artık unutulan alışkanlıklardan birisidir. yeni nesil bilmez, şöyle 80li yıllarda ve 90lı yılların başında mektuplar yazılırdı. genelde çizgili, çizgisiz, kareli a4 boyutunda kağıtlar seçilip zarfa konulurdu. sonra ptt'ye gidilirdi. mektuplar ptt denilen yerden dağıtılırdı. 80li yıllardan önce de mektup yazıldığı rivayet olunur.
sevgilinizle bir konu üzerinde konuşup anlaşamıyor, hatta tartışmaya başlıyorsanız, kendinizi ona anlatmanın en güzel yoludur. odasına veya kapının önüne bırakmak mantıklıdır. aynı zamanda tatlı, güzel, şirin sözler söylemenin de en kolay yoludur.
güzeldir ama unutulmaya yüz tutmuştur. teknolojinin hızla gelişmesi ile mektuplaşmalar son bulmaya başlamıştır. bu nedenle bu eylemi yapanların sayısı bir hayli azalmıştır. sonuç olarak internetten önce kimse nostalji olsun diye güvercin yollamıyor postacılar ile haberleşiyordu. şimdi ise mail olayı ile mektup yazmak yalan oldu.
ölmemek için can çekişen kadim bir sanat, insanın kendini ifade etmekte en çok özen ve rahatlık gösterebildiği iletişim aracı, "connecting people" diyorlar ya, işte ondan... sahi, postacı güvercinler nereye uçtular?
arapça gizemli bir dil, kelimeleri sihirli birer tılsım gibi farklı manalara dönüştürebiliyor. "mektup" kelimesinin arapça da "yazılmış olan" anlamına geldiğini, "yazgı" ya gönderme yaparak anlatan latin amerikalı yazarın kitabını okurken de büyülenmiştim. ama ne diyorum ben, hiç mektup arkadaşım olmadı ki benim, yani saman kağıt koklamadım hiç ya da faturalarımdan başka beni heyecanlandıran bir mektup almadım... şu an bir yıldan fazladır internette "mektuplaştığım" bir dost var ki ona bu sanal klavye de yazarken bile utanıyorum, ulan! posta pulu yalamak istiyorum ben!
gereksiz, sinir katsayısını artıran, her satırda daha da boka saran eylem. yapmadığım şey değil o ayrı. yaptım sıkça. bi boka da yaramadı. çünkü öyle aptalca öyle saptalca ve de ahmakça bir eylem ki yazdığın kişiyle arana koyduğun mesafeyi anlatmak için gerçekleştirdiğin bu eylem aslında seni daha daha ve de daha da üzüyor, kırıyor. vs vs vs.
mektup yazdım ne faydasını gördüm. sinirlerim bozuluyor şu anda. mektup yazma fikri bile beni germeye yetti. mektubu yazıp denize mi atayım yani, ne? ay aman ben böyle saçmasapan bir şey duymadım. mektup yazmak şöyle naif böyle güzel filan. yok anam babam bi bok değil mektup yazmak. o mektuplar ulaşsa da ulaşmasa da yaşadığımız, hissettirilen hiçbir şey, hiçbir tecrübenin bi önemi yok. o yüzden kaleme alıp bir zarfın içine koyup böyle uzaklara göndermenin de bi anlamı yok.
bir gün mektup yazmaya kalkışırsam bomboş bir kağıdı, kulaklarını yaladığım zarfa koyup, hiç bilmediğim kafadan attığım bir adrese yollayacağım. evet. yapıcam bunu.
birine mektup yazmak o kişiye önem vermek , günümüz dünyasının her şeyi hızla tüketmesine meydan okumak , duyguları en içten haliyle somutlaştırmak demektir . bu devirde hala mektup yazan varsa alnından öpülesidir .
günümüzde teknolojinin katlettiği eylemler arasındaki yerini almış, yüzyıllar boyu insanların yüreğinin sesi olmuş samimi iletişim ve haberleşme yöntemidir.
teknolojik hiç bir iletişim aracının yerini dolduramayacağı eylemdir.
yanı başınızda olsalar dahi sevdiklerinize mektup yazın.
ne kadar mutlu olacaklarını göreceksiniz.
bu dünyanın en keyifli işlerinden biridir. özenle yazarsın sayfalarca, içine bir de karpostal falan koyarsın, içinden geçerse bir de küçük hediye. kapatırsın zarfı sonra da büyük bir keyifle izlersin yazdığın mektubun zarfını ta ki onu pttye götürüp gönderene kadar.
sonra da dünyanın bir diğer en keyifli işini yapmayı beklersin hergün posta kutunu hevesle kontrol ederek. mektubu açmak ve okumak.
oksijen aldığım süre boyunca bana seks'den bile daha fazla zevk veren eylem. Mektup almak, mektup yazmak ona birine göndermek ve ya kendi ellerinle vermek. Sms'den çok daha değerlidir, en azından benim için.
(bkz: seksten daha fazla zevk veren şeyler)