bu zamana kadar aldığı ödüllerden çok daha fazlasını hakkeden, 1997 yapımı, drama tadında 110dk'lık bir zeki demirkubuz filmidir. zincirleme aşkları ve bu aşklar uğruna mahvolan hayatları konu edinen filmde Haluk bilginer, derya alabora ve güven kıraç oyunculuklarını resmen konuşturmuştur.
Öyle bir filmdir ki şu "Masumiyet" nasıl anlatsam nerden başlasam... Derya Alabora'yı mı övsem Haluk Bilginer'i mi Güven Kıraç'ı mı? Zeki Demirkubuz'a mı saygılarımı sunsam..
Benim Zeki Demirkubuz'u tanıdığım, içselleştirdiğim ve belki bu sebepten en sevdiğim mükemmel Zeki Demirkubuz filmidir.
Uğur: Baştan söylemeyip niye bu kadar sıkıntıya soktun lan kendini? Durup dururken bitirim ayakları, kıskanma numaraları...Ulan yüzüme otuzbir çeker gibi baktığını farketmedim mi sandın lan puşt! Nerden çıktı lan bunlar?
Yusuf: Sevdim abla. Ne kötülük var bunda?
Uğur: Ne sevmesi ulan, ne sevmesi! Bırak bu filim ağızlarını pezevenk!
Yusuf: Böyle konuşma abla. Napim, suç mu bu?
Uğur: Suç tabi ulan, suç tabi suç, ne sanıyodun! Bekir niye kıydı ulan canına ha, yirmi senedir bok kokulu otel odalarında adını bile bilmediğim şehirlerin siktirici yollarında ne arıyorum ulan ben, karılarını bile düzemeyen ibnelerin altında ne işim var ulan bebim. Parmak kadar çocuk neyin çilesini çekiyo lan.
Yusuf: Artık olmasın işte!
Uğur: Ne olmasın ulan? Neyine güvenirsin lan sen? Orda artık adamları düzüyolar haberin var mı? Üç kuruş için hepsi sıraya geçmiş veren verene. Orospu sadece ben miyim sandın lan!
Yusuf: Sen biraz da kendi kendine yapıyorsun.
Uğur: Siktir şurdan be! Ceza derler oğlum buna ceza! Hakim kime kalem kırar düşündün mü hiç? kimi falakaya yıkarlar, kimi orospu yapıp, kimi aç öldürürler, kim gözünü kırpmadan beynine sıkar kurşunu? Koyun gibi kesilmeyi bekleyen şerefsizler mi, beş paralık düzenleri için hayatlarını peşkeş çeken pezevenkler mi? söyle lan kim!
"
-sevdim abla ne kötülük var bunda? suç mu bu abla?
-suç tabi lan suç.. bekir niye kıydı lan canına? ... parmak kadar çocuk neyin çilesini çekiyor lan... orda artık adamları düzüyorlar lan..orospu sadece ben miyim lan.. ceza derler olum buna ceza.. hakim kime kalem kırar düşündün mü hiç? kim gözünü kırpmadan sıkar kafasına? "
hemen hemen böyle bir diyalog geçer işte filmde. öyle de bi film yani. aşk, sadakat, namus, suç ve ceza kavramlarını iyi işlenmiş. bir de "hemen kaybolun burdan ankarayı terkedin" diyen dayı ezel'in dayısıyla kapışır yani o derece.
her yıl türk sineması altın çağını yaşıyor diyorlar. tuhaf olan bunu her yıl söylemeleri. her yıl tyürk sinemasında ilerleme kaydediliyorsa, 1997 yapımı bu film neden hala türk filmleri içinde en iyilerde yer alıyor? evet, bu film bana göre türk sinemasının en iyilerinden diyebileceğim bir filmdir ve alanındaki başarısını dolduracak bir film henüz çekilmedi. belki, zeki demirkubuz'un son filmi kıskanmak'ı henüz izlemediğim için böyle konuşuyorum. bilmiyorum aslında ama, bu filmden daha iyisini izlemek için de can atıyorum.
oyuncu kadrosunun ne denli iyi olduğundan bahsedilmiş benden önce. zaten öyle iyi ve başarılı bir oyunculuk var ki, bu konuda eleştirenin alnını bile karışlamak lazım. senaryo da demirkubuz'a ait. izlerken şu düşünce vardı zihnimde, oyuncular canlandırdığı karakteri ne kadar iyi yansıtsalar da, mutlaka bi noktada açık vereceklerdir. olmadı.
demirkubuz film geleneğidir açık kapılar ve bu filmin ilk sahnesi de kapıya olan takıntı sahnesi. demirkubuz açık ve bir türlü kapanması başarılamayan kapıları gözümüze sokarak bir mesaj vermeye çalışıyor. bunu yönetmenin başlığı altında irdelemek daha doğru ama söylemeden geçemeyeceğim, o açık kapılar izleyeni her an bir şeyler olacak hissi ile doldurup filme dikkat kesilmeyi de sağlıyor. tabi bunu sağlayan biraz da oyuncudur ve bu film için oyunculuğun tartışılacak film olmadığını söylemiştim.
pek söz edilmez ama demirkubuz filmlerinin açık ve eski kapılar takıntılığının haricinde bir de televizyona bağımlılık dikkat çekici. televizyonun karşısında kıpırdamadan eski türk filmlerini izleyen karakterlerin neden hiç kıpırdamadığını ve izlediği film ile ilgisini mimiklerinden belli etmediğini merak ediyorum. düşünsenize, film izliyorsunuz saatlerce ve gözlerinizde boş bir ifade, hiçbir düşünce ve his belirtisi yok. bu ve diğer demirkubuz filmlerimde beni etkileyen diğer bir konudur. bu filmde özellikle küçük kızın (çilem) ağır ve dilsiz olmasına rağmen televizyon bağımlılığını, değerlendirirken sadece çocuğu ön plana almak yetersiz olur. annesinin yaşantısı, büyüdüğü ortam ve ilgisizlik, çocuğun gelişiminde olumsuz etkilerdir bu filmde bunu şiddetli oalrak hissedersiniz. zaten hep televizyon bağımlıları hayattan kopmuş insanlar değil midir? işte filmdeki televizyon bağımlılığı bir yerde bunu anlatıyor.
fim konusunun devamı -aslında başı- olarak 2006 yılında gösterime giren kader filmi ile masumiyet biraz daha kuvvetleniyor. kader, her ne kadar en iyi film dalında altın portakal ödülü almış olsa da, masumiyeti kadar iyi oyunculuk göremediğim film. (bunu o başlıkta ele alacağım)lakin, konu olarak masumiyet ile bağlantısı beni etkilemeye yetti diyebilirim. halen iki filmi de izlememiş olanların, önce kader'i mi yoksa masumiyet'i mi izlemesi gerektiğini bilemiyorum. buna siz karar verin, ama ikisini de mutlaka izleyin. özellikle masumiyet, konusu, verdiği mesajlar ve hislerle zihninizi ele geçirecek bir film.
günahsız, suçsuz olma durumu; temizlik, saflık.
--spoiler--
Öğrenmişti:insan masumiyetini bazen bir başkasının günahıyla kaybeder.
--spoiler--
murathan mungan ın kadından kentler kitabında geçer bu söz, yaralayıcı ve gerçektir. yitirmemek de mümkündür, içimize yaklaşıp, anlamaya çabalarsak eğer, kendimizden başlayarak hayatı. gitmesini istemiyorsak gerçekten, hep kalacaktır bizimle masumiyet.
80'lerde çekilmiş muhsin bey'i, düttürü dünya'yı izleyince aldığım hazza benzer haz aldığım 90'ların başyapıtı. hatta türk sinemasının belki de geldiği en üst nokta. zirve ve dönüm noktası. reha erdem'in de beş vakit'i vardır daha kendi halinde bir başyapıt olarak. 2000'lere dair. gene de masumiyet ayrı alemdir efendim. çok yönlülüğü kadar zeki demirkubuz'un külliyatı içinde yapmak istediğini en iyi yaptığı anlatmak istediği hikayeyi derinlikli ve toplumsal realitelerle akla kazıdığı, yansıttığı filmidir masumiyet.
film içinde film anlatma geleneği göze batmaktadır ilk olarak. bunu demirkubuz'un toplumunu hayli iyi resimlemesine yormak mümkün. iyi bir gözlem yetisi var. herkes, tepkisiz eski türk filmlerini izliyor. ceylan 'ın son işi üç maymun'da akp'nin seçim zaferini tv de noktalayan kadına gidiyorum. tepkisizlikte kendi içinde bir tepki aslında. tepkisiz tepki ancak bu kadar manidar ifadelenir yani.
yaşanılanların insan hayatında ağır travmalar yaratabileceğini görüyoruz. küçük kızın gelişimi içinde böyle. kocasıyla sevmeden evlendirilen kadının kocasını aldatıp yusuf tarafından dilsiz bırakılmasında da gördüğümüz halet-i ruhiye aslında derin yaşanmışlıkların, insanı hayatının sürüp giden karelerinde yalnız bırakmadığının tezahürü. tek taraflı değil. mevzuya sebep iki taraf içinden geçerli bir olgu bu.
ciddi bir hapishanede yatışın ardından yaşama tekrar tutunmakla tutunmamanın arasında ilgi çekici bir materyal sunulmuş. onca zaman sonra kolay olmuyor, hayata tutunmak. zaman belki de burda tek yardımcı. hele bir de işin ağır geçmişle yüzleşme boyutu tekrardan gidilip görününce, üstelik tutunacak dal yoksa ben çıkmak istemiyorum dışarıya bile dilden dökülebilir. çıkıpta yaşanılanlar ufak kızı bağrına basmaya umutsuz bir aşka yelken açmaya dahi gidebiliyor. şu uzun zaman sonra içerden çıkma psikolojisini donuk insanı inanılmaz oynayan güven kıraç başarılı yansıtmış.
demirkubuz külliyatında en iddialı oyunculukların söz konusu olduğu film açık ara budur! bir de bizden aşina olduğumuz hikaye vurucu olunca, ortaya tadından yenmez bir eser çıkabiliyor işte. diğer filmler de serdar orçin, başak köklükaya, ufuk bayraktar'ı görmüştük. iyi denebilecek oyunculuklar, masumiyette yerini aşmış oyunculuklara bırakıyor. güven kıraç, haluk bilginer ve derya alabora filmin manidar hikayesini daha büyütüyorlar. film vites büyütüyor üstatların elinde.
eşkıya'yla, her şey çok güzel olacak'la 90'larda gişe de yapan türk sinemasının kabuk değişiminin en iyi meyvesi bu filmdir!emeği geçenlere teşekkürü borç bilirim bu başyapıta dair. 10 üzerinden 10! yıldızlı pekiyi.:)
edit:de sica'nın bisiklet hırsızları 'na çektiğim muameleyi puan kırmayarak aynen masumiyet'e de uyguladım. demirkubuz'a teşekkür mahiyetinde!