yazdıklarına dikkat et lan kadir ! bu sözlüğü benim görümcem, yengemin eltisi, kuzenimin kaynanası okuyor. hatta bir şey söyleyeyim mi sana? bu sözlüğü eniştemin köydeki kekesi bile okuyor. sözlüğe saygın yoksa anadolu insanına saygın olsun birazcık. bu arada keke ne demek bilmiyorum ama saygı göstermek zorudasın. fonda master of puppets solosu çalıyor kadir ! çok duygulandım amınakoyim, gözlerimden yaşlar akıyordu senin çocukluğunu okurken. ah o kızları şimdi yakalasan nasıl çatır çatır sikeceğini düşündüm de bir an... çiğ yağdı gözlerime oğlum !
ayrıca billur geçtiğini bile anlamayacaklar biliyorsun değil mi? sahteliklerini suratına çarptığın andavallar seni troll olmakla, meczup olduğunu söyledin diye meczup sıfatıyla yaftalayacaklar. benim bildiğim en iyi şeyse senin o efsanevi repliğini hatırlamam gerektiği olacak.
-sikimde mi sanıyorsun yavuz?
biliyorum ne tavrını anlıyorlar, ne de içindeki gerçeğe ulaşma sevdasını. o da senin sikinde değil zaten.
işte bu yüzden tam da yerinde kullanılacak bir kelam topluluğu var üstad necip fazıl'a ait.
anlamak yok çocuğum
anlar gibi olmak var
akıl için son tavır
saçlarını yolmak var
şimdilik bu kadar bebeğim. kayınçomun onayını alınca daha güzel bi' şeyler yazarım. çoluk çocuk terbiyesiz şeyler okumasın.
tartıştığı kişilerin entrylerini kafasına göre cümlelere bölerek altına ayar vermeye çalışan yazarımsı. spoiler'in kelime anlamını bildiğinden de şüpheliyim.
M.F.Ö nün süper ötesi şarkısıdır.Dönem dönem gerek esprilerimizden gerek dilimizden atamadığımız hiç eskimeyen şahaserdir.Hele benim gibi M.F.Ö hastaları bu entry'i gördüyse hem yazıp hem söylemeye başlamışlardır şarkıyı.
ucuz popülizm peşinde koşmuş arkadaş. garibime giden tarafı, "yazarlığıma laf edenin amına korum ulan" tarzı iddialı salataları bir kalemde döktüren bu arkadaştan böylesine klişe bir yaklaşım tarzı görmek beni şaşırttı açıkçası. gerçi, olmayan şeyin nesine laf edeceğiz o da ayrı konu. hehe...
saçmaladığını kendisine hatırlana köpek diyen gariban. bu tavırlar, bu ünlemler bir havlamaya nasıl da benziyor halbu ki * ucuz edebiyat maskarası...
ayrıca; nick altıma havlayarak beni onurlandırdığını sanan yazarmış*kendileri. bir de, iki-üç kelam uluyarak "aha böyle böyle yersin ayarı. işte şimdi ayar yemiş oldun!" diye de ayar verebilme yetisine sahip. hehehe...
benim de senin hakkında muhtelif tespitlerim var, merak etme *. ettiğin laflara bakıldığında gözlem yeteneğinden fazlasıyla yoksun olduğun ortaya çıkıyor zaten. bence hiç boş yere türlü benzetmelere falan kasma. otur oturduğun yerde.
sayfalarca yazıp, iki üç cümlelik bir şey anca anlatan yazar. işi gücü; "hayasızca saldıran köpeklerin ağzından fışkırırcasına akan salyaları ile pislettiği yerlerden, benim gibi bokunda boncuk çıkan soylular geçmezz!!!!" tarzı şekilli, boncuklu boş yazılar yazmak. ondan sonra da yılmaz özdil gibi, olanı en yalın haliyle anlatan adamlara laf ederler. tabi ederler, niye? çünkü yazı dediğin; süslü kelimelerle, sikimsonik söz oyunlarıyla iki kelimede anlatabileceğin bir şeyi beş paragrafa yaymaktır onlara göre.
benim ederim nedir? senin ederin nedir yahu boş beleş insan? sen kimsin ki, kendini bir başka ademoğlundan üstün tutarsın? şu yukarıdaki beş para etmez yazına bakıyorum da, ne tarafından tutsan elinde kalıyor. her cümlesine sayfalarca rencide edici cevap düzülebilir. ama sen buna değer misin? güldürme beni... kuru laftan başka bir şey yok. benzetmeler yaparak, olmamışı olan gibi göstermeye çalışarak*ve tabi bu hayal ürünlerini üç beş paragrafa yayarak, ergenlik döneminde yaşadığı travmaların etkisiyle artan nefretini, kim olduğunu bile bilmediği, iki üç entrysini hasbelkader gördüğü yazara kusmak var sadece. tam anlamıyla tribünlere oynayan popülist bir sözde eleştri yazısına ettiğim iki çift laf; arkadaşın beni fikirsiz, boş yazı yazan, ağzından pis salyalar damlayan sokak köpeği ve daha ağzıma almaya üşendiğim sürüyle kuru lafla yaftalamasına yetti. ha, ben bunlardan etkilenip hayıflanır mıyım? tabi ki hayır. alenen taşağımı da geçerim böyleleriyle, o ayrı konu.
ama...
senin tarafından övüldüğümde sözlerini ne kadar ciddiye alacak olursam, yerildiğimde de o kadar ciddiye alırım. bence sen kendini fazla ciddiye alma. şu sözlükte aklımın yettiğince önüme gelen her kişiye böylesine fütursuzca tabirlerle saldıracak olsaydım, bundan çok kişi nasibini alırdı şüphesiz. ama bu tavrım pek de olumlu bir katkı olmazdı bu ortama.
ankara' ya gelecektir kimseler merak etmesin alınmasın, kırılmasın amaç o korkacak adam değildir ayrıca.
ha birileri derse ben bu adama el öptüreceğim, vekili benim.
arzu eden denesin.
iki dakikada sizi 50 kere kasabilecek kasıntıya sahip, asabi değil sıkılgan bir insan. neden sıkılıyor anlamak mümkün de değil, yaşına vermekle birlikte devamında boş da verdik, genç tabi kanı deli akıyor. ama tabi gençliği, konuşan insanı dinlemeyip bir de kalabalık içinde üfleyip püflemesine, bir takım sanatsal triplere girmesine, bu muhabbetler beni bağlamıyor ayakları yapmasına neden değil. belki ilgi sürekli onda olsun diye böyle yapıyor ve belki de bir rahatsızlığı vardır, bilemedik.
edit: size düzdüğü entryleri cort diye silebilen de bir yazar.
francoise sagan'ın bir sözü vardır, gençliğime sığınıp da konuşuyor değilim ki ben diye.
şüphe yok ki bu zat-ı muhterem gençliğine güvenerek konuşan, pardon yazan bir insan değildir.
genel inançların bile birer kışkırtma niteliğine büründüğü yerde korku ülkesinin sınırları başlar. bu çağ ise iletişim araçlarının hudutsuz terörünün sürdüğü demokrasi denilen aslında şabalakların zorbalığını yaşadığımız bu salak çağda katmerlenir. arıların balının radyoaktif tad alması pek mühim değildir diyebilir miyiz? diyemeyiz ama şark toplumları buna -türkiye cumhuriyeti dahil- olmak üzere taklitçilikle biryere varmaya çalışır ama ne yazık ki çoktan treni kaçırdıklarından her ithal ettiği fikri, gelişmeyi kendi çürümüş kalıplarına uydurmaya çalışır. cnbce dizileri seyredip sır kapısının ecnebi versiyonlarını seyrederek kendini muassır medeniyetlere vardığını sanır ama bizim uygarlığımız onlara zavallı gözüyle bakar, ziyafet soframızdan arta kalanlarla birşeyler yapmaya çalışan amerikan hödüklerinin çöpleriyle gün geçirirler. biz onlara güleriz ve onlarla dalga geçeriz. çünkü medeniyet o değildir. medeniyet fikri olarak seviyeye ulaşmaktır. ezber değil içselleştirmektir.
elbette bunu becerebilenler fevkalade azdır ve azınlıktadırlar. hiç bir zaman halk adamı olduğumu iddia olduğumu iddia edecek değilim ama fevkalade halk adamıymış gibi yapabilirim.
imdi gel bakalım yanıma sana diyeceklerim var;
allah, yol, dava, ideal gibi kelimelerin bütün varlıkların hecelediklerini, zat-ı alimin gören gözümü kör ettiğimi söylemişin.
istersen bu heceleri kelime bazından alalım. mesela allah kavramını.
allah kavramını istediğin kadar düşünürsen düşün anlayamazsın. anlaak için elinde bir sanş vardı. buna rükuh derlerdi. ruhsal dinlenmeni icra ederdin. uzun uzun anlatmayacağın ama şu çok övdüğünüz topraklarda taşına toprağına kurban olduğunuz topraklarda bunu muhafaza etmek deveye hendek atlamaktan çok çok zordur. çünkü kuru kalabalıklar sana nefret tohumları serpmek için elinden geleni yapar. aslında bu rükuh, mana ya da herneyse ben buna kısaca huzur derim. ancak huzurla bulabilirsin onu ama nefret geldiğinde huzur kaçar yerine şekliyetçilik gelir. ondan sonra beyhude yere ara dur. şimdi allah hakkından kul hakkına geçmek istemiyorum. çünkü bu husus hakkında fikriyatımı kalme alıp gözü açılmamış sığırcık yavrularının kafalarını karıştırmak ve şirke koşmalarını istemiyorum. sığırcık yavruları da umurumda değil aslında kurallara azami miktarda uymaya gayret göstermek daha işime geliyor, bunun mahkeme-i kübrası var. ama bir yerde ararsan bulamazsın diyerek bu bahsi kapatıyorum.
yol.. her yol romaya çıkar. her zaman hakir gördüğünüz şu anda yarar sağladığınız herşeyin temeli. yapılarını yakıp yıktığınız harabelerinin taşlarından gecekondularınızı diktiğiniz, üç kurus para bulmak için parçaladığınız ola ki defineyi bulduğunuz da ise ganimeti paylaşma kavganızdan dolayı yiyemediğiniz bundan sıyrıldığınızda ise meblağı doğan slx, lahmacun fırını, boktan bir apartman dairesine, iyi sucu dükkanına bağladığınız medeniyetin rusumu. siz mi barbarsınız yoksa o medeniyet mi? barbarlar hep unutulur ama medeniyetler hep yaşar, kendi düşmanlarına bile leşleriyle kan, can verir. gübresinden filizlenen mahsulu yiyorsunuz ve bunu inatla pas geçiyorsunuz. ne kadar da hazin...
dava hususunu ideal hususuyla birlikte ele alacağım. idealiniz nedir? gökyüzündeki cenneti yer yüzüne indirmek mi? buna kadir değilsiniz. toplumsal kurtuluş mu? şüphesiz bir kahramanlıktır bu. kahramanlar ise aptaldır. çünkü toplumsal kurtuluş diye birşey yoktur bunu kim dediyse sizi fena yemişler. size kızmıyorum, çünkü siz halkı kurtacağım diyerek toplu tabanca ile devrim yapmaya kalkan kurtarmak istediği halk tarafından ele verilenlerden bir nebze daha iyisiniz. çünkü onların mirascıları hatalarında hala ve hala inat ediyorlar. inat etmeyenler ise bazı sloganları ağızlarına dolayıp binbir parçaya ayrılmış el aynasının bir zerresinde mevkii kazanmaya çalışıyor. kazanamayanlar ise çay bahçelerinde bira içip denize karşı sızım sızım sızımlanıyor. işin hazini o el aynalarının zerrelerini evren sanıyorlar, ha ha ha...
bu kelimelere söyle bir dokundum daha da derinleştirmeyeceğim ama gerekirse derinleştirirm ama devreleriniz yanarsa ben karışmam. gidin kendinizi sigortalatın.
bu muğlaklılar arasında hiçbirşeye taraf olamam, taraf olmazsan bertaraf olursun diyenlerin esas bertaraf hatta zebun olduğuna eminim.
çünkü bir şeye taraf olmak aptallığa kadar yolu vardır. çünkü aptallar slogan atar akıllı insan düşünür. çıkmaz sokaklardan çıkmak ister ama bunun sloganla ve gürültüyle yapılmayacağını bilir. nesneleri gürültülerinden ayırmak gerek azizim.
ama ayıramayınca ne olur? çok basit ya zuhal topalla izdivaç seyredip günü geçer veyahut sanat sevicisi olur yahut ömrümü bir vehme harçamışım der o vehime tam gaz devam eder.
azizim bu evrensel komediyi izlemek bazende gibiymiş gibi yapıp süfli oyunlara dalmak gerekir. çünkü o süfli oyunlar daha doğrusu kazuratlıklar kadar eğlenceli şeyler yoktur.
hele ki oltaya takılmış havuçu kovalayan eşşekler, kendi kuyruğunu kovalayan dört ayaklıların hali kadar neşeli birşey yoktur. bu neşeli ve matrak hallerini o kadar çok ciddiye alırlar ki şarlo bunların yanında cenaze töreni gibi kalır.
evet ben bunları izlemekten zevk alıyorum. insanoğlunun hiç bir zaman adam olmayacağını biliyorum hem de çok iyi. doktor ne yerse yesin diyorum sadece.
ihtiyaçlarım sizin olsun bana lükslerimi verin diyerekten bu kelamı tamamlayacağım ama sunu da hatırlatacağım; servet cep dolaşır asalet sabit kalır. domuzlar birden fazla doğurur ama bir küheylanın tırnağı bile olamazlar.
vel hasıl-ı kelam;
Şampanya soğuk,büyük miktarlarda ve bedava olmalıdır.
dinle şarkın kaderciliği ağlaklıkla karıştıran ben yapmadım miki yaptı diyen herkes suçlu ben suçsuzum diyen, ama siz çocukları öldürüyorsunuz kelamına sığınan temsilcisi iyi dinle;
siz ki hiç bir izan sığmayan tanklara su tabancayla saldıran don kişotlarsınız.
siz ki asr-ı sadaretinizi tembellikle üretim yapmadan tüketmekle, al gülüm ver gülüm yapmakla tükettiniz.
siz bilimi aklı çalışmayı bir kenara atıp safi pazu kudretiyle ayakta durabileceğinizi zannettiniz.
fakat pazu kudretiniz mavzerler karşısında osuruk oldu.
zat-ı alim hayatı bir kumar olarak görür. sana izah edeyim de olguların göründüğü gibi olmadığın naciz bedenin üstünde duran kellenin içine zuhul etsin.
kumarda her vakit casino kazanır. şans yüzdeleri denilen aslında hayatın anlamı olan şeyler kasanın elindedir. kumarbazlar casinoya karşı oynar. oyunu sürdürmekten başka çareleri yoktur. kumarbazlar para için oynamaz. oyunu oynamak için oynarlar. bir paundluk oyun ile 1000 paundluk oyundan aldıkları zevki alırlar. fakat casino her zaman kazanır. çünkü casionun elinde hep kupa ası vardır. kıçını yere çaksanda o kupa ası eline geçmez senin. kupa ası aslında ölümdür. ne olursa olsun onu tadacaksındır. ama hemen tadmayabilirsin süreyi ne kadar uzatırsan uzat casino sana kupa asını gösterir. bazı aptallar -sebebi önemli değil- kua aslarını kendileri çekerler. buna siz intihar dersiniz. biz ise kendini parçalamak deriz, yokoluşa inanmadığımı iyi bilirsin. yok oluş diye birşey yoktur şekil değiştirmedir o. konuyu dağıtmayayım kumardan bir koyup 1 milyon kazanmayı beklemek kadar şapsalça birşey yoktur. o şapşalca şeyler ancak filmlerde olur. hayatın bir kumar olduğunu çoktan farkettim siz farkedemediyseniz ne ayıp..
sizden korkmuyoruz. çünkü siz en ufak kazançta birbirinizi yemekle mükellefsiniz. bunu tarihten de biliyoruz. asr-ı sadaretinizi mahveden şey budur. çünkü sizin medeniyetiniz üretmeden tüketmeyi seçen uygarlıktır.
biz fakiriz mazlumuz diyorsunuz. sizin ziyafet sofranızdan arta kalanlarla kurulan medeniyet olan amerika birleşik devletleri ırakta mezallim yapıyor diyorsunuz. size göre onun ortakları olan isa aleyhisselam çarmıha geren düzenbazlarsa filistinde bu naneyi yiyor diyorsunuz.
ben sana cevabı vereyim. ırak meselesinde sadece saddamın oğlu uday hüseyin'in nasıl bir insan olduğunu öğren bir zahmet. filistinin ise isa aleyhisselamı çarmıha gerenleri yenmesi ancak balık kavağa çıktığı zaman olur. çünkü sizin şark alemi gavur yapar müslüman yatar mantalitesiyle bizim medeniyetimizden fersah fersah geride kalmıştır. uzlaşıp pazarlık masasına oturmadığı müddetçe elem hadiseler başlarına gelecektir.
ben mucizelere inanamam sadece akla inanırım. manevi kudretler daha sonra gelir. sen tekbirle yalın kılıç howitzer topunun mermisine karşı çıkmaya kalkarsan şapa oturursun. manevi kudretin ne kadar çok olursa olsun. ama sen howitzere karşı howitzer ile mukabele edecek donanım olduktan sonra manevi kudretin bir faydası olur. kendini şarhoşlarsın.
şarhoşluk kavramını açayım sana da bazı şeyleri daha iyi anla.
üç tip şarhoşluk vardır.
1- bildiğin alkol ve uyuşturucu sarhoşluğu.
2- din ve tefekkür
3- dünya gerçeklerine gark olmak yani ırgat gibi çalışmak ve mesleğinde yalan söylemeye tennezül etmeyecek derece bilgili ve iyi olmak.
bunlar ilkel sarhoşluklardır. ama birer basamaktırlar medeni sarhoşluğa ulaşmak için. medeni şarhoşluk ise insanın kendisiyle sarhoş olmasıdır.
sizin medeniyetinizde eğlence kavramı tepinmekle özdeşleştiriyor.
bir takım kopyacılar. bizim yozluklarımı medeniyet olarak alıyorlar.
sizin bir şairiniz medeniyet acmaksa bedeni hayvanlar en medeni kelamını etmiştir.
siz bunu bayrak yaptınız anlamını bilmeden yahut red ederek. alın size işin izahı;
bilirsin ki aynı kelamları tekrardan yazmaktan ve tekrar etmekten nefret ederim.
sizin medeniyetiniz çocuk bir medeniyet daha. herşeyi allak bullak formüle edilmiş değil hep agara gogoro var var. işin kolayına kaçıp bizim çöpçülerimizin, tebamızın leş katmanlarının zevklerini taklit ediyorsunuz.
mesela bizim kültürümüzün fındık fıstığı olan lost dizisi sizin için sanki kırk haramilerin susamı, fakat o tenekeden başka birşey değil. sizin maymun çarli diziniz gibi birşey.
bizlerin ütopyası gerçekleştirmesi kabil olmasa da bile thomas more'un ütopyasını vücuda getirmektir. dünyayı cennet yapabilmektir.
sizin ütopyanız nedir? vaad ettiğiniz sistem nedir? var mıdır yok mudur belli olmayan adı var planları olmayan hayl tacirliği yapıyorsunuz.
biz bireye önem veririz daha sonra ise topluma. birey olunmadan hiç birşey olmaza inanırız.
ama sizi affediyorsunuz. çünkü toy medeniyetsiniz. bizim gibi köklü bir medeniyet değilsiniz. fırınlarca ekmek sizin yemeniz için beklemektedir.
bizler hayatı basit alırız. çünkü yaşımızı başımız aldık. karmaşıklığı pek sevmeyiz. insan yaşlandıkça basitliği daha çok seviyor.
gamlı şarkılardansa kahkahaları ve eğlenceyi tercih ediyor.
ama sizin için eğlence tepinmek hatta muzır birşey.
biz varmak istediğimiz noktaya çoktan vardık. kurumlarımız geleneklerimiz var.
sizin ise adınız var ama anıtlarınız yok.
korktuğumuz günlerin tahakkuku yakın değil fersahlarca uzaktır. siz kendinizi yok etmenizden dolayı fersahlar herdaim daha fazla açılmaktadır ondan dolayıdır ki fazla önemsemiyoruz.
bizler için siz ve devamlarınız taksi söförü, tezgahtar, krupiye, market reyoncusu tuvaletcisiniz.
bazı parlak beyinleriniz var yok değil ama cemaate halel gelmesin deyu sizi geçmesinler deyu binbir ayak oyunu ile onları yok ediyorsunuz ve onlara şu öğüdü gerçekleştirmelerine sebebiyet veriyorsunuz;
'yoksa nameni taktir edecek bir guş, ısrar-ı nefes eyleme tedbir-i mekan et'
kanser hastalığını çaresini kenz-ül havaslarda arayan şaşkolozlar ve buna itibar eden hıyartolar çoktur medeniyetinizde.
vel hasıl-ı kelam;
siz treni çoktan kaçırmış medeniyetin halifesinizdir, sizden mi korkucam? asla....
vah ki vahlar olsun şarkın münevver saydığım kesiminden bir numune olan zatının bizim ancak keneflerimizi temizlemekten başka bir işe yaramayan medeniyetten nasibini alamamış kara derililerin reflekslerini göstermen ne hazin.
dinle deve çobanı iyi dinle ray charles'dan binler kez daha fazla körleşmiş olan mantığının gözünü aç ve vızıldamaktan vazgeç.
doğu dediğin nedir? büyük doğuculuk dediğin nedir onu bana açıkla. bir tutturmuşunuz büyük doğu kavramı. bu muğlak kavramın hukuku ne? doğu dendiğinde seninde medeniyetinden benim medeniyetimden daha olgun japon medeniyeti mi kapsıyor? benim uygar atalarımın dağlarda çelik çomak oynarken, senin atalarının ise mevcudiyeti ancak yok iken bütün huzur ve ihtişamıyla eski hind medeniyeti mi kapsıyor? ama siz ve sizin medeniyetiniz felsefeyi red eder hele ki hint felsefesi öğretisini şirk koşmak korkusundan komple red eder. açıkla nedir büyük doğu projen açıkla. yoksa laf dolsun torba dolsun diye ağzınıza slogan ettiğiniz bir slogan mıdır bu? biliyorsun cemil meriç'i severim ve taktir ederim. kendisi aptallar slogan atar akıllılar düşünür der.
bizim ilmimiz ile bizi vurmaya kalkıyorsun ama çok yanılıyorsun. evet benim uygarlığım antik uygarlığı yok saydı. bazı bilgilerimizi arapçadan dilimize çevirmek zorunda kaldık, emanetimizi geri aldık. ama siz o ilimleri kullanmakta bizim kadar başarılı olamadınız. üstüne basa söylediğim gibi sizin deyişinizle kefere yapar müslüman yatara teslim oldunuz. ama biz o ilimleri geliştirdik.
siz divanınızda oturup tembel tembel bağdaş kurarken biz dünyaları keşfettik. medeniyetimiz kudretlendirmek için vargüçümüzle çalıştık. ama siz tembelleştikçe tembelleştiniz, mazinize sığındınız, peygamberinizin yıktığı putları kendi elinizle vucuda getirdiniz.
bazı salaklar gibi kadınlarınızı özgür bırakmıyorsunuz falan filan gibi yönlerden size vurmayacağım. çünkü onlar papağanlıktan başka bir şey beceremeyen zavallılardır. o zavallılar ki bizim kendi şartlarımızdan dlayı varolan şeyleri anlamadan dinlemeden hiçbir yorumlama yapmadan birebir kopya yapan bedbahtlardır. şüphe yok ki hep bir sukutu hayal içinde olacaklardır. ama onları sevin çünkü sukutu hayale uğramada aynı yolun yolcusunuz.
onlarda sıkıştıkları vakit şahsiyete vurmaya bakarlar. ama ben bunu yapmayacağım çünkü sizin karpuz kafalı bazı yarım akıllı ulema gözüken yalamaların sikletinde olacak kadar düşmedim ve o kadar aciz değilim.
bizler öncelikle insanların insan olmasını sonra da cennet mekan olmalarını tercih ederiz. maddi ve manevi olguların aynı kanunlarla yürüdüğünü çok çok iyi biliriz. bir insanın evinde ekmek yoksa karnının gurultusunun tanrının kurallarının borusunu bastıracağını çok çok iyi biliriz.
bizler sizlerin tebasına uyguladığı süründürme politikasını gütmeyiz. biz tebamız isterse odun olsun en azından evine ekmek götürtecek şartları sağlarız. insanları köle gibi çalıştırmayız. herkese iş herkese eğlenecek vakti bol bol ihsan ederiz. ama siz insanlarınıza köle muamelesi yapıp salakların şahikası hitlerin yöntemlerini uyguluyorsunuz, bu kaos strajedisidir.
tarihin görmüş olduğu en kaz kafalılardan olan prusya'nın modelini örnek aldınız ama öyle bir şapa oturdunuz ki mabadinizdeki az kalsın donu bile kaybediyordunuz.
bizi birebir taklit etmeye kalktınız ama bunu beceremediniz elinize yüzünüze bulaştırdınız. herşeyiniz yarım kaldığından kuş mu balık belli olmayan bir sitemedeniz. aslında sistemsizlik bu. başlarınıza diktatörler getirdiniz. onların keyiyeti için bozuk para gibi harcandınız. ama yetmedi harcanmanız onlar bizim elimizle cartayı çektikten sonra onları baştacı ettiniz, bütün ektikleriniz size müstehaktır.
belki bizim devrimiz bitmek üzere çünkü azınlıkta kaldık. siz maşallah coğaltıkça çoğalıyorsunuz varolduğunuz topraklara sığmayıp bendinizi yıkıp aşıyorsunuz. bizim için problem değildir. biz ki bir avuç insanla asırlarca hindistanı zapt-ı rapt altında tuttuk ve bunun bedelini fazlasıyla aldık elbette.
bizi iyi yaşamayı severiz. şarapla kenef miğdemi doldurduğumu söylüyorsun. ah güzel evladım ah, şarap tanrıları içeceği nektar gibidir. iyi bir şarap insanı tanrıymış gibi hissettirir insanı sizin enhel hak dediğini kavramı yaşatır bize ve sen nasıl olurda böyle güzel bir şeye, bu kadar binbir emekle yapılmış şeyi tursil yerine koyarsın? ama sana hak veriyorum hurma yiye yiye beynin hurma çekirdeği kadar kalmış.
ama siz ağlamakla inlemekle geçiyor ömrüm nakaratını heryerinize sindirip bunu poturunuza, çarığınıza, şalvarınıza ve ekşi ekşi kokan terinize sindirmişiniz. şüphe yok ki bu cıvıklığınız kokarcanın kokusundan daha berbat kokuyor, kelimenin tam anlamıyla rezalet.
bizi yeneceğinizi söylüyorsunuz. ben sadece buna gülerim. bak nasıl gülüyorum;
hahahahahahahaahahaha
şimdi ciddileşiyorum ve diyorum ki;
siz bizi yenemezsiniz. size 9 gol attığımız maçta siz 1 gol atmayı eğer zafer olarak adlandırıyorsanız ve bu golü attıktan sonra seviniyorsanız üzülerek size tebliğ ediyorum ki çok hazin bir durumdasınız.
ah ah sen ray charles gibi bir kör değilsin, sen şeşi beş gören bir şaşkalozsun. chateau margaux şarabını pek tercih etmem, çünkü kepek yapar onun yerine Charmes-Chambertin şarabını tavsiye ederim o kavurma zannettiğin şey ise ROKFOR PEYNiRidir. bendeniz şarabı pek tercih etmem iyi iskoç viskisi kadar güzel birşey yoktur dünyada. zannımca senin medeniyetin çemenli pastırma ile bunu tükettiğinden dolayı miğde fesatına, miğde fesatı ise akıl fesatına sebebiyet vermiş şüphe yok ki sende bundan fazlasıyla sebeplenmişindir. seni gidi beyni şesi beş gören seni gidi tedariksiz abdest bozup dolana dolana taş arayan küstah....
bizim medeniyetimizin üstün amacı dünyayı cennete çevirmektir. bizim kadın kahkalı şaraplı sofralarımız vardır. sizinse kahvede pinekleyen muhtarın eşşeğine kim atlayacak kura çeken yozluğunuzu nasıl olurda bizle bir tutarsınız?
büyük doğu fikriyatını senden daha iyi biliyorum. çünkü biz dünyada herşeyi merak ederiz araştırırız hatta o konular hakkında eserler kaleme alırız. siz ise tembel tembel oturup maşak kebabı yaparsınız. sana şu büyük doğu fikrini sorma sebebimi zağar it gibi bilmektesin.
ama sana tekrardan hatırlatmak şart oldu. bakalım nekadar idrak etmişin o fikri ve ütopyayı. diyalektik materyalizmi pas geçerek işciler kardeş patronlar kalleş şarkılarını terennüm etmekten gayrı bir kazurat bilmeyen marksistler sikletinde misin? sana ondan dolayı soruyorum. ama maksat laga luga yapmaksa aciz birkaç sloganın ardına sığınıp da ilkokul bahçesinde koşuşturan veledlerin zırıldamalarını mı tekerrür etmekse elbette bunu bende ederim efendi, hem de daha iyi bir şekilde.
ah ah ufak bir salken kocaman bir translantik zanneden böbürlenme, lafa laf oturtmaktan gayrı birşey bilmeyen nabekar.
hadi diyelim ki bir sal değilsiniz bir translantiksiniz. en meşhur translantik titanik gibi buzdağına çarpacaksınız. bu buzdağı fikir, analitik düşünce mantık ve de sizin diyarlarınıza egemen olan kurnazlığınız o buzdağının etkini katmerleyecektir.
sizlerden biri asri hayata tesebbüs gayretleri boşa çıkıp vazgeçince o asri hayata tahvil olma çabalarını ona soranlara 'Benin geçmişim bir çöplüktür ve çöplükleri sadece köpekler kurcalar' diyerekten fevkalade yaldızlı kıvırma hamlesi yapmamış mıdır? eh sende maşallah bu tip kıvırma hareketlerini icra etmekte ondan aşağı değilsin.
garbı beyoğlu denilen bizim çoktan ıskartaya çıkardığımız tuvaletimizde ikamet ederek anlamaya çalışıyorsun. vaktinde hurdaya attığımız üretim araçlarını alıp sanayi amlesi yapmıştınız. osuruktan bir aracı - siz ona anadol diyorsunuz- efsane yapmıştınız. oysa 928 senesindeki ford teknolojisinin müzelik yorgun nüvesiydi o. onu ayıla bayıla kabul ettiniz ve baştacı ettiniz. bu da sizin ne kadar geri olduğunuzun bir işaretidir. rolls royce'un karşısında anadolun hükmü ne ola?
ama siz fakir ama gururlu pozlarının limanına sığındıkça değil fırtına çıkartmak meltem bile yapamazsınız. en fazla yelpazelik vazifesi yaparsınız eh bu da birşeydir en azından ama bizi yenmek için kafi değil. en fazla afrikada bir kaç şapsal ülkeye hükmünüz geçer, ama onlar ise barut ve eroin tozlarını karıştırıp cocuk savascılarının yaralarına sürüp size hucum ederek tozunuzu atar.
halinizden anlamayıp; sizi fazlaca bunaltan insanlara söylenmesi kaçınılmazdır.
boş laf bunlar hepsi bahane
halim ne kötü ne şahane
nedir bu böyle aynı hikaye
suç kimde? neden böyle...? üzdün yeter üstüme varma
soru sorma biliyorsun; mazeretim var
boş konuşma görüyorsun asabiyim ben
mazeretim var asabiyim ben
muzdan bahsetmişin ve muzun neden boyandığını sormusun. hadi sana anlatayım da biraz bil. muz boyanmaz sarartılır. bu zamanla olur yahut karpit marifetiyle yapılır. çünkü yeşil muz dediğin şey hamdır, muz zamanla olgunlaşır sararır. ama karpit kullanıldığında muz sarartılması zaman mevhumu olarak kestirmeden icra edilir. senin medeniyetinde muz yetiştirilir. tadsız tutsuzdur saman gibidir tadı. senelerce ithal muzu tu kaka edilmiş sizde üretilen muz yüceltilmiştir. ne kadar progabanda yapılırsa yapılsın sizin ürettiğniz muzun dandik olduğunu cümle alem bilmektedir. hatta kendi halkınız bile biliyor. en aptal vatandaşın bile ithal muza çikita muz diye övgüler yazmadı mı?
oysa bu bamya muzu övmek için yapılan progabanda çalışmalarının yerine bilimsel atılımlar yapılsaydı hem kalite hem boy olarak aynı kaliteyi tuttururdunuz. gelgelim ki herşeyde geç kaldığınız gibi bunda da atılım yapmakta geç kaldınız. varolan çalışmaların hayata geçirilmesi için zamana ihtiyacınız var. oysa üniversiteleriniz siyasi parti temsilciğine efor harcayacağına bu husus hakkında icraat etseydi şüphesiz bu husus hakkında yenilmezdiniz.
her konuda böylesiniz. sırf muzda değil senelerce müzelik ford taunus araçlar yollarınız işgal etti. çok yakan osuruk kadar kudreti olmayan kütük gibi araçlara keçinin olmadığı yerde abdurrahman çelebi muamelesi ettiniz.
bize kimse birşey öğreteMEz. biz akla inanınız, ilme inanırız. kainatta olan her olay için bir açıklama yapmak için mikroskop başında ilim adamlarımız ömür çüretür. ama siz ne yaparsınız? din elden gidiyor yahut ya bizdensin ya yahut ebeninkini görürsün nameleri ile ilimle uğrasan kişileri canından bezdirirsiniz ve nihayetinde onu öyle bir aşağı çekersiniz ki sokaklarınızda mutsuz kalabalıklarLA dolmasının sebeb-i hikmetlerinden biri de budur..
müşahhasla mücerreti ayırt edemediğimi söylemisin. ah yavrucuğum, ah. beşeriyet üzerinde müşahhasla mücerret beraber at koşturur. bunun en önemli numunesi sensindir. hadi günümüz türkçesi ise bu soyut ile somut eleledir. ruh ve beden deriz. ruhsuz beden olmayacağı gibi bedensiz ruh da olmaz beşeriyet üzerinde. gerçi beşeriyetin olmadığı o diyarda bedensiz ruh olur ama o konuya girmek istemiyorum. şimdi beşeriyet üzerinde ruhsuz beden, bedensiz ruh olmayacağına göre bunu ayırmaya gerek duymuyorum. sadece tek tek ele alıp sonra bunların birbirine etkileşimlerini göz önünde alırım.
sevgili evladım herşeyi o kadar siyah beyaz olarak görüyorsun ki ara renkleri kaçırıyorsun. bohem sanatçıların ve yazarların sulandırılmış versiyonu sizin sanat sevicileriniz entellerinizdir. şimdi sen nasıl oluyor da victor hugo'yu, morris west'i, john le carre'yi, graham greene'i, james joyce'u vesaireyi bohem olarak nitelersin? onlar hakkında ne biliyorsun da böyle bir iddia güdüyorsun? bu senin hazinlik çukurunda debelendiğine dair emaredir. şüphe yok ki sen sir laurence oliver ile paris hilton'un bir tutuyorsundur, ama böyle akılalmaz önyargılarda bulunmak benim işim değildir, daha o kadar düşmedim, sana da pek tavsiye etmem.
londraya gelmen iyi olmuş, huzur azgınlığından dolayı post modernizm bataklığında debelenmemiş çağların eserlerini birinci elden görmen senin için iyi olacaktır.
bizi ayranımızla bırak diye bitiyor. ayran denilen içecek eğer tuzlu değilse tansiyon düşürtür ve insana uyku verir. yarı uykulu halde dolaşırsınız. insan hakikatlerden kaçmak istediği vakit uykuya kaçar. bunun nedeni bezginlik vesairedir ki bezginlik ikinci cehalettir. elbette uyku gereklidir, biraz vitesi boşa atmak gereklidir. ama hep boş viteste gitmek namümkündür hatta yokuş aşağı fevkalade tehlikelidir ki buna peygamber vitesi denmektedir. oysa hayatı hep siyah beyaz gördüğünüz vakit çalışma zamanında tam gaz çalışıp dinlenme eğlenme zamanında tam manasıyla dinlenip eğlenseniz fena mı olur? şüphesiz yaşam kalitenize bu çok iyi yansır. ama ne yazık ki hep tersini yaptığınızdan dolayıdır ki gittikçe tadsız tutsuz bir ülke oluyorsunuz, fazla mekanik. ama işte ayrandan bu yargıya vardım. ama o mealde kullanılmadığını bilmeyecek kadar sizin kültürünüzü bilmez değilim.
galiba big ben saat kulesinin haşmeti, londranın asit yağmuları fikriyatını dumura uğratıp darma duman etmiş ki çarcabuk bir kaldırım taşına binlerce acem mülkü feda olan diyarı alelacele terketmişin.
bu gayet normal durumdur nasıl ki atlar klakson sesini duyunca ürker gemi azıya alıp geriye tornistan ederler işte sende bizim medeniyetimiz karşısında ihihihihhihihi diyerek şaha kalkıp geri basacaksın.
hadi sana birşeyler anlatayım da bil. hiç bir zaman hiç bir düşünceye kendimi yakın hissetmedim. hiçbirşeye taraf olma gereğini duymadım. istesem bile olamam. hayatı tersten yaşayan sizin pek muhterem halkınız eğlenilecek yerde çalışmaya, çalışılacak yerdeyse eğlenmeye kalktığından dolayıdır ki şu anda bok içinde badem kadını gibisiniz. her tarafınızdan buram buram çökmüşlük akarken hala ve hala kuyruğu dik tutmaya çalışıyorsunuz.
bağnazınız çoktur, sırf bunu dini anlamda anlamayın, düşünen insanınız çok azdır. olanları ise kendinize benzetmek için elinizden geleni yaparsınız. dandik evlerde dandik semtlerde ömrünüzü geçirirsiniz. en büyük şehrinizi sikindirik kasabaya benzettiniz. siz ne balık ne kuşsunuz. kasabasınız.
köyün doğal güzelliklerinden mahrum şehir gibi şehirin olanaklarından mahrumsunuz. dilinizin çok zengin olduğunu söylersiniz ama değildir. bir dilin zenginliği basılı eserlerinin sayısı ile ölçülür. istatistik vermeye gerek duymuyorum üşenmede git araştır ve başka dillerle karşılaştır.
hep vızıldanmayı bilirsiniz ama iş icraata geldiği vakit binbir bahanenin arkasına sığınırsınız. elektirik kesildi su kesildi diyerek hep birşeyin arkasına sığınırsınız. bahane olmasına gerek yok aslında siz bahane icat edersiniz.
işleriniz bizans entirkalarını aratmayacak türdendir ve utanmadan sureti haktan gözükmeye gayret edersiniz. işiniz gücünüz iftira yalan dolandır. madem ben o kademeye yükselemiyorum çan çan konuşarak bok atarak o kademeyi aşağı cekeyim ve sivrileyim metodunu uygularsınız.
ama hakikat suratınıza çarptığında veyahut o mertebedeki kişi sizi kaale alıp ne diyorsun lan sen lavuk diye başlayarak çürütülmez mantığı ile karşılık verdiğinde koşarak en yakın etek altına girersiniz ve orda tirtir titrersiniz. etek sahibinin dişi olmasına gerek yoktur sizin için koşarsınız elmadağ yöresinden bir travestiye sığınırsınız. hep delikanlı geçinirsiniz ya akın akın oğlan kerhanelerine gitmeniz sizin nasıl bir delikanlı olduğunuzu gösterir. çünkü sizler bir kadınla adam akıllı konuşma kapasiteniz yoktur ve olamayacaktır.
yasak günah ayıp tekerlemesini ağzınıza dolamışınız birkere. için yapmak istediklerinizi başkaları yaptığı vakit zındık, küffar, mendebur nameli şarkılar söylersiniz.
bizim kültürümüzden birçok seyler aldınız mesela teknolojiyi. olur da birgün sizden teknolojiyi geri alsak öküz arabanızla başbaşa kalırsınız. zannımca o öküz arabasına sizden daha iyi koşulacak canlı yoktur.
dolap beygiri gibi döner durursunuz. işiniz güçünüz riyadır. kurnazlıktan başka bir özelliğiniz yoktur. ve ne yazık ki bunu akıl zannedersiniz.
kurnazlıkla bir işi yapmaya çalışırsınız ama yapamazsınız. çünkü kurnazlıkla bir işe başından sonuna kadar gitmez. gidilmeye çaılısıldığı vakit kepazelik olur.
cenazeleriniz bile iki yüzlülük arenasıdır. sizden nefret bile etmiyorum hiçbir şey hissetmiyorum. der grosste hass ist still
bütün bunlara rağmen benim medeniyetim size el edecektir ve muassır medeniyetler seviyesine çıkartacaktır.
her zaman böyle olmuştur ve olacaktır, eskiden siz bize hurra edersiniz ama yalın kılıçla tüfeklere karşı savasılamayacağını geç de öğrendiğiniz için edin şimdi tembellik edebildiğiniz kadar.
bize kökünüze kadar muhtaçsınız. kıcınızdaki donun üretim teknolojisini bizi cat ettik. biz gelişmemizin hakedilmiş refahını sürerken siz de gelişememenin koduğumuz yerde otlamanın ağlaklığını yaşayacaksınız ve yaşıyorsunuz.
ha ha ha ha fare zehiri iç mefta ol demişin bana. ben buna sadece gülerim. zehirli kokuşmuşluğunuza o kadar çok maruz kaldım ki, artık kokuşmuşluğunuz yanında fare zehiri pasta kreması gibi kalmaktadır.
bana çıfıt dedin, aklınca beni aşalağılamaya çalıştın ama beni shylock ettin. küçük beyninle beni yerin dibine batırayım derken esasında kavminin kepazeliklerinden bir numune sundun.
aç kulağını iyi dinle küçük adam hem de çok iyi dinle. senin bir masa kadar düz mantığınla bok sandığın karakter olan sylock aslında makbul karakterdir. benim kültürümün ve dünya kültürünün en büyük şahikası olan william shakespeare'in - sizin kültürünüzdeki insanlar bu ismi bir hamlede doğru olarak yazması mümkün değildir- yarattığı ilüzyona kanmısınızdır. oysa shylock bir insanın olması gereken karakterdir. oyundaki diğer karakterler ise olmaması gereken karakterlerdir. william shakespeare'in shylock'u tu kaka diğerlerini cici göstermiştir. fakat siz görünütüye o kadar çok aldanıyorsunuz ki -yahut kafanız basmıyor- ilüzyonlara kaptırıyorsunuz kendinizi.
çökmüş bitmiş bir medeniyetin uzatma devrelerinde sahaya giren hırçın forvet, yazık sana. medeniyetiniz evliya celebi, mevlana, keçecizade izzet molla, dede efendi -şimdilerde onlara turistik esya muamelesi yapıyorsunuz- gibi kişiler ortaya koydu ama bu çürüşmüşlük ile anca çıkara çıkara bir tuna kiremitçi, küstüm latif çıkartabiliyorsunuz belki fazla ıkınırsanız kabız olursunuz kim bilir?
sanat ve toplumun karşıtlığının en koyu şekilde yaşandığı toplum sizin kültürünüzdür ki köyde eşeğe zıplamaktan ancak ve ancak bir takım kağsamış içi geçmiş tuvalet kağıtlarına terfi etmişinizdir.
"bir belâdan bin belâyı icadeden hain yezid."
zindan yolunda değil, sanki mehtap âlemindeyiz!
diye çalıp oynayarak bataklığınızda debeleniyorsunuz.
sanki elinizden gidecekmiş şimdilerde kocaman bir çöplüğü andıran şehri fetih etmenin beşyüz bilmem kaçıncı yıldönümüzünü tantana ile kutluyorsunuz. kurnazlıkla, barbarlıkla o şehrin canına nasıl ot tıkadığınız bellidir. sadece bu faturayı tek parti dönemine çıkartırsınız bu. ama çoğulcu demokrasinin emekleme devrindeki iktidarların bu ot tıkama faaliyetleri hasır altı edersiniz. biz buna riyakarlık deriz.
size ne diyebilirim ki?
bana fare zehiri iç demişsin fare zehiri içip merhumlar safına katılmaktansa bir romalı gibi bir eski yunanlı gibi baldıran zehiri içip yahut kölemin tuttuğu kılıçın üzerine atlamayı tercih ederim. ama buna gerek duymuyorum. çünkü savaşı biz kazandık, hem de iki defa, zaferi kazanan kendini niye öldürsün ki? kaybeden öldürür değil mi?
artık kendini kazıklamaktan vazgeç, hadi kendini kazıklamayı bir kenara at kitleleri kazıklamaya utanmıyorsun behey şapsal?