mehmedin kitabi

entry4 galeri0
    ?.
  1. ilk üniversite yıllarımda okuduğum, bize anlatılan birbirinden heyecanlı kahramanlık öykülerinden çok farklı, alıştığımız korkusuz ve cesur savaşçı imajlarına bilinçli ya da bilinçsiz olarak kasteden kitap.
    bilemem var mıdır bir misyonu.ama şunu bilir ve derim ki bir zamanlar ülkemde yaşanan düşük yoğunluklu savaşa tutulan en keskin aynalardan biridir bu kitap.ürküttüğü kuşlardan belli.
    0 ...
  2. ?.
  3. Nadire Mater tarafından yazılmış,askerden soğumanıza sebep verecek bir kitap.askerden geldikten sonra okunması tavsiye edilir.
    bir ara genelkurmay tarafından yasaklanmıştı ama şimdi serbest.
    0 ...
  4. 1.
  5. iki ay sonra otuz tane g1 geldi. sadece dördü çalıştı. kiminin ateş ederken namlusu fırladı, kimi tutukluk yaptı. 20-25 kişi silah bekliyor, silahları hangimize verecekler? birini usta bir askere verdiler. adam yatış şeklini alamadığı için, bölük komutanından müthiş bir dayak yedi. yeni yüzbaşı olan komutan, dayaktan sonra atışlar bitene kadar, "şu alanı koşarak turlayacaksın," dedi. komutan, "gel, atış yap," dedi. o dayağı gördükten sonra, müthiş bir şekilde yattım, çok başarılı. "tamam," dedi, "tüfek senin." içtimalarda namlular bir hizada tutuluyor. tüfeklerin hepsi aynı, benimkinin boyu uzun. hepsi g3, benimki g1. başçavuş, "oğlum indirsene tüfeğini aşağıya," diyor, "g1 uzun, daha ne kadar indireyim" diyorum. ilk g1'i aldığım gün, akşam saat 12 gibi, "karakolun kapısında dur" dediler. ilk nöbetim. gece karanlık, yanda hastane, karşıda okul... bölüğün çoban köpekleri çok havlıyorlar. tedirgin oluyorsun ve saat sabah sekize kadar nöbetteyim. normalde iki saatte bir değiştiriyorlar, "nöbetçi yok" diye beni bıraktılar. capraz tutuşta bekliyorum, kollarım yoruldu. sekiz saatlik bir korku yaşadım. nöbetçi çavuşa, sürekli, "beni ne zaman değiştireceksin" diye soruyorum. aylardan ekim, kasım gibi, gündüz ılık, gece soğuk. korku uykunu bastırdığı için uyuklamak mümkün değil... "şuradan ateş etseler, beni vururlar mı acaba" diyorsun. her yerden saldırı bekliyorsun. rahatlatmak için aydın'ı, denizi, kumsalı, aradaki uçurumu düşünüyorum, rahatlıyorum. "döneceğim, dönmeliyim" diyorsun. bir tür telkin... g1'i dört ay kadar kullandım. sonra terhislerin silahlarından birer tane verdiler. usta askerler çatışmaları gerile gerile anlatıyor. sen tedirgin oluyorsun. "yıldız kaydı" diyorsun, usta asker, "yıldız değil, izli mermi, taciz yapıyorlar" diyor. taciz atışı ne? kimse anlatmıyor.( 1970, erzurum doğumlu, 1991 ağustos - 1992 eylül arasında zonguldak devrek acemi birliği, sonra muş..)

    nadire mater'in guneydoğuda savaşmış 42 askerle yaptığı roportajlardan derlenen bir eser mehmedin kitabı.ölme ve öldürmenin ince sınır çizgileri arasında gel git yaşayan askerlerin dünyasına ''insani'' objektifleri zoom yaparak yaklaşıyor mater.birilerinin durmadan zihnimize getirip getirip gösterdikleri flu görüntülerin içeriğinde bolca serpiştirilmiş bulunan destan,kahramanlık,cesaret çekimi dolu karelerin içinden sıyrılınca çıplak bir gercek gözlerimizin önüne seriliyor ''insani duyumsamalar''..
    şoven dilin iğdiş eden ne kadar zorlama kurgusallığı varsa ona bürünerek, ekranlarımızdan bize vatanımızın uzak yerlerini gayet mekanik ve inanmış bir sesle haykıran bir programla oldu guneydoğudaki askerlerle tanışmamız.'' anadoludan gorunum''de iki haftada bir ülkemizin sıcak coğrafyasından geçilen haberlerde özlü ve kısa konuşmalarıyla merhaba diyorlardı bizlere.ailelerine,yakınlarına,köylerine bolca selamet edenler mutlaka vatan sağolsun repliği ile bitiriyorlardı konuşmalarını.ağır çekim görüntüleri içerisinde uzaklara bakan,tedirginlik dolu bu görüntülerin bizlere ulaşan tek mesajı gayet net ve açık veriliyordu ''vatan sağolsun''
    20 sene boyunca uzatılan mikrofanlardan haykırılan tek ses bu şiardı.
    20 yaşının daha yeni ergenliğinde şehirinden,köyunden koparak bilmediği bir coğrafyanın orta yerinde, anlamlandıramadığı bir çatışmanın içerisinde hepimize seslenerek, çıkıp giden bu insanlar bizleri kendi dünyalarımıza terk ettikten sonra acaba neler düşünüyorlardı,neler hissediyorlardı,neler düşlüyorlardı..kıta denetimlerinde yeri gögü inleterek iyi olduklarını tek şart olarak belirtme zorunluluğunda bulunanlar,acaba o mikrofana serbestce konuşma özgürlüğü tanınsaydı neler haykırırlardı bizlere.
    bir coğrafyanın en ucra köşelerinde yorgun,uykusuzca,ölme ve öldürme kaygısı ile turlu badirelerle yaşayanların öykulerine hala tam olarak sahip değiliz.muammalarla,bilinmezliklerle 20 yılı aşkın bir zaman surecinin arkasından çatışmaların biraz olsun kesilmesiyle ortaya çıkan eserler de hala tatmin edecek düzeyde değil.tek bir yaşanmışlığın,farklı yerler ve adlarla sunulmasından öteye gecemeyecek kadar kısır bir dile mahkum olmuş durumdayız.herkes kendi kahramanlığı ile toplumsal statusunu artırma çabasındayken,kayıpların,sağ kalanların,sakat kalanların nerede ve nasıl yaşadığının cevabını bulabilmiş değiliz.
    savaşın insan doğasını zedeleyen,parcalayan ortamından bir şekilde sıyrılarak aramızda tutunmaya çalışanların travmalarını kimi zaman 3 sayfa haberleri ile geciştirenler,durmadan ürettikleri şiddet diliyle bizleri kahramanlık diyarlarına sürükleme peşindeyken meclise sunulan soru önergelerinde hiç bir üst düzey bürokrat çoçuğunun bu yazgıyı paylaşmaması ''kahramanlığın bizlere pay edilmiş'' kutsallığının adeta ispatı durumunda.
    insanlığından soyarak mekanik bir aletmiscesine bizlere sunulan bu hayatların yazgısı, her birimizin çok yakınına kadar sokularak bizimle soluklanıyorken hala tek bir kesit için uzatıyoruz mikrofonlarımızı.....''çatışmayı anlatsana''....
    1 ...
  6. 2.
© 2025 uludağ sözlük