mehmet akif ersoy

entry612 galeri67
    400.
  1. genel olarak yazilari ile hic anilmayan büyük zat. baytar olan kendisi ortadogu milletinin en büyük hastaligina teshisi koymustur.

    --spoiler--

    Bakıyorum, ayrı ayrı pek iyi adamlarız. Bizi medeniyette dünyalar kadar geride bırakan milletlerin efradında bizdeki büyüklükler yok. Sonra bakıyorum bir yere gelince bir heyet-i içtimaiye teşkil edemiyoruz, çünki o terbiyeden mahrumuz. işte bizim muhtaç olduğumuz terbiye asıl bu ikinci terbiye olacak

    --spoiler--

    http://osmanligazeteleri....ed-akif-ersoy/hasbihal/8/
    0 ...
  2. 401.
  3. Aldanma insanların samimiyetine menfaatleri gelir her şeyden önce. vaad etmeseydi Allah cenneti o na bile etmezlerdi secde.
    1 ...
  4. 402.
  5. okunmaya doyulmayacak güzellikteki şair. evet.
    0 ...
  6. 403.
  7. Eğer Medeniyet Açıp Saçmaksa Bedeni;
    Desenize Hayvanlar Bizden Daha Medeni !
    2 ...
  8. 404.
  9. çoğu aşırı islamcı yobazların tepkisini çekmiştir. şöyle der şair : Güvenme insanların samimiyetine, ilk önce kendi menfaatleri gelir ; vaad etmeseydi allah cenneti, ona bile etmezlerdi secde.
    3 ...
  10. 405.
  11. vatan evladı milli şairimiz! özel güzel insan.
    1 ...
  12. 406.
  13. 405.
  14. Birinci mecliste yer alırken ikinci mecliste kendisine yer verilmemiştir.
    0 ...
  15. 405.
  16. türk dili ve edebiyatı mezunu biri olarak, şahsi kanaatime göre, yahya kemal ile birlikte yakın tarhimizin en büyük edibi hatta mütefekkiridir. mehmed âkif, edibten ziyade mütefekkirdir.

    hem bir fikir adamı oluşu hem bir edib oluşu dışında şahsi karakteri de muazzam biridir. hayatını anlatan bir kitap yazmış olan çok yakın arkadaşı mithat cemal kuntay, mehmed âkif'in her ne olursa olsun sözünde duran biri olduğunu anlatırken, başlarından geçen bir olayı şöyle anlatır: "kendisi ile bir zaman benim evimde buluşmak üzere sözleştik. o fatih'te ben üsküdar'da otuyordum. yani bana gelmesi için kayıkla karşıya geçmesi gerekiyordu. ancak bana geleceği gün çok şiddetli bir yağmur yağıyordu. durmak da bilmiyordu. ancak her ne olursa olsun sözünü tutan bir adam olan âkif, bana gelmek üzere eminönü'ne geliyor. her kime söylediyse bu havada hiçbir kayıkçı karşıya geçemeyeceğini söylüyor. bunun üzerine elbiselerini bir çuvala koyup, iple de beline bağladıktan sonra yüzerek karşıya geçiyor. âkif iyi bir yüzücüydü. bazen eminönü'nden avcılar'a kadar yüzüp geri dönerdi. konuya dönecek olursak, karşıya yüzerek geçtikten sonra vaktinde yetişmek için evime geliyor. bense havayı gördükten sonra âkif'in bu havada gelemeyeceğini düşünürek yan taraftaki komşuma çay içmeye gitmiştim. eve gelip beni soruyor. evdekiler komşuya gittiğimi söyleyince sinirleniyor. geleceğimi bildiği halde neden burada değil diye söylenip geri gidiyor. bense komşumdan dönünce onun geldiğini öğrendiğimde hayret ettim. bu havada nasıl gelebildi diye düşündüm. birkaç gün sonra kendisini gördüğümde özür dilemek için yanına yaklaştım. ben hiçbir şey söylemeden bana sitem etti. sen verdiğin sözde durmaz mısın dedi. bense mahçup bir şekilde kendisinin o havada gelemeyeceğini düşündüğümü söyledim. o da bana ben birine söz verdikten sonra allah ölüm vermedikten sonra her ne olursa mutlaka o sözde duracağını söyledi. o gün onun sözüne ne kadar sadık birisi olduğunu bir kez daha anladım. aradan zaman geçtikten ve aramızı düzelttikten sonra kendisine karşıya nasıl geçtiğini sorduğumda yüzerek cevabını alınca âkif'in gözümdeki değeri ve ona olan hayranlığım bir kez daha arttı.

    kendisi işte böyle biridir efendim.
    5 ...
  17. 406.
  18. "ittihatçıların içindeki arnavut casus" diyenlerin, abdülhamit kendisini tımarhaneye attırdığı için ittihatçılara katılan said-i kürdi'ye nedense "ittihatçıların içindeki kürt casus" demedikleri kıymetli milli şairimizdir.

    tutarlılık bu ülkede öleli çok oldu... şaşırmamak lazım...
    0 ...
  19. 407.
  20. Tek başına istiklal marşı yazması bile sevilme sebebidir.kazandığı parayı kabul etmeyip bağışlaması ne kadar yüce bir insan olduğunu gösterir.bursaya yazdığı bülbül şiiri çok güzeldir.
    2 ...
  21. 408.
  22. Asıl mesleği veterinerlik olan mehmet akif ersoy kendisini küçümsemek için "siz aslında baytardınız değil mi?" Diye soran birine, "evet bir yeriniz mi ağrıyordu?" Diye zekice bir cevap vermiş.
    2 ...
  23. 409.
  24. Aslen Arnavut falan diyen tiplere sastigim şair. O zamanlar Osmanlı tebasıydi sonuçta Arnavutlukta yaşayanlar da. Mehmet akif gibi bir vatansever milliyetçilik adı altında faşistlik yapmadı diye fikren türkçülüğe aykırı demek akifi değil bunun lafını edeni küçültür.
    0 ...
  25. 410.
  26. mehmet akif bizim milli gururumuzdur.

    mehmet akif istiklal mücadelesidir, irfandır, ilimdir ve ahlaktır.

    "Sorunuz, şimdi, Japonlar da nasıl millettir?

    Onu tasvire zafer-yâb olamam, hayrettir!

    Şu kadar söyleyeyim: Din-i mübinin orada,

    Ruh-u feyyazı yayılmış, yalınız şekli: Buda."

    diyebilecek büyüklükte bir düşünce adamı; zamanın softalarından farklı; bir mücadele adamıdır.

    Sanırım Mehmet Akif gibi büyük insanlar uzun bir süre daha anlaşılmayacaklar;
    ancak biz onlardan ders almaya devam edeceğiz.

    Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
    ''Medeniyet!'' dediğin tek dişi kalmış canavar?

    Mehmet akif türkiye'dir, türkiye mehmet akif.
    0 ...
  27. 411.
  28. Kastamonu da Nasrullah camii de verdiği vaazı okunması gereken vatan şairi, veteriner, yüzücü.
    1 ...
  29. 412.
  30. müslümanlar akif kadar müslüman, milliyetçiler yine akif kadar milliyetçi olabilseydi bu ülkede bugün hiçbir sorun kalmazdı.
    1 ...
  31. 413.
  32. Allah rahmet eylesin mekanın cennet olsun güzel insan seni sefillik içinde öldürenlerin ben ta.
    0 ...
  33. 414.
  34. en sevdiğim şairdir kendisi. allah mekanını cennet etsin. harika bir kişilik,ahlak ve yaşayış, mükemmel bir zekaya sahip vatan şairimiz.
    0 ...
  35. 415.
  36. 79. Ölüm yıldönümü olan milli şairimiz.
    Saygıyla ve duayla yad ediyoruz.
    5 ...
  37. 416.
  38. Safahatı okuyana kadar onunla ilgili istiklal marşı dışında pek bilgim yoktu ama gerçekten inançlı ve milletine bağlı büyük bir şairimizdir.
    11 ...
  39. 417.
  40. vefatının yıl dönümünde saygıyla andığımız istiklal şairi. mekanı cennet olsun.
    4 ...
  41. 418.
  42. bugün 79. ölüm yıldönümü olan, istiklal marşımızın yazarı olan şairimizdir.
    2 ...
  43. 419.
  44. iSTiKLÂL MARŞI
    Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
    Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
    O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
    O benimdir, o benim milletimindir ancak.
    Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
    Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
    Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl,
    Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!
    Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
    Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
    Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner, aşarım.
    Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
    Garb'ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
    Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
    Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,
    "Medeniyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?
    Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın.
    Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
    Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın...
    Kim bilir, belki yarın... belki yarından da yakın.
    Bastığın yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı!
    Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
    Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır, atanı;
    Verme, dünyâları alsan da, bu cennet vatanı.
    Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
    Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
    Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hüdâ,
    Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.
    Ruhumun senden, ilâhî, şudur ancak emeli:
    Değmesin ma'bedimin göğsüne nâ-mahrem eli.
    Bu ezanlar-ki şehâdetleri dînin temeli-
    Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
    O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım;
    Her cerîhamdan, ilâhî, boşanıp kanlı yaşım,
    Fışkırır rûh-i mücerred gibi yerden na'şım;
    O zaman yükselerek Arş'a değer belki başım.
    Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl;
    Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
    Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
    Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
    Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!

    MEHMET AKiF ERSOY
    3 ...
  45. 420.
  46. Pek de cumhuriyet yanlısı olduğu söylenemez. Başta istiklal marşını yazmak istememesinin sebebi de bu. Ama yaşına bağlamak lazım, o yaştaki biri için cumhuriyetin gelmesi, benim dedemin elektronik faturaya geçmesi gibi bir şey.
    1 ...
  47. 421.
  48. Mehmed Akif, Hicri 1290 yılı şevval ayında (Aralık 1873), istanbul’da Fatih´in Sarıgüzel mahallesinde, ailesine ait evde doğmuştur. Babası, oğluna ebcet hesabıyla doğum tarihini gösteren "Ragıyf´ adını vermiş, fakat anlaşılmamış olan bu kelime, muhitindekiler tarafından "Akif´ şeklinde telaffuz edilmiştir. Yalnız babasının, vefatına kadar "Ragıyf´ adını kullanmıştır.

    Ailesi

    Mehmed Akif´in babası Fatih Medresesi müderrislerinden¬. Mehmet Tahir Efendi (1826-1888), annesi ise Emin´_Hanım 1836-1926)´dır. Babası tahsil için küçük yaşta Şuşisa´dan istanbul’a gelmiştir. Şuşisa, Osmanlı ülkesinin Arnavutluk bölgesinde ipek kazasına bağlı bir köydür. Tokat’ta doğan annesi ise aslen Buhara bir aileye mensuptur.

    Tahir Efendi, Emine Hanım’ın ikinci kocasıdır. ilk zevci ile ondan olan üç çocuk vefat etmişlerdir. Ailenin oturduğu Sangüzel´deki ev, vefat eden kocadan kalmıştır. Tahir Efendi, Emine Hanımla Evlendiği Sırada kırk beş yaşlarında bulunuyordu. Karı kocanın, Akif´ten iki Yıl sonra Nuriye ismini verdikleri bir de kızları olmuştur. Akif´in birinci Safahat´ta ölümünü nazm ettiği yeğeni "Selma", bu hemşiresinin kızıdır.

    Âlim ve Nakşibendî tarikatına mensup dindar bir zat olan Tahir Efendi, medrese tahsili ve hocalığı Sırasında temizliği ile tanındığı için kendisine "Temiz" lakabı verilmiş ve "ipekli Temiz Tahir Efendi" diye anılmıştır. Annesi de hassas ve dindar bir hanım olan Mehmet Akif, "Çocukluğumda, evet, bahtiyar idim cidden, / Harim-i ailenin farkı yoktu cennetten" mısralarıyla ifade ettiği bir muhit içinde büyümüştür.

    Çocukluğu ve Tahsil Yılları

    1878 Yılı şubat ayı başlarında Hicri hesapla 4 yıl 4ay ve 4 günlük olan Akif, geleneğe uyularak, Fatih´te "Emir Buhari" mahalle mektebine başlatıldı.

    Buraya iki seneye yakın bir müddet devam ettikten sora l879 Yılı sonlarında Fatih iptidaisine (ilkokul) gitti. Babası bu yıl kendisine Arapça öğretmeye başladı.

    Akif´in babası Hoca Tahir Efendi, aynı zamanda Mühürdar Emin Paşa (vefatı, 1908) ailesinin hususi muallimi idi Emin Paşa´nın oğulları "ibnülemin" Mahmut Kemal (1870-1957) ile Ahmet Tevfik´e (öl. 1923) ve aileye mensup öteki çocuklara ders vermekteydi. Bu dersler, kışın Bakırcılarda ki Emin Paşa Konağında, yazın ise Yakacık´taki köşkte yapılıyordu. Bu sebeple Tahir Efendi de ailesiyle birlikte yazları Yakacık’a giderek, köşkün bir dairesinde kalmakta idi. Akif, "ibnülemin" kardeşlerle birlikte derslere katlıyor ve yazları onlarla arkadaşlık ederek Yakacık´ta bulunuyordu.

    Üç yıllık ilkokulu bitiren Akif, 1882 Yılında Fatih merkez Rüştiyesine (ortaokul) başladı. Bu sırada babasından

    Arapça öğrenmeye devam ediyordu. Ayrıca Fatih Camiinde Farsça ders vererek, Gülistan ve Mesnevi okutan Es’ad Dedeyi de takip etmekteydi. Türkçe ve Faraşça derslerinde, akranlarından çok ileri olan Akif´in lisan hususunda bilhassa kabiliyetli olduğu görülüyordu.

    Şiir Merakı

    Rüştiye yıllarında kendisinde, şiir merakı uyandı şiir kitapları okumaya başladı. ilk okuduğu manzum eserin Fuzuli´nin "Leyla ve Mecnun"u olduğunu kendisi söylemektedir. Ders arkadaşı ibnülemin Mahmut Kemal´le birlikte manzumeler yazmaya başlıyorlardı.

    1885 Yılında üç yıllık rüştiye mektebi bitince, babası Akif´i meslek seçiminde serbest bıraktı. Bunun üzerine Mülkiye Mektebi’ni seçen Akif, bu mektebin hazırlık okulu olarak açılmış bulunan "mülkiye idadisi"ne (sivil lise) girdi.

    1889 yılına kadar okudu. Zamanın en tanınmış edip ve şairlerinden Muallim Naci Bey (1850-1893), bu okulda, kendisinin edebiyat öğretmeni olarak derslerine, gelmiştir.

    Hoca Tahir Efendi

    Akif´in babası Hoca Tahir Efendi, 1304 Yılı Ramazan (24 Mayıs–22 Haziran 1887) ayında "huzur dersi"ne davet olundu ve "muhatap" olarak derslere katıldı. Huzur dersleri, Osmanlı devletinin kuruluş yıllarından itibaren her Ramazan, Sultanın huzurunda yapılmakta olan "tefsir", dersleri idi.

    Hoca Tahir Efendi, tutulduğu gırtlak veremi hastalığından kurtulamayarak 1888 yılında vefat etti.

    Ailesi maddi sıkıntılar içinde bulunan Akif, bu durumu düşünerek, on gün kadar devam ettigi Mülkiye´yi bıraktı 1889 Yılı sonunda açılarak tedrisata başlamış olan Baytar

    Mektebi´ne geçti. ilk sivil veteriner yüksek okulu olan mektebin mezunlarına hemen iş verilecekti.

    Dört yıl olan Baytar Mektebi, Ahırkapı’daki sivil tıbbiye okulunda açıldı. Burada gündüzlü olarak iki Yıl oku: ilk baytarlık talebeleri, 1891 Yılında inşası tamamlanan Halkalıdaki okula geçtiler ve kalan iki yılı da yatılı olarak burada okudular. Mehmet Akif Baytarlık Mektebi´ndeki dört yıllık tahsili sırasında, çoğu doktor ve dindar kimseler olan hocalarından müsbet tesirler almıştır.

    Mehmet Akif, 22 Aralık 1893’te, o zaman “Halkalı Baytar ve Ziraat Mektebi” adını taşıyan “Veteriner Fakültesi”nden birincilikle mezun oldu. Daha sonra “ Orman ve Ma’âdin ve Ziraat Nezareti” fen heyetinin baytarlık işlerine bakan beşinci şubesine “Baytar Müfettiş Muavini” olarak tayin edildi.

    28 Aralık 1893’te “Hazine-i Fünûn” mecmuasında bie gazeli yayınlandı Bu gazel, Akif’in hâlen bilinen ilk matbu eseridir. Hazine-i Fünun Mecmua’sının 18 Ekim 1894 tarihinde çıkan nüshasında bir gazeli daha yayınlanmıştır. Bu yıllarda çıkmış öteki dergilerde de hâlen bilinmeyen manzumelerinin bulunması kuvvetle muhtemeldir. 10 Şubat 1889 tarihli 61. sayısından sonra “Resmi Gazete”de şiirleri çıkmaya başladı. Burada, yirmi beş kadar manzumesinin çıktığı tesbit edilmiştir. Servet-i Fünun Mecmua’sının Kasım-Aralık 1898 yılında çıkan “Bedayiu’l Acem “ genel başlığı altında üç yazısı yayınlandı.

    1 Eylül 1898’de yirmi beş yaşında evlendi. “Tophane-i Âmire” vezne darı Mehmet Emin Bey’in kızı olan zevcesi ismet Hanım o sıralarda yirmi yaşında idi. Mehmet Âkif’in üçü kız olmak üzere altı çocuğu olmuş, dördüncüsü bir buçuk yaşında iken vefat etmiştir. Çocukları sırasıyla: Cemile, Feride, Suad, ibrahim, Naim, Emin, Tahir.

    Vatanın ve islam ümmetinin büyük bir felakete uğradığı bir devirde gelen Âkif, bütün bu ızdırabı derinden hissederek yaşamış ve üzerine düşen vazifeyi yapmak için her şeyini feda etmeyi göze almıştır. Bu sebeple ailesine fazla vakit ayıramamıştır. Hayatı boyunca çektiği madii sıkıntılar bu konuda aksi tesir yapmıştır. Ömrünün son on senesini vatandan uzak geçirmesi ise onun dünyevi her şeyden olduğu gibi aile saadetinden de mahrum bırakmıştır. Gençliğinde ailesini vatanına tercih eden şair, yaşlılığında her ikisinden de mahrum kalmıştır.

    1935 yılında karaciğerinden hastalandı. Ve hava değişimi için aynı yıl Lübnan’a gitti. Yapılan muayenelerde dinlenmesi ve yüksek bir yer edilmesi üzere Lübnan’da, Âliye köyü civarındaki bir yerde birkaç ay kaldı. Daha sonra tekrar Mısır’a dönerek kışı orada geçirdi. 1936 yılı Haziran ayında yurda döndü. Nişantaşı Sağlık Yurdu’na yatırıldı. 27 Aralık 1936’da istanbul’da öldü. Edirne kapı mezarlığında, en iyi dostlarından Baban Zâde Ahmet Nâim’in yanına gömüldü.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük