Peyami Safa'nın materyalizm-idealizm karşıtlığını bir tez haline getirdiği romanıdır. Romanda tıp öğrencisi Ferit, geçmişte barışık olmadığı değerlerle, inanmadığı kavramlarla karşılaşır, yavaş yavaş değişir. En ilginç yanı Peyami Safa'nın, roman kahramanına ruh göstermesi ve maddenin yüzeyselliğini vurgulamasıdır. Matmazel Noraliya tavan arasındaki koltuğuna oturur zaman zaman. Maddeciliği eleştirmenin belki de en kestirme yolunu bulmuştur. Çok daha iyi romanları vardır. Örneğin: "Bir Tereddüdün Romanı"
Üstat matmazel noralyanın koltuğu adlı eserinde delilikle aptallığı öyle bir mukayese ederki tadından yenmez...
"delilik şüphesiz aptallıktan iyidir. delilik var olmuş bir zekanın yok oluşudur; aptallık, var olmamış bir zekanın var olmamağa devam edişidir. deliliğin hiç olmazsa mazisi şanlı. aptallığın şerefli bir tarihi bile yok."
peyami safa'nın fazlaca kelime oyunları olan mükemmel romanıdır.
--spoiler--
olamaz, olamaz yok. bu dünyada herşey olur fakat olağanlık derecesi ihtimali hesaba vurulduğu zaman olamaza yaklaşan nisbi bir olamazlıkla olamaz bu
--spoiler--
peyami safa'nın harika psikolojik betimlemelerinin olduğu bir kitaptır. kurgusu ve tahlilleriyle tek benzeri yine peyami safa'nın öteki kitapları olsa gerek.
hikayedeki ailelerse kitaba eğlence katar. batıl inançların komedisine de kısmen yer verir.
ruhun, mevcut an için tahlilini, ucuz ve gereksiz kelime yığınından arındırıp; uzun ve akıcı cümleleri bir solukta haykırarak, kafatasınızın içerisindeki beyninizi elinize tutuşturup 'işte budur'un, korkunç bir romanı.
peyami safa'nın iki bölümden oluşan ilginç bir romanıdır. okumanın,üzerine düşünmeyi ve eleştiri yapma hakkını da beraberinde getirdiğini bilerek bir kaç noktaya vurgu yapmak istiyorum. o dönemle bu dönem bir değil tabi,o da ayrı konu. Eserde bağnazlık ile tamamen maddeci bir ilim ve felsefenin birbirinden farklı olmadığı, her ikisininde eksik ve kainatı anlamada yetersiz kaldığı vurgulanmaktadır. Bu da ilim ve felsefe ile izahı mümkün olmayan bir takım mistik olaylar ile pekiştirilmek istenmiştir. Fakat eserde mistik unsur ve olaylar o kadar fazla yer bulmuştur ki bir süre sonra kendi kendini yer bir hale bürünmüştür gözümde. Halen anneannesinin dizinde dua dinleyen, bu dualarla manevi bir huzura kovuşabilen bir insanım fakat... bu kadar saniyelik mi her şey? bu kadar fazlaca ve peşpeşe mi? dilinizde tekrarlaya tekrarlaya eskittiğiniz dualarla yine aynı yerde kaldığınız hiç olmamış mıdır? be adam sen de! bu sonuçta bir roman. gerçek ve sanatı neden bu kadar uyumlulaştırma derdindesin, diyebilirsiniz. işte o vakit,evet bu bir roman diyerek, romana dair beklentilerimden bahsedebilirim size. salt bilgi üzerine kitaplar okuyan, okuduğum romanların yalnızca zaman kaybı olduğunu her fırsatta ifade eden birtakım arkadaşlarım :
-Yahu sahi bu kitaplarda ne buluyorsun? neden zaman kaybediyorsun? hem çoğu uydurmaca! dediklerinde,verdiğim cevap şu şekildedir :
-Evet, bilgi kitapları okuyorsunuz. kendinizce doğru olanı yapıyorsunuz. ama o bilgiler o kadar katı ve yığılmış bir halde ki okuduklarınızın ne kadarını gerçekten hazmedebiliyorsunuz? zihne girmedikten sonra okuma eyleminin ne önemi var ? romanlar mı? bir romanda bir yazar salt bir bilgiyi, olayların akışı içerisinde o kadar yerinde ve o kadar canlı bir şekilde ifade eder ki, bu bilgi kavranmış,hazmedilmiş ve hatta yaşanmış bir bilgi değerindedir,bir ömür davranışlarınızı şekillendirebilecek güçtedir. bu veya buna yakın cümleler işte.
Gelelim Matmazel Noraliya'nın Koltuğu'na. bilgiler,bilgiler,bilgiler. eseri,olayları,kahramanları,romanın dokusunu aşan tartışmalar,kavramlar. sanki yazar bir ömür susmuş da bütün bir derdini bir roman eşliğinde fakat bir romandan uzaklaşarak haykırmış gibidir. Hazmı o kadar zor ki. anlamadan geçilen mesele,kavram ve tartışmalara gerçekten üzülüyorum. eserde cemil meriç kanaviçe'si de yok üstelik.
esere yöneltilen genel eleştiri ikinci bölümün,birinci bölüme nispeten bir roman açısından daha başarısız olduğu yönündedir. Ben ise birinci bölümde boğulmuş,ikinci bölümü okumaktan bir kaç günlüğüne korkmuş fakat kitap bittiğinde ikinci bölümü daha sevilesi bulmuş bir okuyucuyum. zira ikinci bölümde mistik ve bilimsel unsurlar birinci bölüme nispeten daha dengeli yürütülmüştür.
şüphesiz ki peyami safa büyük bir romancıdır. ötüken'den çıkma yalnızız adlı eserinin 27. ve 56. sayfaları bende her zaman hayranlık uyandıracak ve peyami safa gerçekten büyük bir romancı dedirtecektir. ötüken demişken... Yahu üstadın bütün romanlarını basıyorsunuz ve bu kitaplar yazım yanlışlarından geçilmiyor. bir değil,üç değil,beş değil. bazı kısımlarda öyle yazım yanlışları var ki cümleyi ve manayı bir hiç ediyorsunuz. nasıl gözden geçirip,nasıl bu şekilde basabiliyorsunuz anlamış değilim !
türk edebiyatında bilinçakışını başarıyla uygulayan ilk romanlardandır. kahramanımız 4 yıl tıp okuduktan felsefeye geçmiş ancak orada da tutunamamış, nihilist, "iradesiz", hayata acı bir istihza ile bakmayı seven, "dejenere" ve götürücü bir delikanlıdır. aynı zamanda maddecilik, idealizm, mistisizm, milliyeçilik, marksizm tartışmasının kesişim alanı olan beyimiz, buhranlar, sanrılar, parapsikolojik deneyimler, isprizmatik yaşantılar ile nihilist ironizmden uzaklaşıp bireyliği aleyhine milletini, milleti aleyhine insanlığı, insanlık aleyhine allah'ı tercih eden bir anlayışla faşizmin bir türevi sayılabilecek bir toplum modeline varır. bilinçakışının başarılı kullanımı ve kahramanın tereddütler içinde salınımı okunması zevkli bölümler iken sondaki teorik modele gelince sıkıntı basar.
--spoiler--
anlaşıldı değil mi dostum? ben türk değilim, insan değilim, hayvan değilim, tıbbiyeli değilim, felsefeci değilim, aşık değilim, zengin değilim, ferdçi değilim, cemiyetçi değilim, milliyetçi değilim, vafi beyin ecinnileri arasında oturan, iradesi çarpılmış, bir hafta sonra ne yapacağını bilemeyen, tembel, hiçbir işe yaramaz ve ömrünün yarısı avrupada hariciye memurluklarında geçmiş, ayyaş, zampara, hedonist, ciddiyetin yalnız hayvanlara yakıştığına inandığı için dünyanın bütün dramlarına kahkahayı basan ve bunun için gülener soyadını alan bir baba ile, yarı sanatkar, yarı deli, erkek düşkünü, veremli ve veremden iki yetişkin kızını kaybetmiş, pariste okuduğu için kültürlü, ayyaş kokainman, genç yaşta ölmüş bir ananın desencharte, demesuer, desoirente, deracine, degenere oğluyum. on sene evveline kadar siyah bir köpek peşimden gelir, yatak odama ve yatağıma girerdi. fakat daha beteri de varmış. bu köpek nemrudun devesi olsaydı onu koynuma alamazdım. yine de fakirlere acıyor ve onları kurtaracak fikirleri seninkilerden daha az fantazya olmadıklarını bildiğim halde- seviyorum.
--spoiler--
--spoiler--
"şimdi bana selmadan yazılı bir emir getir, kendimi balkondan aşağı atayım. fakat yanımda olursa atmam. ben daima gaibi seviyorum. hâzırı sevmiyorum. herkes biraz böyle."
--spoiler--
Vücudum kaçtı ve içim orada kaldı. Kaldırımın köşesinde ve Selma'nın bastığı yerde.
Yahut ben bölündüm ve parçamın biri ötekinden kaçtı...
Ben ruhumla değil bacaklarımla kaçtım. Ruhum hala onun peşinde. Hala onunla dolu.
Birdenbire gururu silkindi. içinin bir köşesinde, babasının bir gözü onun bütün ruh hallerini seyrediyordu.
Gerçekten seyretseydi, ona belki "deli ol, aşık olma" diyecekti. "Delilik şüphesiz aptallıktan iyidir.
Delilik var olmuş bir zekanın yok oluşudur; aptallık, var olmamış bir zekanın olmamaya devam edişidir.
Deliliğin hiç olmazsa mazisi şanlı. Aptallığın şerefli bir tarihi bile yok.
Bir günde, o gün bugün, bitirdiğim kitap. Beynim yandı. iyi bir psikolojik anekdot fakat işi metafiziğe dökmeseydi keşke. Bireyciliği batıcılık gibi değerlendirmiş, islamı da metafiziksel yöntemle yüceltmiş. Bir de elimdeki kitap eski basım olduğundan arapça-osmanlıca- farsça bir sürü kelime vardı. Anlamakta güçlük çekmedim değil.
"Delilik şüphesiz aptallıktan iyidir. Delilik var olmuş bir zekanın yok oluşudur; aptallık, var olmamış bir zekanın var olmamağa devam edişidir.
Deliliğin hiç olmazsa mazisi şanlı. Aptallığın şerefli bir tarihi bile yok.."
Yazar paranormali olaya yedirerek olağanüstü bir roman ortaya çıkarmış.
--spoiler--
Vafi Bey'in bahsettiği köpek ve yılan silueti bahsi geçen hayvanların parapsikolojik yetenekleri olduğu iddiasından doğmuştur. Baş karakter Ferit'in hastaların sorununu anlaması parapsikolojik teşhis; Eda Hanım'ın kızı Zehra'nın muzdarip olduğu uyurgezerlik nedeniyle gece aralarında bağlı olan ip, muhtemelen astral seyahat denemelerinde yapılan gözlemlerde ruh ile beden arasında gözlemlenen ışık şeklinde kordona atıftır.
Aynı şekilde Ferit'in fotoğrafçı komşusunu da kirlian fotoğrafçılığı ile alâkalandırabiliriz. Ferit'in Matmazel Noraliya'nın tablosundan Noraliya'nın hayatına dair önemli detayları çıkartması ve duyduğu ayak sesleri Ferit'in durugörü ve duruişiti yeteneklerine sahip olduğunu gösterir.
Vafi Bey'in otel odalarında vuku bulan paranormal olayları anlatması tekinsiz ev fenomenine yöneliktir. Ferit'in koltuktaki eşyaların düştüğünü görmesi ise telekinetik patlamadır.
Tüm bunlara rağmen rüya psikolojisi bu olaylara bilimsel bir yaklaşım getirirken, parapsikoloji bilim değildir.
--spoiler--
şu anda okumakta olduğum kitaptır. peyami safa romanıdır. paranormal olayları ve ülküsüz insanın boşluğunu, bacakla ruh ilişkisini iyi biçimde işliyor. bakalım bitince göreceğiz.