bu yıl 14.sü almanyada, kölnde yapılan, avrupadaki kürtlerin bir araya gelmelerini amaçlayan festivaldir. çevrede tek bir polis olmamasına rağmen(!) koskoca stadyumu dolduran insan kitlesinden en ufak bir problem çıkmaması ilginçti.
festival, isimsiz bir gözlemcinin not defterinde şöyle yer etmiştir:
"
Bugün festivaldeydik. Sanırım 14. Mazlum Doğan Festivali'ydi adı. Bu sene Belçika'da festivale izin çıkmadığı için oradan gelenler de bir hayli fazlaydı. ilk olarak tren istasyonunda şahsıma sözle tacizde bulunan ve hiç erkek görmemiş gibi mümkünse tren istasyonunda sevişmek isteyen The Kürt kızları (belli kişilerden bahsettiğim için "the" kullanmam daha uygun olur herhalde) yüzünden bir şaşkınlık yaşadım. Benim beklentim al fistanıyla gözleri gülen kadınlar, kızlar görmekti. Fakat festival alanında belli bir oranın üstünde bu arkadaşlardan mevcuttu.
Diğer taraftan, diyebilirim ki festival beni bir bütün olarak hayal kırıklığına uğrattı. Gençlerin buradaki halini görmek o kadar büyük bir deneyim olacaktı ki benim için; onların baskıdan uzak, rahat ve özgür(!) bir ortamda kendilerini ne şekle sokacaklarını çok merak ediyordum. Ama gördüm ki halay çekmek ve az biraz Kürtçe konuşmak dışında (Bu arada Göksel Baktagir'in Günlük adlı albümü şahane, tavsiye ederim) onları tanımanın tek yolu çoğu erkeğin kaşlarını aldırmış olmasından kıllanmaktı. Erkeklerin pembe, sarı, kırmızı tişörtler ve ayakkabılar giymeleri, kadınların ya başlarını türbanla örtmeleri ( oyalı yazmaları nasıl aradım bir bilsen... ) ya da tabiri caizse kokoş halinde dolaşmaları çok garipti. Bir tek eski topraklar aynıydı; yüzlerindeki mağrur ifade sanki "Elimizden geldiği kadarıyla bunları yapmak da büyük bir şey. Ne hale geldiğimizi göremeden... " der gibiydi. Yaşlı kadınların oyalı yazmalarını gidip koklayasım, annemin, nenemin kokusunu bulasım geldi. Sararmış bıyıklı, candan eski toprak Xalo'larla Serhat Kürtçe'sinde bir iki cümle kurabilmek dışında hiçbir güzel anım olmadı desem yeridir. Hele giriş biletlerinin 15 Euro olmasını ve bana benim olan kültürü böylesi bir parayla satın almamın dayatılmasını (Aksi halde çeker gidersin kardeşim, burası bildiğin devenin boyanıp satıldığı yerdir. Gütmesini bilene... ) anlamak mümkün değildi... Değil de.
Velhasıl; festival yalan oldu. Görünen o ki (ki, benim açımdan bilindik birşeydi bu) yozlaşma ırk, millet tanıyan bir olgu değilmiş. Ve bizimkiler ellerindeki fırsatı bu yönde kullanmışlar. Hoş, kalkıp da Avrupa'daki evlerinin bahçesine tandır evi kurup tezek yakacak değillerdi ama gönül isterdi ki istisna görelim. yaşama tutunmalarıyla müstesna bir ulusun, kendini anlamak, yaşatmak için kavgaya müptela olduğunu gördük. Yanımdaki gözlemci arkadaşlarıma bakmaktan utandım desem abartmış olmam herhalde.