hayatını özgürlüğe adamış, heryerde bunu anlatmış şimdi adını hatırlayamadığım bi yazara sormuşlar.
-özgür iradeye inanır mısınız?
-buna mecburum demiş.
bu paradoksmuş gibi görünen cevap aslında bir çelişki doğurmaktan çok bir ilizyonun ifşasıdır. özgür olmadığımız ve asla olmayacağımız gerçeğinin ifşası.
özgür irade yanılgısı.
sadece bu konudaki açık sözlülüğü ve bize salak muamelesi yapmaması bile dinlere saygıyı gerektirir. biraz dolambaçlı bi yoldan da olsa, adı kader de olsa kontrolün bizde olmadığını açık açık yüzümüze söylemişlerdir. ne varki şu koca kibrimiz bunca çaresizliğimize rağmen "ben yaptım pişman değilim" dedirtir bize. nah sen yaptın!
dünyada kimse, hiç bir canlı istediğini yapamıyor sen kim oluyorsun eyyy uygunsuz biri!
mesela hiç inek pisliğine konmuş bir kelebek görmedim. lan kelebek inek pisliğine neden konsun, güzelim çiçekler varken desem; sinekleri napıcaz? biliyosunuz bok sineklerin çiçeğidir.
bi gün bi kelebek, anarşist duyguları olan bir kelebek istiyorum böyle en cıvığından bir pisliğe konsun ve huşu içinde kanatlarını ağır ağır açıp kapatsın, güneşlensin falan. sadece bir kelebek, akli dengesi bozuk olduğundan bile bunu yapsa dünyaya ve hayatıma dair bi umudum olacak. haa doğruya ne aptalım ben! hayvanların iç güdüleri var, herhangi bi şey isteyemezler.
ama insanlar öyle değil mi? isterler mi?
para mesela istenir. gerçekten para neden bu kadar çok istenir, pek çok kişinin amacıdır. demek ki insan isteyebiliyor! mu? (para sadece bir örnek az sonra herşeye(hayata) genelleyebileceğimiz bir sonuç elde etmeyi umuyorum)
oysa para doğası gereği amaç olamaz. o bir araçtır. yani insaların büyük bir bölümü bir amaç için değil bir araç için mi didinip duruyorlar?
tabi ki bu kadar basit değil. para kazanma amacının sebebibini hepimiz biliyoruz. belki de ve büyük ihtimalle bildiğimizi sanıyoruz ama bi bok bildiğimiz yok.
para kazanmak önemli.
çünkü paranın önemli olduğunu;
Sabahları işe giderken HT Ekonomi
forbes
standart and poors
komşu teyze
bana değil de parası olana veren mankenler, hatta bana değilde süleyman'a veren aysel
anne ve babamız
bütün dergiler, televizyonlar, en sevdiğiniz film söylüyor.
durmaksızın dır dır eden ama alışıldığından yada çaresizlikten şikayet edilmeyen kadınlar gibi sürekli söylüyor.
ve biz de itaat ediyoruz. sadece itaat ettiğimiz şey para olsa bunu bir zaruretten dolayı mazur görebilirdim.
sadece para değil herşey zaruridir. macburiyetler listesi uzadıkça uzar.
evlilik,
seks, hatta ne şekilde seks yapman gerektiği (bi adamın seksüel gücünü beyaz slip don giymiş beyaz çoraplı olup olmaması değişkenine bağlayabiliriz)
aşk
moda
makyaj
iş (paramız olsa bile çalışmak mecburiyetindeyiz sanırım. nasıl bi his olduğunu bilmiyorum ama bin yıl yetecek kadar parası olduğu halde günde 12 saatten fazla çalışan efendilerimiz var)
ne yiyip ne giyeceğin dahil, hepsinde ve herşeyde itaat ediyoruz. çünkü burda işler bu şekilde yürür.
efendilerin kölelerinin gözlerini boyadığı bir ilizyon.
özgür irade denen şeyin ne büyük bir ilizyon olduğunu yavaş yavaş kavrıyoruz.
deterministler biraz bu işe tersten bakmışlarsa da temelde haklılar. (deterministe göre herşey, her sonuç kendinden önce var olmuş bir sebep dolayısı ile olur, biraz daha geniş bi kavram ama uzun etmeye gerek yok.) heisenberg'miş belirsizlik ilkesiymiş hepsi hikaye.
evet sebep-sonuç.
bu tanıdık geliyor değil mi? ama durun biraz..
eğer hiçbir sebep üzerinde etkiniz olamıyorsa sonuçlar üzerinde nasıl olur?
ne diyodum ben en son.. ha evet özgür irade..
gerçek şu ki hayatımız tamamiyle ve kesinlikle kontrolümüz dışında. (aslında pek inandırıcı gelmiyor ama bütün amaçlarınızın aslında iyi bakılırsa sadece araç olduğunu fark edebilirsiniz) bize kalan bir şey varsa o da nedenleri anlamaya çalışmak. değiştiremeyiz sadece anlayabiliriz.
belki çok iyi anlarsak nedenlere dokunamadan sonuçlar üzerinde bi tür manipülasyon yapma şansımız olabilir.
neden?
neden bu şekilde giyiniyorum?
neden yeni bir ses sistemi alacağım? (mutlaka almak zorunda olmadığın halde almak zorunda olduğun bişeyler vardır. neden?)
neden evlen-eceğim/dim.?
neden günde 3 saat yaşayıp 12 saat çalışmak zorundayım (şanslıysanız oda)
(brüt çalışma saatiniz en az 12 saattir. iş verenler maaşı brüt öder(net sansanızda) ancak çalışma saatini net ve asgariden gösterirler.
çalışma saati= işe giderken trafikte geçen zaman+ duş+giyinme+ varsa makyaj+ mesai saati+ yemek+ wc+ kişisel bakım traş kuaför ve daha bi çok işin içinde olan ama sayılmayan şey.)
efendilerimden beni ayıran şey nedir?
aynı gün aynı dakikada doğan bir sudanlı ile bir ingiliz bebeği yada benimle aynı gün doğan rahmi koç'un oğlunu benden ayıran nedir?
yoksa biz aynı dünyaya doğmuyor muyuz?
evet.
kesinlikle aynı dünyaya doğmuyoruz.
sebepsiz ve sonuçsuz geldiğimiz bir dünya için sadece yeni bir nesiliz. aynen 1 2 3 4 5. nesil yazarların artık ortalıkta görünmüyor ama sözlüğün yoluna devam ediyor olması gibi. sistemi devam ettirecek yeni bir nesil nafile bir nefes olmaktan başka neyiz?
harman vaktine kadar tüketecek, üretecek, üreyecek, "yaşayacak" ve sonra hasat edilecek, biçilecek, toprağa düşecek koskoca bir nedensizlik...
zincirde yeni bir halka..
ancak kimileri açısından durum biraz farklı gibi malum hasatın sonunda mutlaka birileri kazanır.
ceylanın trajedisi aslanın ziyafeti olabilir.
bütün bunlara rağmen endişelenecek bir şey yok. unutmak ve itaat etmekte üstümüze yoktur bizim.
pazartesi sabahı her şeyi unutmuş ve her şeyi yapmaya hazır olarak kaldığımız yerden devam edeceğiz. çünkü buna mecburuz.
hayat yolundaki tabelaları mecburen takip edeceğiz ve eminim çok güzel bir yere varacağız.