beşiktaş'ı 4 senedir yenemiyoruz, sene 91-92 civarı falan sanırsam. 2-1 öndeyiz, elimde plastik bir topla televizyonun karşısında maçın bitmesini bekliyorum, son düdük çaldığı anda sokağa fırlayıp topu sürerken rıdvaaaaan diye bağırcağım birazdan. dakika 88, şifo soldan ceza sahasına giriyor, gelme diyorum, geliyor hala, altı pas çizgisine değdiğinde topa son derece yumuşak bir dokunuş yapıyor, top engin'in solundan süzülüyor, semih'ten kale çizgisinde bir müdahale, saha karışıyor, bütün stad sahaya giriyor, trt hemen bir vita ardından bir emlak bankası reklamı koyuyor. ekran geri geliyor, durum 2-2. ben o plastik topa var gücümle vuruyorum, tepemdeki florasan patlıyor, üstüme beyaz ve keskin bir yağmur yağıyor. annem pazardan geliyor, poşetleri kenara bırakıyor ve odaya girdiğinde şok, her yanım kan içinde camların üstünde yatıp ağlıyorum, valide de üstüne bir temiz tokatlıyor.
işte bu olayların sebebi olan golü atan oyuncudur.
26 eylül 2009 antalyaspor fenerbahçe maçında ne yapmaya çalıştığı anlaşılamayan taze teknik adam. maçın 90. dakikasında senin takımının en gerideki adamı kalecisine 50 metre uzakta ve fenerbahçe gibi bir takıma karşı bunu yapan takımı uyarmıyorsun bile, artık gözünü nasıl bir galip gelme hırsı bürümüşse. chelsea fc falan mı var altında, daha önce puan kaybetmeden giden fenerbahçe'ye karşı alınacak 1 puan neyine yetmedi? hak yerini buldu ve antalyaspor kabak gibi yenildi, birtakım anadolu takımlarının da bu garip mantaliteyle hiçbir yere gelemeyeceği tescil edilmiştir.
türkiyede gördüğüm en ihtişamlı jübile maçına sahip oyuncudur. futbolculuk kariyeri ve yaşamındaki ağırbaşlılığıyla tanınsa da türkiye-isviçre maçı sonrası attığı tekme kendisini insanların gözünde tepetaklak etmiştir.