Şaşarım bu hayatta olup da
Bela, kaza, acı ile
Sınanmak istemeyene.
Cihanın ummanına dalıp
Islanmadan çıkacaksın öyle mi?
Şaşarım bu dünyada yaşayıp da
Sıkıntı ya da refah saatini
Hiç durmayacak sananlara.
Bulduğun bu mekânı, bir gün her şeyiyle,
Bırakıp gitmeyeceksin öyle mi?
Âdem’in oğluysan ve hala yaşıyorsan
Önce şunu bileceksin
Bu gün dert, yarın neşe badesi senin için.
Gecenin saçlarını, gündüzün bakışlarını
Ebedi yakalayacaksın öyle mi?
Basliga kendi siirimi ekliyim dedim 3 moderator, 11 yetkili agzimi burnumu kirdi. Neymis burda sadece mazk siirleri olurmus, benim okumam yazmam yok muymus, gidip sozluk yazarlarinin siirleri benzeri 44 basliga neden yazmiyormusum.
hıncahınç kalabalıklardan
sinsi adımlarıyla
gelip de yanında duran,
herhangi bir insan...
kim?
yalnız kaldığını zannettiğin
Issız tenhalarda
zehirli gülüşü ve hoşmedileri yalan olan...
seni karşılayan
kim?
bir cenin gibi doğup korkularından
efsunlu nefesiyle gelip kulağına
her dilden şarkılar fısıldayan,
cüzzamlı yüz, tuhaf gülüş
vaadi lüks ve makam olan
kim?
şuh bir dilberin dudağından
yol bulup seni saran
kibir tohumlarını kalbine atan
ve alkışlarda adını çağıran yılan
kim?
gündüz gölgende yer bulan
gece siyah elleriyle düşlerini saran
kim?
ateşe dönmüşse ensen odur orda dolaşan
artmışsa kalbinin ritmi odur tempoyu tutan
“ben, ben” diye davullar çalan
öfkelendiğinde aklını yerinden alan
kim?
oysa apaçık düşmanken
aldandı mı ona insan?
eyvah!
yoksa yine mi kazandı
şeytan?
yine niye gelir ki bahar?
neden duyulur?
parkta çocuk, dalda kuş cıvıltıları.
kim dinler bu şen şarkıları?
bankta nişanlılar dillerinde gelecek planları
masalları, hikâyeleri, mutlu sonları…
allah’ım bir bana mı görünür?
acılar, sürgünler, gözyaşları.
bir ben mi duyarım
ağlayan günahsız çocukları?
bir beni mi üşütür
zalimlerin soğuk zindanları?
bir ben mi tutarım mazlumların yasını?
ahh! bir ben mi meyusum bu alemde
bir ben mi bedbahtım?
yoksa herkes mi yalancı?
dünyada acıdan başka şey var mı?
Kolay değildi ki yaşadıkları
Aşağılardan diplerden geldiler.
Başlarında ayak izleri
Ellerinde günah lekeleri
Ezildiler, ezdiler
Ağır ağır yükseldiler
Boyunlarında muskaları
Yalancılık, hesapçılık.
Hatıralarında hep canlı
Geldikleri yer sert ve karanlık
Mecburen açık duran
Pençeleri varsa, bundan.
Keskin ama kırıksa tırnakları
Yıllarca çok zorladıklarından
Güce, paraya
Sevimli bir fino gibi
Kuyruk sallar, yaltaklanırlar
Ona güvenir ondan korkarlar
Sahibi geçtik haşa
Allahları sanırlar
yağarken üstümüze
dertler, belalar.
atılırken gövdemize,
nefretle gerilmiş oklar.
kapatılıyorsa üstümüze
herkese açık kapılar...
lutfediliyorsa payımıza
ayrılıklar,yollar
ve biz,
yine de öylece bekliyorsak,
sakin duruyorsak.
zannetme ne korkak,
ne de deliyiz.
sadece şunu biliriz
kâbe’nin değil
develerin sahibiyiz
taze kalsın acın!
bırak kan aksın.
öldürmesin,
Ama sakın! sakın!
kabuk da bağlamasın
dediğimi dinle
aklında kalsın.
soğutursan yaranı, unutursan
tekrar geldiklerinde anlarsın!
ki kuralıdır gelir alışan
emin ol , bu sefer
ayağa kalkamazsın
Havada uzun yol kokusu
Benimse alıp başımı
Gidesim var.
Bilmediğim yerlerde,
Tanımadığım insanlarla
semaverden çay içip
Laflayadım var.
garip gelir belki size
Pınar başında bir ağaca
Hamak kurup, aylarca
Kitaplar okuyasım var.
“Gezmek için yaban yahşi
Ölmek için memleket” demiş şair
Vatanımda ölüme razıyım amma
Şimdilik gurbette
Biraz kalasım var.
Doğduğum yeri,
teni, aileyi
Ben seçmedim…
Irkımı ve dinimi
Vallahi
Önceden
Görmedim.
Özür dilerim
Yıllarca
Çok önemsedim
Meğer bakarken
Kapalıymış gözlerim
Annem Hava
Babam Âdem
işte kimliğim.
Öncellik insan
Bu gün öğrendim
Ve elhamdülillah
Bu gün büyüyüp
Bu gün yüceldim
Bu gün içim pır pır
Gökyüzü de inadına sanki masmavi
Ve hava gelen bahar kadar sıcak
Resül Otman beni çağırır,
Şeyh Muhammet’teki tepe
Tepedeki zeytin gölgesi
Şimdi seyretmek güzeldir Kilis’i
Çocuklar oynuyor Çamlık’ta
Yüreğim sanki onlardan biri
Kırlangıçlar da gelmiş bak üstelik.
Ya şu iğde kokusuna ne demeli…
Söğütlü dere beni çağırır
Zeytinlerin bitmeyen yeşilli
Akpınar’daki çınar gölgesi
Şimdi gezmek güzeldir Kilis’i
Mazlumu güldüren biliyorum ben değildim
Yere düşen bayrak ellerimde yükselmedi
Sert rüzgârlar oldu ki zaman zaman eğildim
Geldiğim yerlerden bahar ne acı gelmedi
Farkındayım bed düzeni değiştiremedim
Nesiller gözyaşını mendilimle silmedi
Bilmem ki kaç defa, Ya Allah, bismillah dedim
Ah iradem tökezledi, sonu hiç gelmedi
Fakat ümitsiz değilim, var bir tesellim
Zalim ki hiçbir zaman bana dostum demedi
Tamam, gayretlerim öksüz hedeflerim yetim
Ama ezilen adımı ezenlerle bir demedi
Öğretmenim!
Modelim, rehberim.
Ellerinizden, minnetle,
Şükranla öperim!
Çok müteşekkirim
Ben şimdi sizin gibi
Eğitim neferi öğretmenim!
Teşekkür ederim, benim öğretmenim!
Takılma sen oyunbazların alıkoymasına
Hiç duyar mı gafil şafağın çağıran sesini!
Bırak küçümsesinler attığın o adımları
Görmez körler tohumun toprakta yürümesini.
Bigâneler yorgun halini beyhude zannetsin.
Onlar ne bilir gayeye koşmanın neşesini!
Yalnızlık, gurbet… Söyle gönüle dert mi bunlar?
Milyonlarca kardeşin bekliyorsa nefesini.
Hesapda bırak onları, çıkarıp toplasınlar
Kaybetsen de ne olur? Allah görüyorsa seni
Baharlar geliyor baharlar! Doğudan, batıdan
Güller laleler dolduracak bak bütün zemini.
Ve sonra, sımsıcak mevsimler duyacak masumlar
Bir dünya olacak ki tertemiz ve yepyeni.
Biz ilkbaharları bekleyip görmesek ne çıkar?
Mezarlarımız gül kokacaksa değer vallahi!
Yine ve yeniden
Defaten,
Gözler önünde,
Mucize gerçekleşir.
Bir âlemden bu âleme
Minicik bir bebek gelir.
Ahh fakat ne çare!
Misafir birazcık eksiktir.
Adımını eksik atar,
Eksik düşünür
Eksik söyler, eksik bakar…
Kurtlar sofrasında
Bu yavru, böyle nasıl yapar?
Ama sonra, birden,
Yanı başında bir melek belirir.
Büyük takas!
Gerçekleşir.
Anne ömründen vazgeçer
Kalan günlerini,
Minik avuçlara atar.
Artık çocuğu için yaşar
işte işte o zaman, insan
Neden anne yaratılır
Daha iyi anlar.
Biri aynaya baktı
Derin bir kesik izi
Yüzünün tam ortasında!
Isıran bakışlardan kaçıramadığı
Sivri acabaların gelip battığı
Ya da öyle sandığı
Bir derin kesik izi!
Yüzünün tam ortasında…
Diğeri gözlerini kapattı
Binlerce yara izi
Zihninin tam ortasında
Geçmiş insanların
Çatal dilleriyle biçtiği
Utandırarak yeşerttiği
Korkunç bir hafiye
Gölge gibi peşinde
Gözlerin fark etmediği
Fakat adı gibi bildiği
Nefesi ensesinde
Zihninde, fikrinde..
Hangi yara daha keskin?
Hangisi kaldırmaz da çeker yere?
Hangisi öldürmez ama yaşatmaz da…
Hangisi kıvrandırır bir ömür sancıdan
Hangi göz kapalı şimdi
Ve hangi göz görür her şeyi?
Kolay bulursun beni,
Geri döndüğünde.
Öylece duruyorum çünkü.
Bıraktığın gibi, bıraktığın yerde…
Yine baharda ve kitaplarda
Günlerce kayboluyorum.
Sıcak bir çay dumanına
Dost tebessümüne aldanıp,
Neler neler saçmalıyorum.
Sen demiştin, evet biliyorum.
Can çıkar huy çıkmaz ne yapayım,
Herkesi kendim gibi sanıyorum.
Bir de şairim şu sıralar,
Görsen beyaz kâğıtlara
Boyumdan büyük laflar yazıp
Neler karalıyorum.
Velhasılı
Kolay bulursun beni,
Geri döndüğünde.
Öylece duruyorum çünkü.
Bıraktığın gibi, bıraktığın yerde...
Sus!
Gitmedi ki düşman,
Daha burda
Mermini sakın boşa harcama
Burası zalim bir çöl üstelik
Aldanma!
Aslında serap, gördüğün vaha!
Bu kadar da üzülüp,
Düşme gama!
Çünkü henüz dokunmadık
En büyük acımıza
Paranoyaların kucağında
Dağlar gibi evham biriktirdim
Son sükûnet katığımı
Vahşi şüphelere yedirdim
Hüzün taş boğazımda
Kesik kesik çıkar nefesim
Tenhalarda yalnızım
Bitti kendime güvenim
Korkular uçuşur odamda
Bilirim artık tekin değilim
Ancak gelişin, gülüşün
Adımı söyleyen sesin
Dağıtır başımdaki şu zemheriyi
Ulaşırım belki o zaman bahara
O zaman kalkabilirim
Belki, belki ayağa
Oysa bekletme demiştim
Gecikme, erken gel demiştim
Şimdi yoksun bak yine
Farkındayım kıskancım
Hatta belki de hastayım
Biliyorum, biliyorum
Ben hiç iyi değilim
Onlar
Bazen diyorum ki,
Acaba nasıl yaşıyor
Neler hissediyorlar?
içlerinden ne düşünüp
Neler geçiriyorlar?
Acaba nasıl, evet nasıl
Sıradan bir insan gibi
Nefes alıp verebiliyorlar?
Kızıl saçlarıyla doğan güneşe,
Öteleri gören bebeğin gözlerine
Korkmadan nasıl bakabiliyorlar?
Masum gözyaşına, güluüseyen bahara, açan çiçeğe,
Nasıl tahammül edebiliyorlar?
Ya ansızın gelip duran ölüm haberine
Nasıl dayanabiliyorlar?
Hani şu kalbinden, vicdanından ve fikrinden,
Bir elbiseden kurtulur gibi sıyırıp atabilenler.
Ne hamiyet, ne şefkat ve ne de acıma…
Hissetme, düşünme, üzülme.
Bu kadar basit mi ha!
Bazen diyorum ki,
Olsun da nasıl olursa olsun diyebilen
Vefasız, bencil ve kalpsiz,
Tanısaydım o haz kölesini.
Hiçbir kalp acısı duymadan
Her bedenden zevk alabilen
insan kılığındaki garip şeyi...
Ne hamiyet, ne şefkat ve ne de acıma…
Hissetme, düşünme, üzülme.
Bu kadar basit mi ha!
Bazen diyorum ki görseydim
Küfürler edip, yumruklar sallayan,
Ki zavallı bir biçareyedir çok zaman,
Zalim, hain ve gaddarı…
Kutsalsız, gayesiz ve hesapsızı
Geçmiş ve geleceğin katili…
Ne hamiyet, ne şefkat ve ne de acıma…
Hissetme, düşünme, üzülme.
Bu kadar basit mi ha!
Bazen diyorum ki,
Acaba nasıl yaşıyor
Neler hissediyorlar?
içlerinden ne düşünüp
Neler geçiriyorlar?
Acaba nasıl, evet nasıl
Sıradan bir insan gibi
Nefes alıp verebiliyorlar?
Kuşandığın zırhın mı sert bakışların mı?
Elindeki kılıcın mı keskin sözlerin mi?
Adımların mı korkutucu yoksa her şeyi göze alışın mı?
Sorman gereksiz, belli hazırsın savaşına.
Kan koklayıp kelle uçurmaya
Fakat az dur, dur bir dakika!
Bir şey söyleyeceğim sana!
Ne zırh ne kılıç
Ne plansızlık ne kararsızlık sebep ama
Bu savaşı kaybedeceksin
biliyorum.
Çünkü sövdüğün,
Üzerine yürüdüğün,
Her şeye sebep gördüğün
Hasmın, düşmanın, rakibin var ya!
Dinle işte söylüyorum.
Acaba doğru mu hedefin?
Doğru mu seçtiğin
Doğru mu menzilin
inan mı yorum!
“Dostlarıyla uğraşanlar
Düşmanlarıyla savaşamazlar”
Ne galip gelebilmek
Ne de yenmektir marifet
Hakiki düşmanı bilmek
Budur asıl meziyet!
Ben buna inanıyorum.
Kahramanlar diyorum adlarına,
Çünkü çook yakışıyor bu onlara.
Belki ne taç var başlarında,
Ne de kan parmaklarında.
Kimi yaşlı, kimi gencecik daha
Ve ne garip,
istisnasız hepsi fukara…
Kim mi bunlar?
Günün en erken zamanlarında
Dalanlar maişet kavgasına.
Hayatlarını şöyle koyup bir kenara
Naçar bakanlar akıp giden yaşama
Kimi ağır taş taşır sırtında,
Kimi ciğersiz birinden kahır!
Belki beçaralar, yoksullar amma,
Namusla yaşarlar, namusla!
Olsa da rızıkları feleğin ağzında
Fakat muhakkak götürürler,
Akşam, ekmek çocuklarına…
Yol gözleyen kadınlarına!
Kahramanlar diyorum adlarına,
Çünkü çook yakışıyor bu onlara.