tespitleriyle, yaşamıyla, Yaşar Kemal hayranlığıyla bilinen; Kürtçe'ye getirdiği ölümsüzlüğü biz "insan" ile paylaşmayı kendisine görev edinmiş aydın. ayrıca Kürtçe'yi merak etmeme sebep olan yazar.
Bugun şanlıurfa'ya* bağlı siverek ilçesinde hayata merhaba demiştir kendileri.
Bir Dil Yaratmak adlı deneme kitabında kürtçe ve doğudaki sosyal sorunlarla ilgili doğru tespitler yapıp iyi yorumlarda bulunan edebiyatçıdır.
Elbette okumayanların bilemeyeceği üzere, Mehmed uzun'un romanları milliyetçi duygular barındırmıyor. aksine humanist ve objektif yaklaşıyor olaylara. Denemelerinde de bilinmesi gereken gerçekleri kürtçe, isveçce ve türkçe dillerinin zengillikleriyle akıcı bir şekilde anlatıyor.
Ön yargısızca okuyup değerlendiren her edebiyat okuru kendisine soracaktır. "bu adamın kitapları neden Türkiye'de ki birçok ortaokul ve lisede yasak?"
Mehmed Uzun, ermeni komsusunu anlatırken ona ırkından önce insan gözüyle bakıp aşağılamadığı için mi?
Yada Mehmed Uzun varolan sosyal sorunlar için kendince çözüm ürettiği için mi ?
Belki de Mehmed Uzun yıllarca yasaklanmış, konusulmamıs bir dile can verdiği içindir?
Türkiye'nin barındırdıgı kürtlerin ve kürt dilinin edebi açıdan gelişmesine bu kadar katkı sağlamış, buram buram humanizm kokan bu yazarın yapıtları ve adına yakışır şekilde akıllarda yer etmesi dileğiyle.
kürt demenin bile yasak olduğu bir ortamda kürtçe roman yazmıştır. tek başına bir dili tek başına yeniden inşa eden yazardır. kimbilir birgün birileride onun romanını yazarlar.
(bkz: kürt edebiyatına giriş) kitabını sınıfta okuduğum bir gün tarih hocamın yanıma gelerek "sizin beyninizi hep yıkamışlar" demesine vesile olan devrimci yazar.
ayrıca (bkz: Mehmet Zahir) kendisi için "Uzun, modern Kürt edebiyatının kurucusu olarak tarihe geçecektir" demiştir.
Bir yıl önce hayatını kaybetmiş ünlü kürt yazar.
hayatı 3 dilde on yedinci fotoğraf adlı belgesele dökülmüştür. belgesel 11 ekim 2008 günü gösterime girecektir.
pkk'nin yanlış yönlerini söylemiş, ama gönlünde pkk'nin dava partisi olduğunu söylemiştir bir kaç kez. ayrıca hiçbir zaman pkk'nin ölüm listesinde olmadığını, dağdan tehdit değil, tebrik aldığını bizzat kendisi açıklamıştır.
pkk yla alakası hikayelerine bir yerimle güldüğüm beni benden alıp başka yerlere savuran sevgili yazardır. vefatında abdullah gül taziye göndermiştir ki bu bile bazı çevrelere bir cevap niteliğindedir.
kitaplarının -bulunduğu taktirde- orjinalinin okunması gereken yazardır. kelimeleri nasıl yoğurdunu en sıradanlarının bile nasıl vurduğunu ancak o zaman anlar insan.
bilinenin aksine pkk sempatizanı olmayan merhum kürt yazardır. pkk'nın ölüm listesinde olduğu için ölmeden önce döndüğü ülkesinden tekrar ayrılmak zorunda kalmıştır. sadece kürtçe yazmıştır. kitapları onlarca dile çevrilmiştir. uluslararası ödüllere layık görülmüştür. tam o amansız hastalığı yeneceğini düşünmeye başlamışken acı haberi gelmiştir.
mezapotamya ve dicle aşığı olan mehmed uzun, yazdığı romanlarda hep bu bölgede olan olaylardan bahsetmiştir. araştırmacıdır. kürt olmanın ayrı ülke sevdalısı demek olmadığını göstermiştir.
11 ekimdi tarihi. Diyarbakır'da öldüğü haberi geldi. Mehmed Uzun Kürt dilinin, tarihinin, edebiyatının, mitolojisinin, efsanelerinin son 50 yıldaki ışığı ölmüştü. duyduğumda kalmadı bayram falan. Ne olduğumu bana anlatan üstadım ölmüştü. Bir kere yüzünü görmek nasip olmuş ama konuşamamıştım Diyarbakır'da görmüştüm. Dedim ya büyük bir yazardı Mehmed Uzun. Tek başınaydı adeta. Bir dil yaratmaya çalışıyordu. Aslında bu dilin temelleri yüzyıllar öncesine dayanıyordu ama mehmed uzun yeniden inşa ediyordu. Bir türk yazar için yeni bi roman yazmak kolaydır derdi çünkü kurgulanmış bir dil var ve bunun kelimelerini kullanıyorsun ama ben öyle değilim ben unutturulmaya çalışılan bir dilde yazıyorum. Başka bir sözüde ben farklıyım derdi çünkü ben yasaklanmış bir dilde yazıyorum ve yazdığım her sözü bu ruh haliyle yazıyorum. Kürtçeyi sonradan öğrenmişti 18 yaşında amcamız musa anter ona cezaevinde öğretmişti ve bu dili tekrar kurgulaması gerekiyordu. Buna çalışıyordu Mehmed Uzun bize kalemin görkemiyle aşk gibi aydınlıklar vermeye çalışıyordu ölüm karanlığı çökmeden önce. Diclenin sürgünleri diyordu üstad ve kendinden bahsediyordu sürgündeydi çünkü. güneşin doğduğu yerde; Dicle'de ölmek istiyordu ve öyle de oldu. kürtçeyi inkar edenlere Ehmede Xani'yi kanıt gösteriyordu. 1695 yılında Kürtçe yazdığı Mem u Zin'ini başlangıcında Ehmede Xani: Ben bu dili ne Arapça ne Farsça yazıyorum ben bu dili kendi dilim de yazıyorum ki yarın kendini bilmezler çıkıp demesinler Kürtçe diye bir dil yok. Bu sözü seviyordu üstad çünkü kurgulamaya çaıştığı dilinin en büyük kanıtıydı bu söz ve başladı yazmaya. Hakkında davalar açıldı Kürtçe konuşuyor diye halbuki hata değildi yaptığı insan hangi dilde ağlıyorsa ana dili odur diyordu üstad ve kürtçe ağlıyordu o, ağıtları hep Kürtçeydi peki neden ana dili Kürtçe olduğu için yargılanıyordu? Ama o savaşmayı seçmedi sorunu kalemle çözmeye çalıştı ağzından hiçbir zaman savaş kelimesi çıkmadı ve daha da büyüdü üstad. kendi sözleriyle size anlatmak istiyorum onu;
^^ismim Mehmed, soyadım Uzun. Doğum tarihim 01.01.1953. Herkes beni böyle biliyor... Ama bunların hiçbiri gerçek değil; ismim, Mehmed değil, soyadım, Uzun değil, doğum tarihim bu rakamlar değil.
Mehmed Uzun ne yazık ki, dünya edebiyatında sıkça görülen, özellikle totaliter rejimlerin baskı, yasak ve sansürlerinden kendilerini korumak için yazar ve aydınların ister istemez başvurdukları türden bir müstear isim de değil...
Bu tür müstear isimlere öteden beri alışkınım, doğduğum ve büyüdüğüm yörelerde herkesin birden fazla hayatı vardı ve bu hayatların birçoğu gizliydi. gizli hayatların da kendine özgü kodları, isimleri vardı; neredeyse tüm Kürt yazarların ismi takmaydı... Ama Mehmed Uzun, böyle bir isim değil. Mehmed Uzun, aynı zamanda benim de, ancak ben'i esir almış bir ben.
Esas ismim yasak olduğu için Mehmed oldum. Esas soyadım yasak olduğu için Uzun oldum. Bir insan olarak hiçbir değerim olmadığı, sadece ehlileştirilmesi gereken bir sürünün mensubu olarak görüldüğüm için de, en rahat şekliyle, künyeme 1.1.1953 yazıldı.... Önadım Mehmed, dedemin ismi Heme'den geliyor... Heme, meme, doğduğum yörelerde gündelik yaşamda en çok kullanılan isimlerden.Ama bu isim resmi hayatta yasak; bu ismi alamazsınız, bu isimle nüfus kaydı yaptıramazsınız, bu isimle hiçbir resmi kuruma başvuramazsınız... Soyadım Uzun'a gelince, bu da yine dedemden geliyor... Biro dedemin dedesinin ismi. Direj de onun lakabı, yani uzun. Biroye direj, yani uzun biro. Ama yine isimlere ilişkin yasalara göre hem biro 'Türk örf ve adetlerine' uygun değil hem de dırej Kürtçe olduğu için yasak. bu nedenle resmi kurumlar tarafından biro tamamıyla atılıyor, direj de Türkçesi ile uzun haline getiriliyor. Bir hafızanın yok oluşu çoğu zaman böylesine dikkat çekmeyen küçük değişikliklerle gerçekleşiyor işte. ^^
işte böyle diyordu üstad şikayetçiydi sistemden, düzenden, devletten. Haklıydı da çünkü yasaklanmıştı, yıllar boyu yasaklanarak yasamıştı. Korkutulmuştu. Üstad barışı isterdi sorunlar savaşla değil kalemle çözülmeli derdi.Bu kadar karıştığımız şu günlerde birazcıkda olsa üstadı dinlemenin okumanın vakti gelmiştir;
Kitapları
tu (sen)- 1985
mirina kaleki rind(yaşlı bir rind'in ölümü)- 1987
siya evine (yitik bir aşkın gölgesinde)- 1989
rojek ji rojen evdale zeynike(evdale zeynike'nin günlerinden bir gün)- 1991
destpeka edebiyata kurdi(kürt edebiyatına giriş)- 1992
hez u bedewiya penusa(kalemin gücü ve görkemi)- 1993
mirina egideki(bir yiğidin destanı)- 1993
varlden i sverige(tüm dünya isveç'te)- 1995
antolojiya edebiyata kurdi(kürt edebiyatı antolojisi)- 1995
bira qedere(kader kuyusu)- 1995
nar çiçekleri- 1996
ziman u roman(dil ve roman)- 1997
bir dil yaratmak- 1997
dengbejlerim- 1998
roni mina evine-tari mina mirine(aşk gibi aydınlık-ölüm gibi karanlık)- 1998
kürtçe yüzünden ilkokula başladığının ilk gününde hayattaki ilk tokadını yedi, istanbul'lu öğretmeni henüz yedi yaşındaki o çocuğun türkçe bilmediği için arkadaşlarıyla kürtçe konuştuğundan habersizdi. ve ondan okulda türkçe konuşmasını istemişti. türkçe ona bir tokatla ilk selamını verdi...
zaten daha yeni okula başlayan bir çocuk olduğu için canı çok acımıştı, fakat o yinede kürtçeye hiç bir zaman küsmeyecek darılmayacaktı.
hatta bu tokat kürtçe yüzünden yediği son tokat olmaycak ve hayatının geri kalan kısmındada peşini hiç bırakmayacaktı.
12 mart 1971 de henüz 18 indeyken askeri cezaevi'ne düştü, hapishanede musa anterden kürtçe okuma yazmayı ögrendi, insanlar orda kendi aralarında konuşmaktan dahi çekiniridi ama o kürtçeyle arasında yılların oluşturduğu buzları hücrede eritti... ve bu dili edebiyatta kullanmaya kendi kendine söz verdi.
çünkü dgm de ki askeri savcı iddianamesinde ısrarla "böyle bir dilin olmadığını" söylemekteydi, bu onu çok incitmişti. nede olsa o roman yazabilecek kadar hassasiyete sahip duygusal biriydi.
bi süre sonra isveç e sürgüne gitmek zorunda bırakıldı. sürgün canını acıtmıştı ama edebiyatını ve yazılarını yaratmasını sağlayan şey o hasret, o ayrılıktı.
ve bi süre sonra deneme ve makalelerini türkçe, romanlarını da kürtçe yazdı.
doğrusu başta yazdıkları pek okunmadı; ama zamanla yazdıkları elden ele, dilden dile dolaşıp, mehmed uzun'u sözcüklerin masal kahramanına dönüştürmeye başladı. yazdıklarında garip bi hüzün, gizli bir acı saklıydı, bu insanlar tarafından çabuk anlaşılmıştı.
acısı; aradaki zoraki mesafeden ve sürgünden kaynaklanmaktaydı. toprağına hasret kalan her duygu dolu adam gibi genç yaşta hastalandı. zaten yaralı olan yüreği kanserle yaptığı savaşta çok da güçlü duramadı.
kürtçe yazdığı için bazı insanlar ona hain dedi; pkk ya, savaşa, şiddete karşı olduğu için, onları eleştirdiği için, hakkında pkk tarafından ölüm emirleri verildi. çünkü o bir hümanistti. ve susturulması gerektiği düşünülmekteydi
fakat o artık sevilen, sayılan, bütün kürtler tarafından okunan bir aydın dı, ve ona sıkılacak olan bir kurşunun neden olacağı tepkinin altından o katiller kalkamazdı, bu yüzden de infazı yapılamadı.
aradan geçen uzun yıllardan sonra çocuksu bir umut ve mutlulukla ülkesine geldi. artık yaşamak için sebebi ve inancı da vardı, hatta diyarbakıra geldiğinde "ben diyarbakıra ölmeye değil, yaşamaya geldim, beni diyarbakır iyileştirir" diyecek kadar kansere kafa tutmaya başlamıştı. bu vuslat ona kansere karşı direnip savaşma gücünü aşılamayı başarmıştı.
ama aslında o artık çok hırpalanmıştı ve amerikadaki doktorlarda artık yapılabilecek bir şey olmadığını ve sayılı günleri kaldığını açıklamıştı o buna aldırmadı çünkü uzun bir aradan sonra yaşayabileceği tek yer olan ülkesine dönecekti.
ne yazıkki; nazik kalbi gibi yorgun bedenide bu hastalık yüzünden eridi ve kanserle daha fazla baş edemeyerek, bütün vucuduna yayılan o tümörlere dayanamayan kalbi solunum yetmezliğine yenildi.
sürgün yazarı olan mehmed uzun; söylediği gibi diyarbakıra yaşamak için gelmişti ve diyarbakır gibi edebi bir kent; onu bu kadar seven, her fırsatta şiddete savaşa karşı olduğunu o sakin sesiyle adete bağıra bağıra haykıran birinin, "unutularak gerçekten ölmesine" izin vermeyecek, şehir ayakta kaldıkça o yazarı yaşatmaya devam edecektir...
bir diyarbakırlı ve de oturup şu yazıyı yazan biri olarak; kendim ve diyarbakır adına bu sözü vermişimdir...
"şimdi sen de gittin bir rüya gibi,
artık gözlerim gözlerini aramıyor.
anladım ki; sevmek bana yaramıyor"
kürt edebiyatına giriş kitabını geliştirmeden gittin, kitabı incecik bırakarak gittin,
olmayışına en çok üzüldüğüm nokta kürt edebiyatının ilerleyişinin yavaşlayacağıdır.