabı, müzisyenin aleti, ney, hepsi birer araç" (aşka giden yolda).
bir de kişiliği ve küpeleri ne alaka diyenler vardır ki onlara da yine şu olayı anlatmak gerektir.mercan dede, küpelerini bir zanaatkardan almıştır.bir gezisinde rastladığı zanaatkar küpeleri eliyle yapmaktadır.bu küpeler de mercan dede'nin ilgisini çeker,küpe yapan ustamız ile muhabbet etmeye başlar ve küpeci işini severek yapmasına, her bir küpeyi el emeği göz nuru yapmasına rağmen, yaptığı o küpeyi kimsenin beğenmediğini ve almadığını söyler. işte o kimsenin almadığı el emeği küpeler, şimdi mercan dedenin kulaklarındadır efendim.
bir de sitesinde yayındalığı günlük yazıları vardır ki kesinlikle okunmalıdır.buyrun dostlar bir tanesi.
SONSUZ BiR KARANLIĞIN iÇiNDEN DOĞDUM.
Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum. Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi…
Ağladım.
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
Aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...
insanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanin içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
Sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.
insan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu…
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.. .
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin,
Bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir sure sonra yazı, kendimi öğretti bana...
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asil yürüyüşün kalabalıklara karsı olması gerektiğine aydım.
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.
Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.
Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının,
Yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.
Her canlının ölümü tadacağını,
ama sadece bazılarının hayati tadacağını öğrendim.