fazla uzun sürdüğünden sıkabilen bir film olmuş (bana göre). ancak yine de başarılı sayılabilir; görsel açıdan oldukça zengin bir altyapıya sahip gibi görünüyor. kullanılan renkler, objeler(kimonolar, kırmızı abajurlar, pudralar, egzantrik şemsiyeler...) kültürü olduğu gibi yansıtabilmiş mesela. arasokak sahneleri de çok iyi. ancak eksik var filmde; bir geyşanın anıları diye konulmuşsa bu isim, bunun hakkı verilmeli diye düşünüyorum. tam olarak adlandıramadığım, ama havada kalan bir şeyler var filmde..
Arthur Golden'in yazdığı bir roman.ingilizce baskısı dört milyondan fazla satan kitap, 32 dile çevrildi.Kitabın kısaca konusu şöyle: Bugün bile güçlü bir büyü yaratan gizemli ve egzotik bir dünyada geçen hikaye, ikinci Dünya Savaşı'nın önceki yıllarda, Japon bir kız çocuğunun bir geyşa evinde hizmetkâr olarak çalışmak üzere ailesinden koparılmasıyla başlar. Neredeyse ruhunu paramparça eden hain rakibine karşın, küçük kız efsanevi geyşa Sayuri olur. Güzel ve başarılı Sayuri,o dönemin en güçlü erkeklerini avucuna alır, ama ulaşamadığı tek adama duyduğu gizli aşkı da aklından hiç çıkmaz.
rob marshall'in yonettigi ve izledikten sonra geysalara " eh be kardesim sizinki de zor is" demek istedigim, basroldeki sayuri nin gozlerine hayran kaldigim takdir edilesi film.
filmden çok belgesel olarak baz almanın daha yararlı olacağını düşündüğüm yapım.140 dk lık süresi fazla gibi görünsede gayet akıcı bi film.finalde de dendiği gibi filmler genelde krallar, diktatörler, prensler hakkında olur.ama bu film işi insanları eğlendirmek olan geishalar hakkında.bu yönüyle sıradanlıktan sıyrılıyor.
bu filmde geyşanın anlamı bildiğimiz konsamatristen farklı bir şey değildir. ayrıca amerika'nın sömürgesini kabullenmiş bir japon kültürünün nasıl yozlaştığını gösteriyor. çin de japonya karşıtı hislerin artacağını düşünerek yasaklanmış bir film olup eski tarihte çinli kadınların japonya'da satılmaya zorlanması konusunu irdeleyen film yasaklansa da el altından dvd si satılmıştır. sonuçta başarılı bir film olabilir * ama tarih açısından kesinlikle çok üzücü ve korkunç olarak yansıtılmıştır.
mutlaka okunması gereken bir romandan sinemaya uyarlanan bir filmdir. romanı ile filmin anlatış biçimi birbiriyle orantılı olması dikkat çekicidir. daha önce da vincinin şifresi nin romanı ile filmi arasındaki tutarsızlık bu filmde yoktur. film müziği ise mükkemmeldir, zaten oscar almıştı. filmin posteri için aşağaıdaki linke tıklayın.
kitabını okumadan izledigim cok begendigim bir film. gorsellik, kimonalar, birbirine girmis renkler, ipek kumaslar, hero kadar basarılı olmus bence.
--spoiler--
'kadının en buyuk dusmanı baska bir kadındır' lafının dogrulugunu tam anlamıyla kanıtlamıs. bir kadın gozuyle bakıldıgında insan derinlerinde bunu hissedebiliyor. oyle ki; hasetlik, kıskanclık ve entrikalar, kadınsı oyunlar gayet dogru aktarılmıs. gerekci olmus.
filmin beni buyluyen sahnesi sayuri'nin dans ettigi sahne oldu. o kadar abartılı hareketler nasıl yalın gelebilir, ama geliyor iste. cok yalın. filmin finali de oldukca guzeldi benim icin, finalde sayuri demedi baskan kavusurken. cocuklugunda kullandıgı ismi secti, chiyo diye hitap etti o guzel ciceklerin arasında.
--spoiler--
belgesel tadında, muthis bir gorsellik. bir kadın gozuyle izleyin ama.
aldığı ödülleri liste liste giden, kanımca kostüm dizaynı oscar ödülünü gerçekten haketmiş olan, görüntüleri ile büyüleyen film. aslında dönemin kendisi, yaşam tarzı, atmosferi başlı başına cezbedici.sanat yönetmenliği oscarını * da almıştı zaten. gong li, her ne kadar kötü kadını * oynasa da, mimikleri, tepkileri, tavırları-ifadeleriyle filmde bendeki en başlıca yere sahip oldu. her filmde nuri alçodan beter kötü adam olarak görmeye alıştığımız, Cary Hiroyuki Tagawa , bu filmde de baron olarak karşımıza çıkıyor, ve sayuri'ye yapacağını yapıyor.fakat filmde en etkileyici sahne, ödülleri almasında da etkili, sayuri'nin gökdelen topuklar üzerinde çıktığı, bembeyaz bir atmosferde başlayan, en son kırmızıya dönen, mest edici bir müzik eşliğinde yaptığı danstır. döndürüp döndürüp bi daha izlenir o sahne.netice de, uzundur, güzeldir. gerçekten bir geyşanın anıları ve hatıraları, güzel bir çerçevede anlatılmıştır.
ikinci dünya savaşından bir yıl önce, japon bir kız çocuğunun bir geyşa evinde hizmetkar olarak çalışmak üzere fakir ailesinden kopmasıyla başlayan film kitabı ile birebir gitmektedir.
mutlaka izleyin. müthiş bir film.
azimle sıçan g*t mermeri bile deler felsefesine uyan öykü.küçüklükte aşık olduğu adamı ne kadar süre geçsede yıllar sonra elde eden bi japon kızın öyküsü kitabı çok akıcıdır 2 günde okunulması olasıdır.filmide ayrı bir güzeldir.
gerçekçi imgelerle sunulan arthur golden eseri. okurken shirakawa çayının sesini, ellerinizde bir fincan çayın sıcaklığını, duvarlara yansıyan günün son ışıklarını duyumsarsınız.
öylesine şairane anlatır ki edebiyat sevmeyen bünyeleri bile gerçekliği ile etkiler.
filmin başrol oyuncusu ziyi zhang çinlidir, japon kültürünün yansıtıldığı bir filmde çinlilerin yer alması japonları epey rahatsız etmiştir yine de ziyi zhang bu filmde oldukça başarılı sayılır.
üç günde bitirdiğim muhteşem kitap. mutlaka herkes okumalı. içinde mutlaka kendinizden bir şeyler bulacaksınız.... büyüleyici bir kitap. esiri oldum. elimden bırakamadım.