99 yapımlı bu filmde kasaba filmine benzer burukluk ve sıkıntılı bekleyiş hakimdir. çehov'un vanya dayı'sının bir benzeridir ki bunu kendi de belirtir zaten. film çekmeye gönül vermiş bir oğul ile babası aradsındaki ilişkiler anlatılırken gene saffet karakteri vardır. işsizlik ile biliriz burda da onu. babanın dersu uzala vari tabiatla hemhal olmasına sırt çeviren rasyonalist bir oğlun sinema yaşantısını izleriz burda. tonio krögeri hatırlatarak. fakat babanın o çok değer vediği meşe ağaçları kadastronun geçmesiyle elinden alınır. vs.
köylülerin oynadığı gap tv filmi. yine manzara falan basmış. zaten ödülü de manzara fotoğrafçılığından alıyor. bir sonraki festivale gebeşen ayı fotoğrafı göndersin.
adından da çağrıştırdığı gibi sıkıntı bir filmdir. sıkıcılığından değil sıkıntılı bir film. bunaltır ama sıkmaz, sade, boş bombok bir şeydir ama sürükler.
sadelik, doğallık desen zaten nuri bilge ceylan'ın işi, tutkusu. doğallığı olabildiğince en çıplak, en yüz kızartıcı haliyle göstermek. acımasızca. doğanın doğallığı, insanın doğallığı. ne mi var insanın doğallığında? başta menfaat, üç kağıtçılık, umutsuzluk, mücadele, sevgi, hayal kırıklığı, sıkıntı
hadi sıkıntı kısmını anladık da neden mayıs diye bir bakınca tabi burada film çekimlerinin o eşsiz doğa karelerini göstermek için mayıs ayının seçilmesinden midir ya da mayıs ayında ani hava değişiminin insan üzerindeki psikolojik etkisinden midir ikilemi çıkar ortaya. hani olur ya havalar ısınır birden, sıcak rüzgarlar okşar yarı çıplak tenini. bir yandan arzuladığın o uzun, işsiz, başıboş sıcak günler. belki özgürlüğe üzerindeki kısa kollu elbiselerle sokakta daha rahat yürüyerek attığın adımlar, belki de yalnızlığa. işte en başta bu taptaze ortama henüz sağlayamadığın uyum sorunu. mayıs sıkıntısı.
ismini muhtemelen mayıs ayında neden olan alerjik bir kaşıntıdan alan, ailenin her bireyinin küçük de olsa kendilerince büyük buhranlarını "sıkıntılarını" işleyen film.
eğer sahnelere değinecek olursak;
mesela emin amcanın "devlet o sana mı bırakır" diyenlere rağmen tüm inancıyla o ağaçlara gözü gibi bakması. hatta bu sahnede emin amcaya kısa şort giydirilmiştir bu da emin amcanın bir çocuk kadar umutlu ve hevesli olduğunu gözümüze sokuyordu o sahnede kısa pantolonu ile.
muzaffer'in okuldan çıkıp parka gittiğinde tam o sırada ali de oradan geçiyordu. kamera boş salıncak ve ali'ye odaklanmıştı. muzaffer kendi çocukluğunu görüyordu ali'de.
ali'nin ise isteği uğruna 40 gün bir yumurtayı kırmadan taşımaya çalışması, yumurta elinde sağlamken onu sahtekarlığa teşvik eden muzeffer'e "olmaz, kandıramam" demesi ama yumurtayı kırıp hedefinden, hayalinden koptuğunu gördüğü anda üç kağıtçılığa başvuran ali adeta insanın iç güdüsel bir tasviriydi o çocuk temizliğiyle. en son müzikli bir çakmak gördü, saatten vazgeçti hedefi bu kez çakmak oldu. çakmağa ulaşınca bu kez de saati de istemeye başladı. bu da tamamen hayattaki hırslarımıza, gittikçe daha da artan sahiplenme arzumuza tekabül ediyordu. bir de çakmakta çalan müzik eminim hepimizi çocukluğumuza götürdü;
çekilen videoları izleyen fatma teyze ve emin amca ne kadar yaşlandıklarını ve aslında kendilerinden ne kadar uzaklaştıklarını farkettiler. insan yaşarken kendini unutup, hayatın akışına kaptırıyor kendini. aslında durup bir kesit olarak o anları yeniden izlesek ne kadar değiştiğimizi, ne kadar kendimiz olmaktan uzaklaştığımızı ve hayatın kattığı ufak izleri yüzümüzdeki çizgileri farkedeceğiz.
kasaba , zaten özü itibariyle sıkıntılıdır. bakmayın siz rakı masasında ege kasabasına yerleşme geyiği yapanlara. kasaba; dışarıdan gelen için organik domatestir, kırda mangal yapmaktır, sizi tanımadan selam veren kasketli amcadır, hilelik yapmayan ali'dir. ama bu bakış açısı şehirlidir, ukaladır; bir gün pikniğe gidip çok beğendiğiniz yere yerleşirseniz bir süre sonra tekrar konuşalım bu konuyu. işte muzaffer, böyle bir kasabaya geliyor, doğduğu topraklara film çekmek için.. ama anne babası için " para getirecek bir iş değil bu " çünkü burada geçer akçe başka bir şeydir. nbc gerçek hayatında kim bilir kaç kez duymuştur " film çekmek de iş mi canım " diyen hemşerilerini .. onlar yani geride kalanlar için , mesela subay olup dönmektir başarı , askeri okuldan düzgün ütülü üniforma ile gelip babasının elini öpmektir önemli olan. bence nbc nın hayatında çocukluğuna dair kaygılarıyla yüzleştiği bir film mayıs sıkıntısı. muzaffer'in diyalogları , nbc nın kendi hayatında kim bilir kaç kere yaşadığı anılarından artakalanlardır. belki ben de , o coğrafyada doğup büyümenin getirdiği hislerle, en çok bu filmi ile özdeşleştiriyorum hem nuri hem bilge hem de ceylan olan bu büyük adamı , ve kendi adıyla anılan nbc sinemasını. filme gelince , bir entry den fazlasını hak ediyor..
insan analizleri harikulade olan bir filmdir. Domates sepetine tekme atan ali güldürmüştür. Profesyonel olmayan oyuncular başka bir hava katmıştır. Drama seven herkesin izlemesi gereken bir film.
bir nuri bilge ceylan filmi. oyuncu performansı ortalama üzerinde. her zaman söylediğim ve bundan sonra da söyleyeceğim bir şey var. bu filmde pek tarkovsky etkisi yoktu lakin bu nuri bilge nin, tarkovsky nin ülkemizdeki temsilcisi olduğunu değiştirmez.
oyuncuların doğal hali, filmin sadeliği, görüntünün tamamen basit olması ve flash tv gerçek kesit programı gibi olması en büyük etken bu başyapıt için. nuri bilge ceylan filmlerinin hepsini hatim etmiş bulunmaktayım bu arada hayırlı olsun *
köylülerin hepsinin aynı çanakkale şivesini konuşması, günlük hayatta yaşadığımız olan dükkana gidip, dükkan sahibinin "oturda iki çay içelim" sözü harikaydı.
klasik köylü konuşmaları, esnaf vatandaş muhabbeti, iki yaşlı ihtiyarın ayrı yataklarda yatması bile gerçekliğin ve sadeliğin tadını vermiş.
filmde oynaması için yaşlı köylü amcaya parasını vereceğini söylediğinde klasik saf ve gözü doymuş bir ihtiyar cevabı ilişti. "para önemli değil oğlum. zaten hastayım, para benim neyime bu yaştan sonra. öyle de böyle de yaşıyoruz işte. "