Büyük bir orhan pamuk hayranı olarak diyebilirim ki yer yer hafif sıkabilen bir kitaptır. Güzel kısımlarda da karanlık bir duygu durumu hakimdir. Ama her bir harfine değer tabiki bil hassa başları mükemmel.
Bu müzeye giden insanları anlayamıyorum.Hayır orda sergilenen eşyalar sanki gerçek mi? Hayır.E ben o zaman romanda okuduğum kadının eşyalarını -gerçek olmayan eşyalarını- görüp onlara dokunsam ne olacak? A bak ben böyle hayal etmiştim deyip orhan pamukla hayal gücümü mü kıyaslayacağım?Benim tavsiyem ona para vereceğinize aynı paraya müze kartı çıkarttırıp ayasofya'ya topkapıya sultanahmetteki Türk -islam tarihi müzesini filan gezin.
Okurken kendinizi çok sevilen biri gibi hissettiren (genelde kadınlarda görülür), eğer er kişiyseniz ise biri varmış da çok çok çok seviyormuş gibi hissettiren kitaptır. Tabii ki bu ifadelerin yetersiz kalacağını ekleyelim. Türkiye'nin cumhuriyetle yeni yeni sevişmelerini, laiklik ve Osmanlı mirasının hafif sürtüşmelerini de kitapta bulabilirsiniz.Sizin olmamasına rağmen sırf seviyorsunuz diye bir kadının evine 7 yıl boyunca gidip gelmenin, içtiği izmaritleri biriktirmenin, askeri darbenin kara bir bulut gibi çöktüğü memlekette bu kara bulutu bile sevdiceğinizle olan ilişkinize göre yorumlamanın ne demek olduğunu her satırında bulabileceğiniz bir 'Müze'dir bu kitap. Ayrıca, kitapta anlatılan her nesneyi canlı kanlı görebileceğiniz,yaşayabileceğiniz bir Müzesi olan tek kitaptır.Çoğu okuyucunun düşündüğü üzere böylesine bir duygu yaşanılmadan yazılamaz ve kitaptaki baş kahraman aslında kitabın yazarı olan Orhan Pamuktur.Baş kahramanıyla olan benzerlikleri de bu iddayı destekler niteliktedir. Orhan Pamuk ön yargısını kırabilecek ve akabininde de Cevdet Bey ve Oğulları gibi müstesna bir kitabı okumaya ön hazırlık yapmanızı bununla kalmayıp artık eskisi gibi sevmemenizi daha yoğun hissetmenizi sağlar. Asıl olanın sevgili değil sevmenin kendisi olduğunu,kitabın başlangıç cümlesi 'Hayatımın en mutlu anıymış,bilmiyordum' ve son cümlesi 'Herkes bilsin ben çok mutlu bir hayat yaşadım' ile kanıtlar.Bağımlılık yapar, her yaş grubuna farklı etki eder bir kere okuduktan sonra 9.'ya kadar giden bile görülmüştür.
üniversite 1. sınıftayım. yanıma bir kız oturdu. masanın üzerine de masumiyet müzesi'ni koydu. Derste bir ara kitabı elime aldim ve 1. bölümü okumaya başladım: "Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum. Bilseydim, bu mutluluğu koruyabilir, he şey de bambaşka gelişebilir miydi?" diye başlıyordu kitap. Ben bu başlangıcı o denli beğenmiştim ki hemen bir kağıda yazdım. Sonra da bu yazıyı tam 4 yıl cüzdanımda sakladım. Evet arkadaşlar tam 4 yıl. Üniversite son sınıfta ben bu kitabı aldım ve okumaya başladım. Okudukça daha da çok bağlandım kitaba. Kitabın pek çok yerinde kendimi bulmuştum çünkü. Füsun ile kendimi özdeşleştirmiştim sanırım. Annemin adının nesibe oluşu ve kitabı okuduğum günlerde 40 yaşında bir erkek arkadaşımın olması da bu bütünleşmeyi arttıran etmenlerdi sanırım.
Eşyalara anlam yükleme ve "biriktirici" kimliğine bürünmem bu kitabı okuduktan sonra oldu. erkek arkadaşımın almış olduğu çikolata kaplarına, sakızlara filan tarih atıp saklamaya başladım. Sonra yaz tatili geldi ben mezun oldum ve o şehirden gittim. Bir aşk defteri de böylece kapanmış oldu. Çikolata kapları filan hala durur. Garanti olsun diye fotoğraflarını da çekmişim bunu da birkaç ay önce eski fotoğraflara bakarken fark ettim. O erkek arkadaşıma bu kitaptan bir tane daha alıp hediye etmiştim. aylar sonra arayıp, her cümlede beni hatırladığını filan söylemişti. Sonra ben birine vuruldum. Sağlam da bir darbe yedim de orası ayrı. Ona da bu kitaptan hediye etmiştim. Entrymi okuyan diyebilir "bu ne lan herkese aynı hediye..." yok öyle değil işte. Hislerimi ve çaresizliğimi ve takıntılarımı ve saplantılı aşkımı en iyi ifade edecek kitabın bu olduğuna inanmıştım. Okudu mu bilmiyorum.
Dün kitabı elime aldım ve altını çizmiş olduğum yerleri tekrardan okudum. Sonunda yine ağladım. Belki Füsun ve Kemal'in durumuna, belki de Kemal gibi saplantılı bir aşka sahip olduğum için kendime... Entrymin sonunda şunu da belirtmek istiyorum ki; kendimi hem Kemal hem de Füsun ile özdeşleştirmişim ve bu kitap benim için bu yüzden bu kadar anlamlı...
başlarım böyle aşkın ızdırabına dedirten kitaptır.
yemin ediyorum kitaptaki karakter kadar okurken bende zulm çektim. nası psikopatça bir kitap bu. okurken sürekli bıçak darbeleriyle kahrolan beyninize finali ile direk excalibur u saplıyor.
bitiremediğim.
sevgilimindi kitap. ayrılınca her şeyini verdim. ortasındaydım kitabın da. verdim gitti. ama içimde kaldı. bu kitabı bir gün bitireceğim.
her ne kadar kitabını okuyup gitmeniz gereken bir müze olsa da okumadan gittiğiniz takdirde de yetmişli seksenli yıllara ait eşyaları görebileceğiniz orhan pamuk müzesi. tabii kitabı okuyup o söndürülen sigaraları sıra sıra görmeniz çok farklı bir duygudur. müze-kitap fikrinin orjinalliğine hak vereceksiniz.
aşkı aşkla anlatan müthiş bir kitap, her sayfa da gerçek aşkı, ümitsizliği, çaresizliği bulacak okuyucu ama çook sevecek çok, imkansızlığını aşkın. okuyun, okutturun, saklayın, hediye edin ve sevin.
Okuduğum kitaplardan bambaşka bir yere sahiptir. Her insan okuyup, müzesini görmeli. Bunun yanı sıra erkeklerin Kemal beyden öğrenmesi gereken çok şey var. Fakat gel gelelim ki biz kızlar da bir Füsun değiliz.
cihangir'de bulunan müze. yakın tarihimize ait gündelik yaşamdan nesneleri barındıran 3 katlı bir müzedir.
öğrenciler için girişi 10 tl, tam 15 tl.
içeride fotoğraf çekmek yasak. bir duvarında boydan boya duvara tek tek iğnelenmiş, 70'lerde içilmiş sigaraların izmaritleri bulunuyor. her izmaritin altında hangi acıya, sevince, mutluluğa veya tarihi bir olaya eşlik edildiği el yazısıyla yazılmış.
birçok obje, nesne tanıdık. kitabı okumadan da gidilip gezilebilir bir müze -ki ben öyle yaptım-.
edit: bilgi içerikli bir entry neden eksi alır anlayan beri gelsin.
--spoiler--
"bana yalan söylemeni isterdim aslında. çünkü insan ancak kaybetmekten çok korktuğu bir şey için yalan söyler."
--spoiler--
koskoca kitaptan altını çizdiğim tek cümle buydu.
ama hikaye mükemmeldi. kendimi o yıllarda istanbulda yaşayan fabrika sahibi bir züppe gibi hissetmeme sebep olmuştur. ayrıca yaşlılık düşmüştür aklıma, düşünsenize onca güzel duygular, onca görmüşlük ve sonrasında yaşlı ve yalnız olmak. çok zor gerçekten.
kemal'in annesinden geliyor: "kadınla erkeğin yan yana gelemediği, birbirleriyle görüşüp konuşamadığı memlekette aşk olmaz, neden biliyor musun? çünkü erkekler uygun bir kadın görür görmez, iyi-kötü, güzel-çirkin, hiç bakmaz, haftalardır aç kalmış hayvanlar gibi üzerine atlarlar. hepsinin alışkanlığı budur. sonra da bunu aşk zannederler. böyle bir yerde aşk olur mu?''