Dünya Hali
Vefalı bir insan olan Mehmet Âkif Ersoy , hasta olduğunu duyduğu dostu Hacı Besim Efendiyi ziyarete gider. Besim Efendi hali vakti yerinde olmasına rağmen eli pek sıkı olup para harcamazmış. Adam çok zayıf ve mecalsiz halde yatıyormuş. Şairimiz geçmiş olsun dileklerini ilettikten sonra:
- Hacı Efendi, der. Sizi çok zayıf görüyorum. Bir tavuk kestirseniz, çorba falan yapılsa
Besim Efendi:
- Siz ne diyorsunuz Âkif Bey, diye çıkışır. Dünyanın bin türlü hali var, para pul harcamaya gelmez.
Hakikati her zaman ve her yerde söylemeyi şiar edinen Âkif tebessüm eder:
- Hacı Efendi! Dünyanın o bin türlü halinden dokuz yüz doksan dokuzu başınıza gelmiş. Daha ne bekliyorsunuz?
Vefa Yok
Mehmet Âkif in Köse imam şiirini ithaf ettiği Ali Şevki Bey bir gün şaire istanbuldaki Vefa yokuşundan bahseder. iç geçiren Safahat şairi sitem dolu bir sesle karşılık verir: Bırak Ali Şevki, bugünkü nesil o yokuşu çoktan dümdüz etti!
Rus Oturtması
Rus Yahudisi ressam Feldman, vaktiyle ünlülerin portrelerini yapıyordu. ilkin Abdülhak Hâmitin portresini yapan ressam, daha sonra Mehmet Âkifin resmini çok güzel bir biçimde çerçeveler. Âkif de beğenir kendi resmini. Dostu Mithat Cemale bu hislerini Moskof beni güzel oturtmuş! diyerek aktarır.
Dördüncü Mevki
Mehmet Âkif yürümeyi çok seviyor, hemen hemen her yere yürüyerek gitmeyi tercih ediyordu. Bir gün, Trende kaçıncı mevki ile geliyorsunuz? diye soran dostuna yürümeyi kastederek: Dördüncüsüyle
Bilmek
Milli şairimiz Mehmet Âkif Ersoy un yaşayan en büyük uzmanı M. Ertuğrul Düzdağ, Türk Edebiyatı Vakfında konuşuyordu . Âkif in vefat yıl dönümü münasebetiyle 25 Aralık 2002 tarihinde düzenlenen toplantıda hatip bir ara şunu söyledi:
- Âkif, insan bir haddini bilmeli, bir de hesabını Ben haddimi bilirim; ama hesabımı bilmem. dermiş
Huy Değiştirmek
Yine M. Ertuğrul Düz dağ anlatmıştı. Mehmet Âkif ile Eşref Edip çok iyi arkadaşlarmış. Kisi bir çok hususta anlaştıkları halde bir konuda mizaçları tabana zıtmış. Âkif çok cömert Eşrefin ise eli biraz sıkıymış.
Bir gün biri Millî şaire iki paket getirir ve: Biri benim, biri de Eşref Edipin hediyesi. der. Âkif çok şaşır ve sorar: Hayrola, Eşref huyunu mu değiştirdi?
Hasta Hindi
Eşref Edip Mehmet Âkif kitabında anlatıyor:
Bir gün dergâhta oturuyorduk. Kapı vuruldu. Baktık, birinin elinde boynunu sarkıtmış bir hindi Salih Efendinin size selâmı var, bu hindiyi gönderdi dedi. Hindi pek bitkindir. Âkif, dayanamadı: Oğlum, ben baytarım dedi. Bunu tedavi için göndermediyse, hemen geri götür ve ölmeden kesin hayvancağızı Salih efendi ye bizden de selâm söyle
Hatır için
Mithat Cemal Kuntay, Mehmet Âkif Ersoy u Recaizâde Mahmut Ekrem in evine götürmek ister. istanbula kar yağmıştır ve hava çok fazla soğuktur. Ama pehlivan yapılı Âkif hiç üşümez. Eve varıp paltosunu çıkaran Kuntay tir tir titrerken Âkif son derece sâkindir. Bunun üzerine Mithat Cemal dayanamaz ve dostuna sitem eder: Canım Âkif, insan üşümez mi? Bâri hatırım için üşü!
Diş Göstermek
Mehmet Âkif, son hastalığı esnasında hastanedeyken dostu Ferit Kam ziyâretine gelir. Sohbet sırasında neşelenen ve gülen şairin dişleri bütün beyazlığıyla ortaya çıkar. Ferit Bey, bu görüntüye hayran kalarak: Aman üstadım, ne kadar beyaz dişleriniz varmış. Hiç fark etmemişim. deyince Âkif dostuna sevgiyle bakarak şöyle cevap verir: Ben şimdiye kadar sana dişlerimi hiç göstermedim ki
Kadınlar Nerde?
Mehmet Âkif Berlinde iken meraklı bir Alman kadın sorar: Affedersiniz, sizin şair olduğunuzu duydum. Merhametli bir kalbiniz olması lâzım. Memleketinizde kadınları içeri kilitler, sokağa çıkmalarını engellermişsiniz. Onlara acımıyor musunuz? Âkif in cevabı dobra dobradır: Yalanınız yok, yanlışınız var madam. Biz kadınlarımızı içeriden dışarıya çıkarmıyor değiliz. Fakat dışarıdan içeriye almadığımız günler çoktur.
Aynı Hâl
Mehmet Âkif, kibirli insanlardan hiç hazzetmezdi. Ali Şevki Hoca da oldukça gururluydu. Hele Avrupa ya gidip döndükten sonra kibrinden yanına yaklaşılmıyordu. Âkif bir toplulukta bu özelliğini zarif bir teşbihle hocaya hissettirir: Siz, insanlara eskiden Fatih Camiiin minaresinden bakardınız, şimdi Eiffel Kulesinden bakıyorsunuz.
Hangi Şiir?
Şair geçinen Mustafa Reşit in şiirleri ve hazırladığı bir antoloji vardır. Bir ara Mehmet Âkife, en çok hangi şiirini beğendiğini sormuş. Âkif, şair kabul etmediği Reşiti kırmak istemez, bu soruyu duymazlıktan gelir. Sual ikinci defa tekrar edilince Akif cevap vermiş: Hazırladığınız seçme şiirleri beğeniyorum.
Herkes Farklı işte
Mithat Cemal, Berlin den dönen Mehmet Âkif i ziyarete gider. Şairden memleketin gidişatı hakkında mâlumat almak ister ve: Berlinde ne var, ne oluyoruz? diye sorar.
Âkif in cevabı işlerin neden düzelmediğini açıkça göstermektedir: Ne olacağız. Berline gittim, elçimiz Kurana tefsir yazıyor; istanbula geldim, Fatihte hocalarımız siyaset konuşuyor. Ne olacağız, artık anlarsın
Dile Saygı
Âkif, Ezher Üniversitesinde ders vermeye başladığı zaman bir dostu sorar: Nasıl, Arapçayı rahat konuşabiliyor musunuz? Şairin cevabı şöyle olur: Derse başladığım zaman talebeye şöyle dedim. Siz benim Arapçama gülmeyin, ben de sizin Türkçenize, geçinip gidelim.
Ayakları Uzatmak
Mehmet Âkif, ağır hasta olup yatmaktadır. Kapıdan kerli ferli bir ziyaretçi girer: Geçmiş olsun der. Âkif saygısından dolayı hastalığına rağmen ayaklarını toplar.
Hâl hatır faslından sonra adam Âkife yönelir ve müşkülünü halletmesini ister: Hocam, gökkuşağının altından erkek geçerse kadın, kadın geçerse erkek olurmuş. Bu doğrumu? Koca şair, bu saçma soru üzerine yanındakilere mırıldanır: Artık ayaklarımı uzata bilirim
Tercüme
Vefa Lisesi edebiyat öğretmeni Süleyman Fehmi Bey, lise öğrencileri için tercüme ağırlıklı bir edebiyat kitabı hazırlamıştı. Mehmet Âkif bu kitabı görünce Mithat Cemale şu zarif nükteyi patlatır: Hiç bilmediği lisandan az bildiği lisana tercüme etmiş: Yani Fransızcadan Türkçeye.
Midedeki Ayran
Mehmet Âkif, Ziraat Bakanlığında memurluk yaparken baytar olarak gönderildiği Adanada garip bir hevesle bilardo oynayan poturlu gençleri görür ve şu beyti söyler. Ayran daha midesinde kaynar/ Kalkmış da teres bilardo oynar.
Yürümek
Mehmet Akif, atletik yapılı ve spor ruhludur. Yürümeyi çok sever. Yürümeyle arası olmayan Mithat Cemal, dostunun bu özelliğini ve yürümeye merakını deşmek ister: Şu Sultan Selim Camiini seninle beraber bir görsek! Yürüyerek şöyle bir Edirneye kadar boylasak! Akif, ciddî ciddî hazırlık yapar ve sevinmiş görünür. Kuntayın telaşını görünce de buna önce kendisi güler.
Kaç Yüzlü?
Dürüstlük ve samimiyet abidesi Mehmet Akif, sağlam karakterli olmayan ikiyüzlü kişilere düşmandı. Bir gün Mithat Cemale şu itirafta bulunur: ikiyüzlüleri artık sever oldum; çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanlar görmeye başladım.
Balta Sapı
Celâl Sâhiri bir arkadaşı, Bir baltaya sap olmadın. diye suçlar. Şair de buna, Ne yapalım memleket balta sapı ile doldu! karşılığını verir. Bu cevabı çok beğenen Âkif, daha sonra şu beyti yazar: Ne odunmuş babanız, olmadı bir baltaya sap! / Ona siz benzemeyin, sonra ateştir yolunuz.
Hocasının Öğrencisi
Mevlithan, güzel sesiyle Mevlid-i Şerif okurken birçok yanlış yapar. Akif, müdahale eder ve Bu değişikliklerle vezin dahi değişir, bozulur. diyerek ikaz eder. Adamın Sen ne bilirsin? Onu bana hocam o şekilde öğretti. Deyince Akif güler: Hocan da sen de az cahil değilmişsiniz!
Tren Almak
Âkif, Halkalı Ziraat Mektebinde iken Sirkeciden bindiği trende kendi aralarında konuşan gençlere kulak verir:
Bu sabah sen kaç trenini aldın?
Sekiz trenini aldım, sen?
Ben de dokuz trenini aldım.
Güzel Türkçeye aykırı olan tren almak deyimine sinirlenen Akif gençlere müdahale eder:
Çocuklar o treni daha hükümetiniz alamadı, siz nasıl aldınız?
Hangi Bülbül?
Akif yapmacık hareket ve edalarla şiir okuyanlardan hoşlanmazdı. Bir gün böyle biri, Tâceddin Dergahında, şairimizin Bülbül şiirini sunî davranışlarla ve zevksizce okur.canı sıkılan Akif görüşünü şöyle açıklar: Bu bülbül bizim Bülbüle benziyordu; ama ne kanadını bıraktı ne kuyruğunu!
Kaç Memur?
Mehmet Âkif, 1921de Burdur mebusu olarak meclistedir. Milletvekillerinden biri, konuşmasını yaparken memurîn (bütün memurlar) ile memureyn (iki memur) kelimelerini birbirine karıştırarak, Memûreyne iyi bakmanız lazımdır. der. Âkif, oturduğu yerden cevap verir: Dediğiniz gibi memûreyn olsaydı, biz onları kuş sütü ile beslerdik.
Mukayese
Mehmet Akif Berlinden döndüğünde dostları kendisine sorar: Berlinde ne var ne yok üstat? Safahat şairi şöyle cevap verir: Ne olsun, gördüğüm kadarıyla yaşayışları dinimiz gibi, dinleri yaşayışımız gibi.