artık bıraksak bunları...Mehmet Akif iyi şairdir.
bu toprakların yetiştirdiği en büyük şairlerden birisidir.
çok samimi,içten insandır .şiirlerini okuyun osmanlı'nın dağılmasına ne kadar içten üzüldüğünü görürsünüz.
içtenliği, kederi,hüznü alır götürür insanı ...
Malesef sizin gibi dangalakların bulunduğu ülke. Lan az milliyetçiP olun be. Burası Atatürk'ün kurup istiklal marşını yazdırdığı ülke. M.a.e sevmeyerek milliyetçi olamazsınız bunu anlayın.
Malesef sizin gibi dangalakların bulunduğu ülke. Lan az milliyetçiP olun be. Burası Atatürk'ün kurup istiklal marşını yazdırdığı ülke. M.a.e sevmeyerek milliyetçi olamazsınız bunu anlayın.
Şiiri olana şair derler. ve Mehmet Akif Ersoyun şiirleri vardır.
ÇANAKKALE ŞEHiTLERiNE
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i ilahi o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
işte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Ebr-i nîsânı açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, islam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.
eyvah Mehmet akif in şairliğini ölçmek üçbeş densize düşmüş
bu zihniyete Mehmet akif in diliyle şöyle denir:
Nasihatım sana: Her şeyle iştigali bırak;
Adamlığın yolu nerdense, bul da girmeye bak.
Adam mısın: Ebediyyen cihanda hürsün, gez;
Yular takıp seni bir kimsecikler sürükleyemez.
Adam değil misin, oğlum: Gönüllüsün semere;
Küfür savurma boyun kestiğim semercilere.
Mehmet akif starbucks kafelerde kahve yudumlayarak anlaşılmaz aslanlar, Onu anlamak için çanakkaleye gidin kan yudumlayanları hayal edin. Çanakkale böyle anlatılırdı ancak:
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i ilahi o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
işte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Ebr-i nîsânı açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, islam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber...
Akif büyük şairdir vesselam ama onun şairliğini ruhu bu vatan topraklarıyla yoğrulmuş insanlar anlar.sözde sanattan anlayanlar değil...
Türkiye dir. Ve sırf bu yüzden ülke sevilebilir. Adam şiirde dünyayı anlatmış falso vermeden. Bu neyin beğenmezliği. Çanakkale şiiri bir insan zihninden çıkabilecek cümleler değildir, istiklal marşı da. iki cümleden şiir yapanları kutsayın siz ancak.
Gayet onur vericidir. Onun sıırlerındekı anlam mana hangi kalemde var batı kuklası değildi her eseri buram buram doğu kokar özümüz kokar. Bu yüzdendir dı mı saçma sapan başlığın açılış nedenıde. istiklAl şiiri bile bunları anlamamiza yeter her okuduğunda insanın gözleri dolar mı benim doluyor. Bu başlığı açan vatandaşın ( ki pek vatandaş gıbıde durmyoruz o şahısla) da Mehmet Akif ın herhangi bı eserinden açıp 2 satır bir şey okumaya davet ediyorum.
dini yönü ağırlıkta bir edebiyat tarzı benimsemiş ve batı edebiyatını ruhunda barındırmamış bir insanın Allah, peygamber ve vatan sevgisinden başka gayesi olmadan kalemiyle mücadele ettiği ve yaşadığı bu ülkede yaşamak. türk milleti onunla her zaman şeref ve onur duymuştur.
M. akif'in şairlik yönü güçlü değildir evet. o zaten aslında bir dava adamıdır ve asıl amacı davasını savunmaktır. şiirlerini de bu minvalde yazar. belki sanat kaygısı taşısaydı bir parça şeyh galip gibi yahya kemal gibi muhakkak başarılı olurdu. zira aruza o kadar hakimdir ki şiirlerinde bunu büyük bir ustalıkla kullanır. nihayetinde o istiklal şairidir, lale devri değil. mekanı cennet olsun.
Safahatı okuyup anlayacak kadar osmanlı dil ve kültürüne aşina olmayan, edebiyat zevki çevirmenin çevirdiği kadar olan birtakım edebiyat düşkünü gencin roman yazmak niyetiyle pornografik kısa öyküler yazdığı bir ülkede yaşamak olsa gerek.
Sanatçı olmayıp sanatı eleştirenlerin varlığına kanıt başlık. eleştirin çok saçmaymış. sanat öyle aldım elime şöyle bir bakiyim ile eleştirilmez kuzum. bu ilk dersin olsun. ya sev ya terket ile de sanat olmaz güzelim. kimi kimin bahçesinden kovuyorsun. sanat fikrilerin açık açık çarpışabildiği alan olması gerekirken sen daha başlamadan stoplaşmışsın herkesi. şaka gibi. iyi sanatçılardan kimsenin böyle eleştirdiğini görmemiştim. mucx. bunu da gördük. Bahçe de elma da olmalı kiraz da.
açan kişiye artık insanların şair olup olmadığına sen mi karar veriyorsun hakikaten tuhaf ülkeymiş türkiye demek istediğim başlık akifin şiirlerini sevmek zorunda değilsin fakat şairliğine nasıl bir yetkiyle dil uzatırsın.
" Aldanma insanların samimiyetine, menfaatleri gelir her şeyden önce. Vaad etmeseydi Allah cenneti, O' na bile etmezlerdi secde" sözlerinden beri ülkemizin şairi olmasından onur duyuyorum.~~
dönemine mekanik şiir örnekleri sunmuş oldukça yetenekli bir şair için yapılabilecek ilginç bir serzeniş. hoş ilk entry'i sarkastik bulmamak da zor. ama onu bir kenara bırakırsak, akif'in tekniği takdire değerdir.