meraktan yazıyorum sözlük

entry54 galeri3
    26.
  1. saçmalamaktan daha saçma tek şey saçmalamaya ara vermeden devam etmek.

    küfürsüz bir film izledim dün gece. sanat filmiymiş. uzun uzun bakıştılar, uzun uzun sustular, uzun uzun gölgelerini sırtlarına alıp arkalarına bakmadan yollarına devam ettiler. gerçekten biraz daha uzak olması gerekseymiş bir de uzun uzun ağlamaları gerekirdi. çünkü gerçek hayatta kimse o kadar uzun bakmıyor diğerinin gözlerine, kimse susmaya bu denli anlam yüklemiyor, gölgeler kısa gerçek hayatta. bir de bol küfür var; okullarda, internette, kitaplarda, caddelerde ve diğer her yerde bol bol küfür var.

    farz-ı misal:

    ...

    - küfür etmeden duramayan bir arkadaşım vardı.

    + ee

    - neyse s.ktir et

    ...

    bazı yalnızlıkların diğerleriyla olan farklılıklarına dair bir şiir yazdım. onun içinde kullandığım bir beyitle bitirmek istiyorum saçmalıklarımı.

    ...
    -bazı yaz yalnızlıkları, kış yalnızlıklarından daha soğuk
    -bazı bulut yalnızlıkları, yağmur yalnızlıklarından daha ıslak.
    ...
    6 ...
  2. 27.
  3. 28.
  4. I see dead people

    Heryerde ölü birilerini görüyorum. Metro beklerken raylarda yatan paramparça olmuş bir kadın bedeni, zamanla tümsek olmayı bırakıp asfaltla bütünleşmiş yaşlılar, babalarının ellerini bırakmadan lastikler altında ezilen çocuklar görüyorum. Bir iş görüşmesinden daha olumsuz cevap alan yeni üniversite mezunlarının delinmiş kafataslarını  tekmeliyorum kaldırımda yürürken. Suratının hala gergin olmasından yeni öldüğünü anladığım güzellik kraliçeleri var her cami avlusunda. Sırf ibret olsun diye devlet dairelerinin kapısına eski personellerinden geriye kalmış vücut parçaları koyuluyor. Denizlerin üsleri insan bedenleriyle doluydu eskiden. Artık denizler kurudu, sadece şişip çürüyen et yığınları var.

    Karnı burnunda bir kadın cesedi gördüm bu gün, suratındaki sahte gülümsemesi sabit duruyordu, zaten bir cesetten en son silinen şey gere gere gezdiği göğsünün kabarıklığı, her zaman gizli gizli ağlamaktan şişen gözleri ve tabi suratında yer eden sahte gülümsemesiydi. Herneyse; dikkatli baktığımda bir şey farkettim bu kadında. Üstündeki birkaç damla gözyaşı henüz kurumamış. Birileri onun ölümüne üzülmüş ağlamıştı ve bu bir ölümden silinen ilk izlerdendi.

    Gerçek gözyaşları sahtelerinden daha çabuk kurur. Bu kadın öleli bir kaç dakikadan fazla olamazdı. Aklıma ilk gelen bebeğin yaşayıp yaşamadığı oldu. Sessizce düşündüm bir an. O bebek yaşamalı mı? Bu dünya da görmeye değer bir şeyi var mı? Eğer yaşıyorsa hala, henüz ölmüş olan annesinin karnında, ona biçilen hayat ne?

    Danışacak kimsemin kalmayışından olacak ki çaresiz hissettim kendimi. Elimi kadının bacak arasından sokup bebeğe ulaşmaya çalıştım. Hangi dokudan geldiğini bilmediğim bir kan, yavaş yavaş akmaya başladı. Daha sertçe denedim ulaşmayı, elime bir şeyler gelse de çıkaramıyordum.
    O sırada gördüm gök yüzünü koca koca kızıl topların kapladığını. Şehrin daha alçak olan kısımlarını önümdeki geniş düzlükten görebiliyordum. Bir gök taşı yağmurunu böylesine canlı görmek ruhumu eziyordu. Kadından bir kaç adım uzaklaşıp duvarın dibine çöktüm. Akan ufak kan selini seyrederken duman kokusu gelmeye başladı burnuma.

    Bir şehrin, bir insanlığın ve bir bebeğin ölümüne; şehrin her yerine asılmış olan "Yeni bir başlangıç hala mümkün." posterinin altında tanıklık ettim.
    3 ...
  5. 29.
  6. 30.
  7. bir gün
    bir sürü karanlık, suratsız, çirkin
    yalnız, kibirli, sinirli ağacın olduğu kalabalık ama bomboş bir orman varmış
    hiçbir ağaç başkasını önemsemez hep birbirleriyle yarışıp daha çok uzamaya çalışıyorlarmış
    en ufak çiçeklere bile bunu öğütlüyorlarmış
    yukarıda birbirlerinin yüzlerine gülse de toprağın altında köklerini koparırlarmış birbirlerinin
    işte bu kadar iğrenç bir ortamda başlamış her şey
    hayalcinin biriymiş o
    isterse rüzgar olup eser, isterse bulut olup uçarmış,
    isterse bülbül olup ötermiş, isterse gül olup gülermiş
    kimseye söylemezmiş ama bunu
    zaten kimsede bunu görecek kadar bakmazmış ona
    yada başkası onu gördüm diyemeden kaybolurmuş
    bir gün toprağın kokusunu o kadar özlemiş ki
    hayal etmiş
    yağmur olmuş, yağmış her yere
    karışmış toprağa
    çekmiş dilediğince
    sonra bir tohuma girmiş
    uyuyakalmış orada
    o kadar rahatmış ki orası
    hiç ayrılmak istemiş
    sanki onu ona bağlayan bir güç varmış gibi
    günlerce uyumuş
    ne saati ne takvimi varmış onun
    uyumuş oda
    ta ki üşüyene kadar
    sanki üstü açılmıştı gece
    gözlerini açmadan eliyle ayağıyla yoklamış çevresini, bulamamıştı
    yataktan düşmüş olabileceğini düşünerek açtı gözlerini
    buldu yorganını çekti ama
    artık tohumda olmadığını fark etmişti
    çıktı dışarı
    kafasını bir kaldırdı
    dünyanın güzel renkleriyle, en güzel kokularıyla, en güzel şarkılarıyla, en güzel günleri, hatta ve hatta en güzel çaylarından daha güzel bir şey gördü
    o tohumdan o kadar güzel bir çiçek çıkmıştı ki
    kurduğu hiçbir hayale benzemiyordu o
    elini yaladı saçını düzeltti, yakalarını çekiştirip düzeltti birde papyon yaptı, hohladı ağzı kokuyor mu diye, yürüdü yanına doğru
    yaklaştıkça ayakları erimeye başladı
    sanki yine yağmur oluyordu ama bu sefer kendi istemeden
    toparlanmaya çalışırken yaprağına tosladı
    adını söyleyip, kim olduğunu anlatacaktı, onu öğrenecekti, arkadaş olup yıllar içinde aşık olunca aşkını itiraf edecek, onunla beraber mutlu bir hayat yaşayacakken sadece "ki" diyebildi
    konuşmayı pek beceremediğini o an anlıyordu
    o zamana kadar konuşmasına gerek kalmamıştı çünkü
    hayalleriyle konuşmasına gerek yoktu zaten hepsi her düşüncesini biliyordu
    ama bu başkaydı
    neyse ki o kendisinin "ki" dediğinin duymamıştı
    hatta arkasını bile dönmemişti
    oda kendisi onun karşına geçti
    özür dilemek istiyordu ki
    ağladığını gördü
    daha önce hiç yaşamadığını bir hissi yaşadı bir an
    sanki içinde bir şeyler suya düşmüştü
    ya da yine aynı şeyler yıkılmış gibiydi
    özür dileyemeden sevdiğini söyledi ona
    baktı ki güldü
    bir daha dedi
    her dediğinde daha güzel gülüyordu
    oda hep demeye karar verdi
    hep diyordu oda hep gülüyordu
    ama işte bazen yinede ağladığını görüyordu onun
    her öyle gördüğünde de paramparça olup dökülüyordu
    yanıyordu, perdeyi savuran rüzgarla etrafa saçılıyordu
    ve git gide büyümeye başladı bu his
    ağlıyordu o durmadan
    hem de kendisi yüzünden
    sanki her ağladığında kalbine bir tane daha köz düşüyordu
    dayanamıyordu
    artık sadece sevdiğini söylemiyordu
    mutlu etmek için her şeyi yapmayı göze alıyordu
    kendisi yere bağlı olduğu için bir yere gidemiyordu
    ona eskiden güzel şeyler anlatıyordu
    sonrada hepsini ilerde beraber yapmaya söz veriyordu
    bunu duyunca çok mutlu oluyordu çiçek
    ama artık ilerde yapacaklarını söylediğinde bile üzülüyordu çiçek
    oda hepsini hayal ediyormuş
    kendisi gerçekleştirmeye çalışıyordu
    bir günbatımı oluyormuş, bir deniz
    bir tavşan oluyormuş, bir köpek
    o kadar çok hayal kuruyormuş ki artık aklı yetmiyormuş
    eli kolu tutamamaya başlamış
    yılmamış yinede
    yorulmamış ta
    son kez bir bülbül olmuş
    uçmuş
    ormanın diğer tarafına
    çirkin ağaçların bittiği onun yerine düzenbaz maymunların olduğu yere
    onlardan bir hindistan cevizi kabuğu istemiş
    onlara karşılığında her şeyi yapabileceğini söylemiş
    ve hindistan cevizi karşılığında hayallerini vermiş
    hepsini hem de
    almış kabuğu
    çiçeğe gitmiş
    yolda külleri savruluyormuş
    hayalleri gidince kendisi de yok oluyormuş
    neredeyse yarısı yok olana kadar varmış çiçeğe
    onu olduğu yerden almış
    kabuğa koymuş
    tüm ormanda günbatımının en iyi göründüğü ağacı bulmuş
    en üst dalına koymuş onu
    son kez gülüşünü görmek için vazgeçmiş her şeyden
    bakmış gözlerine
    onunda gözlerindeki son damla düşmüş
    ve bülbülün külleri arasında solup gitmiş
    1 ...
  8. 31.
  9. ben dün gece zor tuttum kendimi ağlamamak için. dişlerimi öylesine sıktım ki, az kalsın gözlerimden yaş gelecekti. ama ağlamamak için elimden geleni yaptım.
    zor bir gece olsa gerek tüm insanlık için dün. büyük bir sınavdan geçiyorduk ki, kopya çektiğimiz fark edildi. kaçaklarımız vardı sabah ilk dersten beri. ve ben bunu tek başıma aşmak zorundaydım.
    hasret dayanılmaz bir şeymiş. bunu dün gibi geçen her gecede daha iyi anlıyorum. bilinen bir hasret gibi değil ama bu: sitemsiz, isyansız, tamamen yoluna baş koyarcasına bir özlem. geceler gibi bir tahassür.
    dün geceye ayrılmış gözyaşlarımı, bu ve bundan sonraki gecelere pay edelim. malum, hiçbir gece kolay olmuyor sensiz.
    2 ...
  10. 32.
  11. Hadi yaz dedi tam ben patlamak üzereyken sıkıntıdan. Dönüp baktım bir kez. Ne yazayım diye sormak gelmedi içimden. Ne istediğini bilmeden aldım elime kağıt kalemi. Konuşmak geçmedi içimden. Bir süre boş sayfayı izledim. Gelmedi aklıma bir şey. Havalı görünmek için gözlerimi kapayıp sanki düşünüyormuşum gibi kaşlarımı çattım. Yine bir şey gelmedi. Bağlantısı olmayan kelimeler görüyordum zihnimde. Yorgunluk, yaprak, tat, şükür, sabır, tasfir, karamel, karanlık, karadoğan, karalama... Yazacak anlamlı ve etkileyici bir cümle bulmaya çalıştım. "insanız affet" yazdım. Pek anlamlı olmamıştı aslında ama insandık sonuçta. Bir de affetsindi. Hayatın sırrını çözmüş gibi yazıya bakarken elimi tuttu. Teşekkür ve teveccüh dolu bir tebessümle karşılık verdim. Kağıdı katlayıp çantasına attıktan sonra bir kez daha elimi tuttu. Bu sefer gülmek gelmedi içimden. Patlamaya daha yatkın hissettim kendimi yine.
    6 ...
  12. 33.
  13. zaten ya meraktan yazılır ya da...
    1 ...
  14. 34.
  15. kaçamak cevaplar

    bazen böyle oluyor, hiç düşünülmemiş cümleler yazıyorum deftere. duyduklarımdan, gördüklerimden, okuduklarımdan birer kelime aşırıp; çalıntı cümlelerden, sahte yazılar yazıyorum. benzerliklerden faydalanıp orjinalliği deniyorum. sanal bir gerçeklikte, kurgusal bir yaşamın bana düşen rolünü icra ediyorum.

    yoruluyorum ve oturup en ön sıraya boş salonda, hala yankılanan sesimi dinliyorum. sözüm bitince alkış koparıyorum. sonra kuliste üstümü değiştirip sokağa çıktığımda, bu oyunun bir para tuzağı olduğunu söylüyorum herkese. gişedeki memurla tartışıyorum, paramı geri istiyorum.

    eve gelip vurup kafamdan kendimi yatıyorum.

    iyi geceler.
    3 ...
  16. 35.
  17. endonezya'nın sumatra adası'ndaki merak adlı şehirden yazan bir yazar beyanı. *
    1 ...
  18. 36.
  19. 37.
  20. Ne gelirse meraktan...
    Ya meraktan ya da...
    0 ...
  21. 38.
  22. Tentesol Reflekte Cam

    ŞŞŞ… Sessiz olun, duyabilirler. Feneri sönük, kör bekçiler kol geziyor sokaklarda.Eğer herkes buradaysa 19. olağan kurul toplantımızı açmadan önce, artık aramızda bulunmayan yoldaşlarımız onuruna saygı duruşunda bulunalım…

    Bu seneki olağan kurulun olağan konuları şu şekilde;

    -Yeni dönem kral seçimi

    -Geçmiş değerlendirmesi ve çıkarılacak dersler

    -Gelecek.. ŞŞŞ, saklanın biri bu tarafa geliyor.

    Tamam tehlike geçti.

    -Gelecek planlarının beyanı ve onayı

    -Hayatımızda ki önemli kişilerin tespiti

    -Kişilik tüzüğüne eklenecek ve silinecek hal, hareketler

    ……

    (Monarşi ile yönetilen tek demokrat)

    Bakın sayın bakanlar: Krallık seçimlerinde herkes kendisine oy veremez. Son seçimlerde “Umursamaz” beyin kimin kral olacağını umursamaması sayesinde seçimleri sonlandırabilmiştik fakat bu sene toplantıyı da umursamayıp gelmediği için bir başkasının bunu üstlenmesi gerekiyor.

    ……

    Bakın geçmişi bir kenara bırakmanın zamanı geldi de geçiyor. Eski yöneticilerin bu konudaki yanlış tutumları sonucu ayağımıza gelen bir çok fırsatı auta attık. Artık bu listede adı geçen kişilerin unutulması gerektiği kanaatindeyim.

    …….

    Yeni dönemde yönetim kurulu üyelerinin aydın olmasını kabul edenler? Etmeyenler? Kabul edilmiştir.

    …….

    Değerli konuklar yeni dönem için ön görülen isyankarlığın biraz fazla vefasızca olduğu görüşündeyim. Bizim için hep hayırlı olan nice insanlara karşı olan bu hayırsız tutumumuzun yersiz olduğunu ve yapılan iyiliklere karşı fazla vurdumduymazca olduğunu düşünüyorum. Ayrıca hüznümüzden kurtulmak, bizi boş bir herife dönüştürecektir. üzüntülerimizden kurtulmak biz olmanın temelini değiştirmektir. içinde yaşadığımız bu vücudun bu denli ağır değişiklikleri kaldıramayacaktır.

    devam edecek
    1 ...
  23. 39.
  24. TORRENTLERiN KALDIRILMASI ÜZERiNE

    Hayat son dönemlerde berbat gidiyor. Hiçbir şey yolunda değil. Yanlış anlayabilirsin şimdiden; dünyanın boktanlığına dair bir nutuk atacağım çünkü.

    Ölümlerle başlamak istiyorum yine. Dün acımadan öldürdüğüm sivri sinek aklımda. Henüz uykum bile yokken, gece beni uyutmama riskine karşılık öldürdüm hayvanı. Onunda besleyeceği yavruları, karnını doyurmaya ihtiyacı yok muydu sanki. Yoktu ama işte, ne de olsa onun gibisinden dışarıda milyonlarcası var. benim gibisi yok...

    Hayvanların, insanların, bitkilerin ve dünyanın yaşama hakkını yok sayıyoruz, gasp ve hatta tecavüz ediyoruz. Çocuklara tecavüz ediyoruz, kadınlara tecavüz ediyoruz, ölülere tecavüz ediyoruz...

    Neden olduğunu bir an bile düşünmeden ortalama 70 sene yaşıyoruz. Banka hesaplarımızdaki hane sayılarından başka bir şeyi önemsemeden işlerimize gidip geliyoruz. Burçların neden var olduğunu henüz anlamamışken bazılarımız, bir bakıyoruz ki değişmiş. Milyarlarca yıldır var olan evrenin, 5 para etmez işleyişini anlayamadan milyonlarca kişiye ulaştık.

    Havamız kirli artık, sularımız kirli artık, yiyeceklerimiz kirli artık, çamaşırlarımız kirli, bedenimiz kirli, kalplerimiz zaten kirli, ellerimiz kirli...

    Birileri dünyayı küçültüp cebimize sokarken bize evren dar geldi. Sıkılanlara sıkıldı, kıskananlar kıstırıldı, patlayanlar havaya uçtu. Biz sıradan halkta boş durmayıp kedi köpekleri ezdik.

    Bu kadar dert tasa yetmezmiş gibi bir de torrentler kaldırıldı. Zaten bir geldi mi her şey üst üste gelir...
    1 ...
  25. 40.
  26. MARCiNAL (BAŞYAPITIM)

    Bu gece bir şeyler yazmak zor gibi saygıdeğer dostum. Fazla mı karanlık yoksa Güneş mi batmadı henüz, bilmiyorum. Bir parça yalnız hissediyorum, hepsi bu.

    Öcülerden korkuyorum bazen, öcü insanlardan korkuyorum. Çekingenlik yapmanın lüzumu var sanırım biraz. Hepsini yazamam buraya içimden geçenlerin. Ayıp şeyler de geçiyor içimden, yasak şeyler de geçiyor. Senin yanlışların benim içimde yol çalışması yapıyor.

    Hava durumunda, havanın durumuna dair hiçbir şey söylenmedi bugün. Havalarında değillerdir deyip kapattım cin kutusunu. Bir yasak elma verdim dilenciye, eski ayakkabılarımı bıraktım camiye, nede olsa biri çalar zaten diye. Yazmaya sondan başladığım kitabımın arka kapak yazısını bitirdim.

    Sana günlük gibi davranıyorum kusura bakma.

    Sadece sana anlatabiliyorum ama. Saadet ve sulh kavramlarından uzağım bu aralar. Canım çok sıkılıyor. Dişlerim çok sıkılıyor. Arabalar sıkılıyor trafikte, limonlar sıkılıyor ve bu koca arazide seninle kol kola sıkılmak bana kısmet olmuyor bir türlü.

    Şebek olmak yorucu bir iş sevgili dostum. Hayat yorucudur zaten.

    Esselamü aleyküm ve rahmetullah.

    Esselamü aleyküm ve rahmetullah.
    1 ...
  27. 41.
  28. DOĞRULARA DAiR TORUNUMA MiRASIM

    ÖNSÖZ

    Sana doğruları göstermeyi çok istedim sevgili torunum. Ama balık nasıl tutulur onu öğretmek, balık vermekten daha kısa süre seninle muhatap olmama vesile olacaktır.

    BÖLÜM 1

    Sana doğruya ulaşmanın yolunu göstereceğim. Perdeleri çekmek yetmez bunun için, ışıkları söndürmen, gözlerini yumman ve hatta bağlaman gerek hiçbir şey görmemek için. Arkada, hiç bir fikrinin dahi bulunmadığı bir dildeki, henüz hiç dinlemediğin bir şarkı son sesle çalmalı. Çünkü bu zamana kadar bildiğimizi sandığımız her şey yanılttı bizi.

    Hepsinden uzağa, daha önce hiç görmediğin benliğinin derinliklerine gitmelisin. Sana burada kimse yardımcı olamaz, ben dahil. Kafanda hiçbir şey olmamalı.

    Gerçek gizli değil aslında. Sadece hep gölgede kaldı bu zamana kadar. Bir kaç kat gölge aynı anda düşünce de üstüne gerçeğin, görünmez oldu tamamen. Ama değildi aslında hiçbir zaman.



    Bak anlaman gerekiyor beni şuan. Hangi zamandasın, neredesin bilmiyorum ama eğer sen de beni anlamazsan ben delirmiş sayılacağım herkes tarafından. Buradaki insanlar görmüyorlar. Belki oradakiler görür. Eğer sen beni şuan anlamazsan, ben delirmiş olmayacağım ama. Sadece delirmiş birini ondan yıllar sonra anlamamış ve akıllı biri kendinden yıllar sonra anlaşılmamış olacak.



    Yanlış yere odaklanıyorsun.

    Gördüklerin ve duyduklarının gerçekliklerini sorgulamayacak kadar çok inanıyorsun. Asıl gerçek olan burada ama.

    Biz sonsuzuz. Doğmadan önce sonsuzduk ve öldükten sonra sonsuz olacağız. Beni anlamalısın bak. Ben senin kafanın içinde veya sen benim kafamın içinde olsanda bu böyle. 2 sonsuzluk arasındaki görünmez bir noktayı yaşıyoruz ve bu silik noktaya birbirimizin aklından şüphe duyacak kadar güveniyoruz.



    Tamam bak, beni dinle sadece. Satırlarımın bitmesini bekle. Zaten sonrasında ben olmayacağım. Gözlerinin ucundaki satırların arasında bir yerlerde kaybolmuş olacağım.

    Ağladı. Ben duydum onun sesini mısralarında. Sen de beni duy n’olur.



    (Devam edecek)
    1 ...
  29. 42.
  30. DOĞRULARA DAiR TORUNUMA MiRASIM (bölüm 2)

    Bak, aslında çok kısa yaşıyoruz. Asıl uzun olan ölüm. Ve biz kısa olana önem veriyoruz. Bana inanmalısın, çünkü her şey yalancı. Gördüm diyorum sana. ister sır de, ister cevap, ister tanrı, ister insan... Her şey bir şeyler ister.

    Gerçek derinlerde değil sadece üstü tozlu.

    ...

    Yanlış şeye odaklanıyorsun. Gözlerini kaçırma diyorum. Sesler gerçekti, görüntüsü gerçekti. Sana söylüyorum. Ben gözlerim bağlıyken gördüm. Gördüğüme inandığım şeye inanmasaydım da onu görmüş olacaktım.

    Duydum. Hiç bilmediğim bir dilde kulağıma fısıldadı benim. Fısıldadığı her şey kalbime yazıldı. Dedi ki bana: ...

    Bana dediği şeyi yapmam lazım. Bana inanman lazım. Diğer insanlar inanmadı. Tek umudum yıllar sonra senin bana inanman.

    ...

    #Oku dedi ilk . Muhammed'e oku diyenle aynı kişi mi bilmiyorum. Okudum ne varsa. Uykuma el koydu, geceleri de okuyabileyim diye. Mumum sönünce gözlerim görmez olmadı; kalbime fener oldu çünkü karanlık aslında gözlerimize değil yüreğimize çökmüştü.

    ...

    #Dinle dedi sonra. Konuştu benimle. Mühür vuruldu benim dilime ama yine de duydu beni. Bildiğim her şeyi yeniden, fakat bu kez doğrularıyla öğretti bana. Günlerce konuştuk, fikir alışverişlerimiz oldu. Benim yanlışa düştüğüm yerlerde o tuttu bileğimden kaldırdı beni.

    ...

    #Anla dedi bu kez. Ne varsa anla dedi bana. Kim, niye, neden, ne zaman, nasıl? Anlamam için anlattı, gösterdi, öğretti...

    Dermanını veren Allah derdini unutmuş sandım başta. Oysa olmakmış derdimiz.

    ...

    #Anlat dedi her defasında. Bildiğimi bildiğinde, bildir dedi bana. Bilsinler diğerleri de dedi. Çoğu zaman beynim boş konuşurken, kendiliğinden geliyor ne varsa aklıma...

    Anlıyor musun bilmiyorum. Ama sende seçilmiş kişi kanı var. Hepimiz teker teker seçilmiş kişiyiz çünkü.

    ...

    #Sev dedi son olarak. Oysa sevin demişti zaten tanrı. Önce sizi sevmeyenlerden başlayın, karşılık beklemeden, pazarlıksız sevin sizi seveni de sevmeyeni de. Hangimiz bunu başardık? Hangimiz bunu yaptık? Hangimiz bir kez olsun denedik? Onun için bunun üstünde duracak fazla bir şey yok fikrimce.

    ...

    (Devam edecek)
    0 ...
  31. 43.
  32. 44.
  33. DOĞRULARA DAiR TORUNUMA MiRASIM (FiNAL)

    işte dün gece ile bu sabah arasında yaşadıklarım.

    Eğer bir an olsun anladığını düşünüyorsan, unut gitsin hepsini. Çünkü gerçek; onu hatırlayan son kişi tarafından unutuldu çoktan.

    işte sana bıraktığım yegane miras bu sevgili torunum.

    Babana selam eder, gözlerinden öperim.

    Deden Külhaş Mehmet

    10.03.1956
    0 ...
  34. 45.
  35. Tüccar değilim ben!

    Bit artık. Bit ki başlayabileyim. Sen bit ki, ben kabuğumu kırayım. Seninle kaybolan her şeyime ağıt yakayım, özlemlerim yokluğuna kavuşsun ki bir anlamı olsun.

    Her yazın bir baharı, bir son baharı olurmuş. Bahar son diye bu kadar uzaması normal mi? Ekim ayı tam 400 yıl sürdü. kasımın sonlarındayız ve artık küresel ısınan bir dünya ve ya çorabı delik bir ozon tabakamız yok. Önümüzdeki hafta Aralık geliyor. Bu kış ta çetin geçecek gibi. iyisi mi kürk depolayalım.

    6 aylık gecemin başlamasına sayılı dakikalar var. Güneşin bitmek bilmeyen vedasından son kez nasiplenmek gerek.

    Sen yüreğimi bilirsin. O yüzden çok ta yazmaya değer bir şey yok doğrusu.
    1 ...
  36. 46.
  37. Hissedilen Sıcaklık Diye Bir Şey Var

    Üşüyorum. Ama bunun üstümdekilerle, bulunduğum yerle, yağan yoğun karla veya Ankara 'yla bir alakası yok. Hepsi çok soğuk doğru, fakat benim içim üşüyor. 

    Içimde bir şeyler sabaha kadar ayazda kalmış gibi. Rüzgar çok sert esiyor yine. Ankara desen kuru soğuk. Gök kapalı. Her yer gri. Son baharda yapraklarla beraber kuruyup döküldü tüm renkler.

    Bir duman yükseliyor şehrin bir yerinden. Birisinin içi yanıyor ve dumanı, ağlamaktan gözleri şişmiş gri göğe karışıyor. isi ile binaları boyuyor.

    Pencereden bakanlar günbatımından bihaber. Trafiği analiz ediyorlar.

    - Geceyi dışarıda geçirecekler, kardan endişeli.

    - içinde hala umut olanlar, kardan ümitli.

    - Yakacak kömürü olmayanlar, kardan korkar.

    - Annesinden gizli havuç çalamayanlar için eksik kalır, kardan adamlar.

    Seni sevdiğim için yazıyorum. Üşüyorsundur diye belki. Senin de için üşüyordur belki. Geceler senin içinde uzundur kuzey yarım kürede. Eğer duyuyorsan sen de yaz.

    Çok seviyorum.

    Çok özlüyorum.

    Çok üşüyorum...
    5 ...
  38. 47.
  39. En uzun gecenin 21 Aralık olmadığı gerçeği

    14 saat 25 dakika ile yılın en uzun gecesi seçilen 21 Aralığa hakkını vermek gerek. Elinden geleni yaptı bunun için. Çevresindekileri geride bırakmak zorunda kaldı(20-22 Aralık).

    Dün akşam batan güneşin yarın sabaha kadar doğmaması bekleniyor.

    Ama emin olunuz ki bundan daha uzun gecelere tanık oldu insanlık. Çocukları yangında ölenler için; gecenin 20 saatten fazla sürdüğü oldu. Tam güneş doğacakken gelen ecelle karanlığın ebediyete ulaştığı oldu. Günlerce karanlıkta yaşayanlar var aramızda bu gece. Güneşin benim için de aylarca doğmadığı oldu bir kaç sefer.

    Geceler. Birbirine benzer.

    Karanlığın şekli bir olmasada, evrenin her yerinde rengi aynı. Bundan dolayı hepimizin kesişimidir geceler.

    Gece uzadıkça karanlık artmaz genelde. Fakat illa bir kuram ortaya atacaksak; yokluğu hissedilenlerin açtığı yarayla doğru orantılıdır gecenin yoğunluğu. Yani karanlık.

    Yazamadığım için özür dilerim. Fakat gece çok uzadı. Bir bu kadarına daha tahammül edebileceğimi sanmıyorum. Lütfen geç kalma daha fazla.

    iyi geceler.

    Kısa geceler.
    3 ...
  40. 48.
  41. GELECEKTEN BiR ANI(BÖLÜM 1)

    “Bu zamanlara tekrar gelmeyeceğiz. Gençlik değeri geç anlaşılan bir miras… Anın tadını çıkar deniliyor ama bunun nasıl olacağı söylenmiyor hiç. Ya yanlış anlaşılıyor, ya hiç anlaşılmıyor. Yanlış anlayanlar, yarına dair hiçbir şeyi umursamadan, sadece bugünü yaşıyor ki bu yarını hep daha kötü bir hale getiriyor. Anlamayanlarsa tamamen yarın için yaşıyor, bugünü sadece yarına giden bir basamak olarak görüyor…”

    işte böyle söylemişti bana özenip yalandan 85. yaş gününü kutladığımız genç dostum.

    Tam olarak hatırlamıyorum o günü. Çok ağır bir ilaç, radyasyon, hastalık, tekerlekli sandalye, hemşire üniforması ve hasta yatağı kokusu vardı. Asansörlerin yanında, koridorun geniş olduğu yerde duvara asılmış 102 ekran LCD’nin karşısındaki plastik sandalyelerde oturuyorduk. Televizyonda 4’te 3’ü, kullanılan aletlerin reklamı olan bir yemek programı vardı. Sonra durup “Refika yok mu ya” diye sordu.

    Sanki ölüm haberi veriyormuş gibi başımı öne eğerek ve kırık bir ses tonuyla “o kaldırıldı yayından” dedim.

    Kederle reklam pişiren kadını seyrettikten sonra cam kenarına geçtik. Onun için gelen koli koli meyve sularından iki tane açıp yarışmaya çalıştık. Ama akciğer kanseri, genç diyaframını güçsüzleştirdiğinden 4-5 yudumda anca bitirebildi. Bense hiçbir zaman ikinci yudumu bile alamazdım öksürmekten.

    Sabahları benim sesim olduğundan daha çatallı çıkarken, aynısı deneyerek aptal felsefesi yapardık. Huzursuzduk. Kaloriferden uzaklaştıkça üşümemiz artıyordu.

    Konuşuyorduk ama 5 dakikadan sonra unutuyorduk ne konuştuğumuzu. Bu yüzden onunla konuşmak sonsuz bir dejavu yaratıyordu bende.

    Henüz yazılmamış şiirler okuyorduk birbirimize -2. kattan manzarayı izlerken.

    81 ilden, yüzlerce hastanın yarıştığı bir ölüm yarışıydı bu belkide. Bir turnuvaydı belkide devletin üzerimizde bahis oynattığı. Birinci turda ikişerli ayrılan odalardan sağ çıkma vardı, ikinci tur bulunulan katın galibi olmaydı. Çeyrek final biletini kazananlar arasında hayatta kalan son hasta sağlıklı biri ile kapıştırılırdı yarı finalde ve sağ kalan son insan, gelmiş geçmiş en iyi savaşçı, çıktığı milyarlarca maçın arasında namağlup olan azrail ile çarpışırdı. Onu yenmek zamanı yenmek ve sonsuza varmaktı belkide. Belkide sıradan bir hastaneydi.

    Devam Edecek
    4 ...
  42. 49.
  43. 50.
  44. GELECEKTEN BiR ANI(FiNAL)

    Onunla ilk tanışmamızı hatırlamıyorum. Sanki yarım kalan bir yapbozun asla yan yana gelememiş 2 parçası gibiydik.

    Bir keresinde sesler işittiğini söyledi. Ve o bunu derdemez “Gaipten sesler mi? Ben de duyuyorum onları.” diyerek güldüğüm için bu konuyu açmadı daha sonra. Benim de cesaretim olmadı sormaya.

    Bir keresinde hiç unutmam… Bir keresinde onunla… Biz beraber bir kez… Aslında hiç unutmazdım ama şimdi hatırlayamadım. Neyse işte. Bazen beraber kantine giderdik. Onun benim sandalyemi itmesinden nefret ederdim. Daha doğrusu sevdiğim insanların benim sandalyemi itmesinden nefret ederdim. Hep nefret ettiklerimden rica ederdim bunu en acınası ses tonumla ki sesim hep acınası çıkar.

    Ziyaretçilerinden topladığı avuç avuç bozuk parayla, dilediğimiz sağlıksız yiyecekleri alırdık. Neredeyse hiçbir zaman ikinci bir çikolatayı bile yiyemezdik ama yinede dolaplarımız tıka basa abur cubur ve muz doluydu.

    Bana ara sıra durumunun iyileştiğini söylerdi. Benim henüz hiçbir tahlilim bir öncekinden iyi gelmedi. Verilen ilaçlar ve yapılan tedaviler sadece yavaşlatıyordu sinir sistemimdeki sorunun ilerleyişini. Yani en doğru tedavi ile iyileşmiş olmayacaktım ancak normal biri kadar yaşayabilecektim. Her neyse. Durumun böyle olmasına rağmen ben de ona hep iyileştiğimi söylerdim. Zamanla azalan tüm duyu ve reflekslerime rağmen iyileşiyorum derdim.

    O bir bakışta anlardı benim ona yalan söylediğimi ama ben ona baktığımda anlayamıyordum bunu. Sanki dışı tertemiz ve pasparlak bir elma gibi bu nedenle içindeki kurdun onu ne kadar çürüttüğü görünmüyordu.

    Bir gün ailesi hastanede işinin bittiğini söyledi. Gelip sevinçle boynuma sarılırken farketmiştim ailesinin acı dolu gözlerini. Neyse ki sarılmayı bıraktığımız anda gülmeyi başardım ki sevinci kursağında kalmadı.

    Beni ziyarete gelip gelmeyeceğini sordum. Söz verdi.

    Dönem sonunda 3. sınıf karnesi eğer hep 5 olursa onunla hamama gideceğimizi ve buruşuk sırtımı keselemesine izin vereceğimi söyledim.

    Onunla aramızdaki özel selamlaşmayı yapıp, babasının elinden tutarak uzaklaşışını seyrettim. Sonra yavaş yavaş odama döndüm ve ne anı yaşayarak ne yarını düşünerek, tadını alamadığım bir muzu soyup, kabuğunu yere attım.

    işte bugün, dönemin son günüydü ve karneler dağıtıldı. 70 yıl fark olmasına rağmen tek can dostumun babası bugün elinde karneyle geldi. Geçen hafta okuldan eve gelirken düşüp bayılmış öyle dedi babası. Hastahane kadar dayanamamış genç ciğerleri. Ona verdiğim sözü hastaneden ayrılırken söylemiş babasına. Adamın yanakları ıslak, benim gözlerim yaşlı…

    Artık neredeyse göremediğim, duyamadığım, konuşamadığım, hareket edemediğim halde şu daracık hastane odasında paslanmayan tek parçamla, kalbimle yazıyorum bunları…

    SON
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük