Galatasaray lisesi baş müdür yardımcılığından, müdür vekilliğine geçmiş şahsiyet. Galatasaray lisesinin ilk kız mezunlarından denemez, çünkü mezun olamamıştır.
kabatas erkek lisesi'nin eski mudur yardimcisi. diger adi nazi subayi. sessiz 'heil hitler'leri koridorlarda yankilanirdi. bir insanin surati bu kadar mi meymenetsiz olur, cirkefligini bu denli mi disa vurur. ogluyla ayni sirada dershanede deneme sinavina girmistim. bir ara sinavi birakip ''bu cocugun yerinde olmak nasil bir duygu olurdu acaba'' diye dalarak 10 soruluk zaman kaybetmistim.
kadınlardan yönetici olmaz lafının kanıtıdır.
galatasaray lisesi'ne, tevfik fikret'in makamına yakışmayan bir insan. koridorda gezerken görünce bile buram buram antipati geliyor üstüme.
edit: galatasaray camiası kendilerine patronice diye sesleniyormuş. bunu protokolde birinci sırada olmasına bağlıyor. ben hababam sınıfındaki pinti müdüre de "patron" denilmesine bağladım.
27 Ocak 2008 tarihinde Hurrriyet IK dergisine röpörtaj vermiş zat-ı şahaneleri.
inceleyelim:
soru: Buraya gelmeyi kim teklif etti?
meral mercan: Buraya öğretmen alındığını bilmiyordum... Torpilim de yok. Allah nasip etti. Çalışarak insanlar bir yere geliyorsa bunun göstergesi benim. Arkadaşların arzusu ile geldim. Galatasaray olduğu için kabul ettim. Değerli bir kurum, güzel bir camia. Vakıf da, dernek de her zaman sevgi saygıyla iyi ilişklerle bana yardımcı oldu.
yorum: çok güzel, torpilsiz oldukça temiz bir şekilde geldiniz o makama. daha doğrusu allah nasip etti. bravo kaderci anlayışınızdan asla ödün vermeyin. değerli kurum güzel camia, vakfın mezunlar rahatsız olur diye "bu koridordan tek bi öğrenci geçerse okuldan attırırım onu" diye dolaşan yöneticilere sahip olmasını biliyoruz zaten. çok yakışıyorsunuz birbirinize.
soru: Okulun ilk kızı, ilk kadın müdürü olarak şu anda ne hissediyorsunuz?
meral mercan: Her gün Allah’a şükrediyorum bana bu şerefi nasip ettiği için.
yorum: tam olarak Galatasaray lisesi müdürüne yakışan bir cevap. her gün şükredin, aman aksatmayın.
soru: inan Kıraç, sizi 50’nci yıl töreninde "işte patroniçemiz" diye tanıttı. Ne hissettiniz?
meral mercan: Çok büyük gurur duydum. Bu sözcükleri hele de inan Kıraç’ın ağzından duymak çok ama çok farklı bir duygu. Kendisi çok değerli, saygın bir büyüğümüz. Bunun aslında bir nedeni de şu. Galatasaray Müdürü "patron" olarak camiada kabul edilir. Bütün kurumların protokoldaki bir numarasıdır. Bir erkek okulunda kadının böyle lanse edilmesi, hele de bunu inan Kıraç gibi saygın ismin yapması çok gurur verici. inan Bey, kızlara değer veren, onları en iyi yere getiren, destekleyen biridir. Aslında o sözlerin arkasında da Galatasaray centilmenliğinin álásı vadır.
yorum: ne sizden önceki müdürümüz gün kut'a ne de ondan öncekilere "patron" denildiğini hiç duymadım. benim aklıma daha çok hababam sinifindaki pinti müdüre öğrencilerin patron dediği geldi. her neyse patronluk anlayışınıza hayranız, okulun tek sahibi sizsiniz. galatasaray spor kulubu'nun aslantepe temel atma torenine cagirdigi ogrencilere izin vermeden once de "kulup bana su maca su kadar bilet versin ben de sizi göndereyim" demeniz de bu anlayışınızın bir parçası olsa gerek, ne de olsa patronsunuz olsun o kadar.
Soru: Biraz katı disiplinden mi yanasınız?
meral mercan: Bu çağda olamaz, olması mümkün değil. Zaman içinde öğrenciye bir şey yaptırmak isterseniz onun kişisel özelliklerini dikkate almanız lazım. Kırarak dökerek, baskıyla bir yere varamasınız. Öğrencilerin mantığına hitap ettiğiniz zaman onları kazanırsınız. Sizin onları sevdiğini hissettiği zaman yanınızda olmamaları için bir neden yok.
yorum: evet kilit sorumuz gelmiş. bu çağda olmaz, bravo. öğrenciyi dinlemek lazım her an, kırarak dökerek baskıyla bir yere varamazsınız. sayın patroniçemiz disiplin kurulu başkanı olduğu zamanlar öğrencileri karşısına alıp avazı çıktığı kadar bağırarak saçmaladığı günleri çabuk unutmuş sanırım. alkışlı protesto -ki kendileri dünyanın en saygılı protesto biçimidir- yapan öğrencilere "küstah, terbiyesiz, ahlaksız" gibi sıfatlar takıp teker teker okuldan uzaklaştırma vermek de tam olarak çağımızın eğitim anlayışı zaten. öğrenci sizin sevginizi istemiyor, sadece derdini anlatabilmek istiyor, daha dogrusu dertlerini anlamanızı istiyor.
soru: Nasıl bir yöneticisiniz?
meral mercan: işini severek yapan yöneticiyim. Eğitim yöneticiliğini seviyorum, öğrenci, öğretmen ve okulu seviyorum. Ama işimde titizim, hayatımda disiplinliyim. Ama, bu disiplin başkasını rahatsız edici hale gelmez. Hafif tatlı sertim. incitmeden disiplini sağlarım.
yorum: eğitim yöneticiliği.. işte bütün mesele. öğrencinin en ufak bi uygunsuz davranışında yatılılıktan atmakla tehdit etmek, öğrenciyle bağırmadan diyalog kuramamak tam bir eğitim yöneticiliği. yatakhanede dolaplara yazı yazdılar diye (silgiyle veya bezle silinebilen cinsten) hazırlık sınıfı öğrencilerinin evlerine 1er milyar ceza göndermiştiniz bi ara. bir gün de son sınıf yatakhanesine gelip "aha duvara yazi yazmissin ode bakalim 1 milyar" deseniz nasıl bir tepkiyle karşılaşırsınız acaba. neyse.. disiplin anlayışınız hiç rahatsız edici değil, gerçekten hiç incitmiyorsunuz..
Soru: Hedefiniz nedir?
meral mercan: ÖSS’ye daha çok şampiyon çıkarmak. Galatasaray zaten iyi yerde. Avrupa’da tanınıyor, dünyanın saygın liselerinden biri. Bizim çocuklarımız bizden daha iyi omalı.
yorum: yuh artık hçbir şey demiyorum. koskoca galatasaray lisesi nin hedefini "öss şampiyonu" robotlar çıkarmak yaptınız ya. gerçekten tam bir galatasaraylısınız. üst satırlarda da "galatasaray ın amacı birey yetiştirmektir" diyen başka birisiydi.
çok güzel bir hedef, öğrencileri robotluğa yönlendirin, galatasaray lisesi, patronu olduğunuz fabrika daha fazla şampiyon çıkarsın.
soru: Galatasarayla ilgili bir hayaliniz var mı?
meral mercan: Galatasaray’da şu anda iki dil güzel konuşuluyor. Onu daha da iyileştirmek, üçüncü dili yerleştirmek istiyorum.ÖSS’de Galatasaray ana dili olmamasına rağmen ingilizce’de beşinci çıkardı. Bunu daha yukarı çekmek istiyorum. Üç şampiyon
varsa, beş şampiyon olmalı. Ne olursa olsun her yerde birinci olmalı okulum. Hedefin sonu yok, daima koşarım.
yorum: 10 gün boyunca müffettişler var diye okulda olağan üstü hal ilan ettiniz, elealemin "siyah ayakkabı beyaz çorap" giyen müfettişlerine çok sevdiğiniz öğrencilerden daha çok değer verdiniz. şimdi gelmişsiniz "üç şampiyon yetmeezz beşş olacaaak" diyorsunuz. hayranım anlayışınıza.
"gelen gideni aratır" lafı yaklaşık -en azından benim bildiğim, gördüğüm- üç müdür değişiminden beri söyleniyor, ama sanırım ilk defa bu kadar fazla arıyoruz...
anladığım kadarıyla galatasaraylı arkadaşlarımızın burnundan getirmiş eski fransızca hocası, yeni müdire. kabataş döneminde de bağırır çağırırdı, hatta ders sırasında kapılardaki minik pencerelerden içeriyi süzer, kılığını, saçını vs. beğenmediği öğrenciyi şiddetli şekilde uyarırdı! * okulda kavga çıkan bir günün akşamında taraflardan iri kıyım bir öğrenciyi tekrar kavgaya karışmaması için okuldan beşiktaşa kadar yürüyerek takip etmişliği, hatta yolda arkasından "kravatını düzelt!" diye bağırmışlığı bile vardır hocanın. evet kızar; doğrusunuz, bağırır; hatta bu disiplinden öte bir şey bile dedirtir! ama çok iyi kadındır aslında. * karşısına çıktığınızda önce gömleğinizi düzeltin, sonra istediğiniz gibi konuşun, bağırmaz, çağırmaz, hatta belki sarılır bile *! biz galatasaray geçmişi yüzünden bizi pek sevmediğini düşünüyorduk, meğer bize melekmiş melek...
Koridorda yakaladığı yesilkediye: "Doğru odama!" diye bağırır (haykırır da olabilir)
Odasında yesilkediyi aynaya doğru çekerek:
"Bak ne güzel kızsın, yakışıyor mu hiç o mor kazak?" diye sorar...
yesilkedi'nin aynaya bakıp: "Bence güzel durmuş" demesi üzerine, tatlı tatlı gülümser ve sarılıp:
"Kızamıyorum ki sana, hadi dersine git ama kazağı çıkar öğretmenin kızmasın." der yine...
Koridorlarda bağırır, kükrer; dersleri basar, her gören yolunu değiştirir. Odasında yalnızken önce bağırmaya yeltenir, sonra bir şeylere gözleri dolar, sarıp sarmalar. Çaktırmasa da sizi yakından takip eder, okula gitmediğiniz günün akşamlarında paranoyakça evi arar. Aslında size sahip çıkar, derler toparlar; ama bunu öylesine kırarak yapar ki... Sayesinde ilk iki yıl okuldan nefret edip, son iki yıl delicesine sahiplendim. Ah Kabataş, ah Meral Mercan...