vefatının 76. yılında yad ettiğimiz milli şair. her türk'ün gururla söylediği istiklâl marşı'mız en önemli eseridir.
bazı biat kültürüne sahip olanlar tarafından günden güne sanki mustafa kemal atatürk'e karşıtmış gibi gösterilmektedir. ki kendisi atatürk'e yapılabilecek bir suikasti önlemiş, ömrümü allah mustafa kemal'e versin diyebilecek kadar bağlanmıştır. elbetteki bu düşüncesindeki en büyük sebep vatan ve millet sevgisinden kaynaklanmaktadır.
yazdığı tüyler ürperten marş, istiklal marşımızdaki yeni nesil pervane gençliğin marş başlamadan önceki atarı, gideriyle marş başladıktan sonraki neşesi, çoşkusu, cıvıklığını kıyaslarsak mehmet akif ersoy un eserinin, nesillere sadece ilk sayfalarda olmayıp istiklal marşında uyulması gereken adaplarında akıllarına kazınması için boş geçen bilgisayar dersleri kaldırılıp buna özel haftalık 45 dakika ders verilmelidir.
"Hürriyeti aldık!" dediler, gaybe inandık; "Eyvah, bu bazicede bizler yine yandık!" Cem'iyyete bir fırka dedik, tefrika çıktı: Sapsağlam iken milletin erkanını yıktı. "Turan ili" namiyle bir efsane edindik; "Efsane, fakat, gaye!" deyip az mı didindik? Kaç yurda veda etmedik artık bu uğurda? Elverdi gidenler, acıyın eldeki yurda!
şahsi kanaatimce en mükemmel ve muktedir şiiri çanakkale şehitlerine isimli şiiridir. büyük bir şairdir. ayrıca çok güzel mefkureleri vardır.
mevzu bahis şiir
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmaraya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i ilahi o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
işte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, islam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.
yazısındaki ahengi çok beğendiğim, lakin kafasının içini beğenmediğim faşist şairdir.
"mehmet akif ersoy'un faşist olması" başlığı açıp çevremde küçük köpecikler toplamak yerine buradan yazmam gerektiğini düşünüyorum bir arkadaşın önerisi ile.
sanırım şairimiz şu "islamsız türk, türksüz islam olmaz" saçmalığına bağlı. çünkü böyle diyebilen bir insanın
"inmemiştir hele kur'an, bunu hakkıyla bilin
ne mezarda okunmak, ne de fal bakmak için"
şöyle de aptal bir dize dizmesi çok tuhaftır.
"kahraman ırkıma bir gül
ne bu şiddet bu celal?"
ırk nedir? tarafsız olalım. müslümansın arkadaş, ne saçmalıyorsun? "ben allah'a inanmıyorum, türkler dünyanın tek hakimidir, buna inanıyorum" desen, şuan yaptığından çok daha akla yatkın. neden demiyorsun ki "işgal haksızdır, bu insanlar bir arada yaşamak istiyor, defolun"? neyin üstünlüğünü taslıyorsun müslümanlığına toz kondurmayan sen? yasakları iyi bilirsin. ama "acem'in arap'tan, türk'ün de acem'den üstünlüğü olamaz. yasak ve saçmadır" dese peygamberin, sen ne yaparsın? kıçından hadis uydurursun, yine "türk ulan" dersin. (istanbul'un fethi konulu hadis uydurmadır.)
çok mu klişe? sanki öyle. ve rahatsız edici. ama bunu kör insanların gözüne sokmak nedense içimden geliyor.
allama iqbalden ciddi anlamda etkilenmiş şairdir ve hatta iqbale yazdığı bir mektubunda göz yaşlarıyla yıkanmış satırların okunaklı olan kısımlarında, iqbalin yazdığı şiirlerinde sarhoşlukla kavrulduğunu yazan şairdir aynı zamanda. istiklal marşını ise iqbale gösterme şansı olmadığı için üzülmüştür.
yazdığı istiklal marşı'nda neden sürekli milletim milletim dediği halde "etnik köken" vurgusu olmadığı üzerine bilhassa şu günlerde oturulup düşünülmesi gerek, rahmetli güzel insan, güzel şair.
birgün çanakkale anması için şiir okunacaktır. it oğlu itin teki çıkar ve ''ne yazık ki bir türk çanakkale ile ilgili iyi bir şiir yazamadığı için bir arnavut'un şiirini okuyacağız.'' der ve mehmet akif'in çanakkale şiirini okur.
bu it oğlu it kıvamında olan onlarca adam birazdan mehmet akif'i anar burada. gençler yanlış geldiniz.nihal atsız başlığı az ileride sağda.