melih cevdet anday

entry111 galeri3
    100.
  1. Bir ağacı kıskanmakta o kadar haklı ki şairi. Saadet kelimesini bilmeden yaşayan bir ağaç. insan kıskanmadan edemiyor.

    --spoiler--
    “Melih Cevdet, Rahatı Kaçan Ağaç adlı şiirinde mesut bir ağaçtan bahsediyor. O ağaç mesuttur çünkü saadet kelimesini bilmiyor. Sadece, tabiat içinde yaşıyor. Tabiatsa güzeldir, sevilir; tabiat içinde, ancak mesut olunur. Halbuki insanlar içinde yaşayan insanlardan gönül çekmeyi, dert çekmeyi öğrenen insan kolay kolay mesut olamaz. Ağacı, kuşu, karıncayı kıskanır. Melih Cevdet de aynı kıskançlığı duyuyor.” Diyor Orhan veli kanık.
    --spoiler--

    Anday şiirini şöyle bitirmiş;

    Ona bir kitap vereceğim
    Rahatını kaçırmak için
    Bir öğrenegörsün aşkı
    Ağacı o vakit seyredin
    6 ...
  2. 101.
  3. “Anladık ölüme çare yok
    Kazaya belaya çare yok
    Saç dökülmesine,
    Yüz buruşukluğuna çare yok
    Anladık çare yok
    işsizliğe de mi yok
    Açlığa da mı yok
    Anlamadık gitti
    Çare yok. "
    3 ...
  4. 102.
  5. Fotoğraf soldan sağa; orhan veli kanık, şinasi baray(okul arkadaşları), oktay rifat horozcu, melih cevdet anday
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/2122848/+
    Ve Melih Cevdet'in bu fotoğraf üzerine yazdığı şiir:

    Dört kişi parkta çektirmişiz,
    Ben, Orhan, Oktay, bir de Şinasi...
    Anlaşılan sonbahar
    Kimimiz paltolu, kimimiz ceketli
    Yapraksız arkamızdaki ağaçlar...
    Babası daha ölmemiş Oktay'ın
    Ben bıyıksızım
    Orhan, Süleyman efendiyi tanımamış.
    Ama ben hiç böyle mahzun olmadım
    Ölümü hatırlatan ne var bu resimde?
    Oysa hayattayız hepimiz.
    3 ...
  6. 104.
  7. sezen aksu'nun şinanay şarkısının sözlerinin sahibi olan şair.
    3 ...
  8. 105.
  9. Bazı yazarlar hakkında keşke günümüzde yaşasa diye düşünmüşlüğüm çok olur ama Melih Bey iyi ki günümüzde yaşamamış. Yoksa saçma sapan ağızlarda sakız olurdu.
    2 ...
  10. 106.
  11. 107.
  12. (bkz: olsun da gör)

    --spoiler--
    ...Yetsin demir çağının beyliği
    Yeni bir gün başlıyor demek
    Yeryüzünde korkusuz yaşamak
    iki milyar kişiye bir dünya
    iki milyar kişiye iki milyar ekmek

    Yazık olur bu düş yarı kalırsa
    Barış günü insan hakkı yenirse
    Köroğlu'nun sözü dinlenmelidir
    Sivas ilinin Banaz köyünden
    Pir Sultan Abdal dirilmelidir

    Ah günüm yetse görmeye seni
    Seni övmeye gücüm yetse
    Barış çağı altın çağ
    Son ozanı ben olayım bu özlemin
    Bu özlem bitse

    O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör
    Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör
    Seyreyle deli ozanı
    Baştan başa sevda, baştan başa tutku
    Dili baldan tatlı
    --spoiler--
    3 ...
  13. 108.
  14. (bkz: gelinlik kızın ölümü)

    --spoiler--
    Salâ verilirken kalktık kahveden,
    Cumaydı, yılın en beklemiş günü,
    Yemeni gibi üstünde tabutun,
    Gölge veren ağaçsız bir gökyüzü.
    Kızın babası yanımızda, boyu uzun,
    Zayıf, ağzında mırıltılar.
    On köylü, iki subay, bir tezkereci er,
    Sıralandık ahşap mescidin avlusunda,
    Namaz kılmadı adam, ağlamıyordu da,
    Alnı bir uzun sabrın kabaran gelgiti,
    Sürgün duvarı bekleyişin,
    Dünyaya çok yakın bir gece gibi.
    Aldık cenazeyi sarsmadan, iğreti
    Ve hafif, gözlerimiz yerde,
    Kayıp bir tayın izini süreriz sanki.
    Kapılarda başları çatkılı kadınlar
    Sallanıyorlardı sisli giysilerinde
    Yüklüğe saklanmış çevreler gibi soluk,
    Bölünmüş gibi yılın en katı ekmeği
    imece sofrasında hıçkırığın,
    Kim bilir kaç ölümden kalma saçı gibi.
    Susmuştu çekirgelerin kabuğu,
    Toprak kumruları güneşin,
    Ve köpeklerin yediği kemiksiz sabah,
    Susmuştu göğün sarnıcı, boş.
    Cemaat yürüyordu kaplumbağa gibi,
    Mezarlığa doğru yüzyıldan,
    Sarısabırların yanından, acelesiz.
    Ayrık otu yolmaya gidiyor sanırsın,
    Davul vurmaya, ay tutulmuş,
    Tarladaki yarılmış toprağı görmeye,
    Susuzluğun kirli rengini, ayıbını,
    Dağa taşa vurmuş açlığı.
    Dayanan dayanır, yağsız bulgur ve ahlat,
    Gençleri alır ölüm ilk ağızda,
    Sabah yıldızının uğrağı.
    Böğürtlensiz mezarlığa vardığımızda,
    Bir melek lale sümbül dikiyordu,
    Lalelerden birini aldı adam,
    Girdi kızının mezarına,
    Sarıldı, öptü, bıraktı laleyi sonra,
    Kefenin üstüne, uykusuz.
    Yedi çocuğu gömülüymüş, söylediler,
    Bizi aç bırakan bu toprak
    Açlıktan ölenlerle beslenir, dediler.
    Dönüşün bir kişi omuzladı tabutu,
    Toz toprak içinde vardık kahveye,
    Yaşlı adam doğru çeşmeye gitti,
    Elini yüzünü yıkadı konuşarak
    Kendi kendine, duasız, bir tanrı gibi.
    --spoiler--
    1 ...
  15. 109.
  16. 110.
  17. Ölmeden gidip tanışıp avuç içini öpmek kısmet olmadı bize...
    2 ...
  18. 111.
© 2025 uludağ sözlük