steven spielberg'in yönetmenliğini yaptığı tom hanks'ın oynadığı the terminal filmine ilham olmuş kişi. the terminal için yaklaşık 300bin dolar almıştır.
Steven spielberg'in 2004 yapımı 'Terminal' filmi izlemiştir. izlemeyen varsa da mutlaka izlemesi gerekiyor. Filmde bir adamın Amerika'ya uçuşu sırasında ülkesinde askeri darbe yaşamasından dolayı pasaport kontrolünden geçememesi ve geriye dönememesinden dolayı havaalanının uluslararası bekleme salonuna alınmasını ve burada yaşamını devam ettirmesi konu alınıyor.. Bu film çok beğeni toplamış ve sinema tarihinin önemli yapımları arasına girmiştir. Filmde anlatılan hikaye gerçek bir hikayeden alınmış ve gerçekte iranlı Mehran Karimi Nasseri'nin başından geçen konu temel alınarak bu film yapılmıştır.. Peki kim bu Mehran Karimi Nasseri ve başından neler geçmiş bir bakalım...
iranlı Mehran Karimi Nasseri, eğitim hayatını ingiltere'de tamamlamış ve 1977 yılında ülkesine geri dönmüştür. Ancak zaman geçtikçe Nasseri'nin ingiltere'de dönemin iran Şahı Rıza Pehlevi'nin aleyhinde gösterilerde bulunduğu tespit edilmiş ve ülkeden sınır dışı edilmiştir. 1981 yılında Belçika'dan mülteci olarak kabul edilen Nasseri burada yaşarken, rahat rahat uluslararası gezebilirken 1988 yılında Paris Charles de Gualle'den ingiltere Heathrow'a gitmek için uçağını beklerken içinde kimlik, mülteci belgeleri ve pasaportu bulunan çantası çalınmış. ingiltere'ye vardığından pasaportu olmadığından kontrolden geçememiş ve ilk uçakla Paris'e geri gönderilmiştir.. Ancak hiçbir belgesi olmayan Nasseri, fransız yetkililere kendini tanıtamamıştır. Fransa'da havaalanından çıkış izni verilmemiş olan Nasseri, havaalanının bekleme salonuna alınmıştır.
Burada yaşamaya başlayan Nasseri, bir yandan havaalanından çıkış için yol ararken bir yandan da burada yaşamaya ayak uydurmaya başlamıştı. Sabahları kimse gelmeden tuvalette tıraş olup, yıkanan Nasseri havaalanı personelinin verdiği yemeklerle karnını doyuruyordu. Yıllar geçip 1992 geldiğinde Fransa mahkemesi Nasseri'nin mülteci tutuklanamayacağını ancak kanuni bir giriş izni alamayacağına da karar verdi. Bu gelişme üzerine Belçika hükümetine vatandaşlık belgelerinin orjinali için başvuru yapan Nasseri, 'daha önce mülteci olarak giren ve vatandaşlık alan birinin, kendi rızasıyla ülkeyi terk etmesinin ardından yardımcı olamayacağını ve şartlar uygun olsa bile adresi olmayan birine direkt havaalanına belge gönderilemeyeceği' cevabını aldı. Hikayenin filmi 2004 Terminal gibi kabul edilse de, Nasseri'nin hikayesi ilk kez 1993 yılında fransızlar tarafından 'Lost in Transit' filmiyle ele alındı. Tüm dünyada tanınmaya başlayan ve popülaritesi artan Nasseri'ye Belçika hükümeti tarafından zeytin dalı uzatılıp 'yeniden ülkeye giriş ve mülteci olarak yaşabileceği' bildirildi. Ancak zamanında oldukça aşağılanan ve adeta kendisiyle oyun oynanan Nasseri, bu teklifi reddederek sadece ingiltere'de özgürce yaşayabileceiğini söyledi. ingiltere'den gelen bildiriler ve mektuplarda 'Sir, Alfred Mehran' olarak hitap edilen Nasseri, tüm havaalanında 'Sir Alfred' lakabını aldı.
Zaman geçtikçe havaalanına iyice yerleşen Nasseri, fransızların canını iyice sıkmaya başlamış ve 1999 yılında Fransa hükümeti tarafından oturma ile uluslararası dolaşım izni verilmesine neden olmuştu. Ancak Nasseri, oluşturulan bu belgelerin altında vatandaşlık kısmında iran yazıyor olmasından dolayı belgeleri imzalamamış, kendisinin memleketinin Charles de Gaulle olduğunu belirtmiştir. 2004 yılında Terminal filmiyle sinemaya uyarlanan hikayesiyle Nasseri'ye yaklaşık 300 bin $ telif hakkı verilmişti.
2006 yılında rahatsızlanan ve hastaneye kaldırılan Mehran Karimi Nasseri, 2007 yılının Ocak ayına kadar hastane kalmış, iyileştikten sonra havaalanına yakın bir otele yerleştirildi. Daha sonra bir sığınma evine yerleştirilen Nasseri'nin havaalanında kaldığı köşe hala özel bir yer gibi hergün itinayla temizleniyor..
1988 yılından 2006 yılına kadar tam 18 sene Paris Charles de Gaulle havaalanında yaşayan ve eline birkaç kez dışarı çıkma imkanı gelmesine rağmen burayı terk etmeyen Nasseri'nin gerçek hikayesi budur..