"Zeki Demirkubuz'un yüksek gözlem gücünü en iyi yansıtan filmlerinden Masumiyet, iç içe geçmiş birçok kişisel öyküyü anlatıyor: Kesişen üç hayat; hapiste geçirilen gençlikten sonra dışarıda yaşama korkusundan işi hapiste kalmak için dilekçe vermeye kadar vardıran Yusuf; gençlik aşkı Zagor'un peşinden onlarca hapishane ve şehir gezen, yaşamak ve beraberindekileri yaşatmak için pavyonlarda "ses sanatçılığı" ve "orospuluk" yapan Uğur Hanım ve Uğur'a olan aşkından karısını, malı mülkü ve tüm hayatını bırakıp onunla diyar diyar gezen Bekir.."
*
bir zeki demirkubuz klasiği..
sahneler çok yavaş ilerliyor..
bi süpürgenin bile iki sahnede görünmesi sonucu izleyici bu bi metafor mu diye düşüncelere dalıyor..
ama yönetmenin cevabı çok net: "yoo sadece rastlantı" hanekevari, birden filme giren intihar, cinayet gibi öğeler göze çarpıyor..
öyle çılgın kamera oyunları, dijital efektler, komik olma çabaları olmayan, insanı düşüncelere gark eden, ruhsal çözümlemelerle dolu izlenesi demirkubuz filmi. kara üçlemenin uzantısı.
son karede ise samuel beckett'in ünlü sözü perdeye yansıyor:
"hep denedin hep yanıldın, gene dene gene yanıl, daha iyi yanıl"..
haluk bilginer'in oyunculuğıu yiyip bitirdiği, güven kıraç ile derya alabora arasındaki muhteşem diyalog ile zihinlerden çıkmayan çıkamayan türk filmidir.
aşk'la ilgili bir filmdir bu. sahte orgazmlarına beden arayan sülüklerin izleyemeyeceği, izlese dahi hiçbir bok anlayamayacağı, anlayamadıkları için entelektüel sohbetlerine meze yapıp hazmedemeyecekleri bir filmdir.
bile bile acı çekebilmeyi göze almakla ilgilidr bu film. biraz, sadistlikle ilgili. biraz da alna dayalı namlunun üzerine yürümekle. karlı dağlar geçerken karşıdan, diz üstü eteğini hayal etmektir, o yosmanın.
gram gram, buram buram yanmakla ilgili bir filmdir bu. delikanlılığın rajonla değil, bir orospuya aşık olup, o'nun mutluluğu için hayatını hibe edebilmeyle ölçüldüğü bir filmdir bu. ucuz hotel odalarında, otogar lokantalarında, şehirlerarası tren yolculuklarında, gönüllü olarak mahkumiyet çekmeyi istemekle bir filmdir bu.
bir sinema filminde tutku nasıl anlatılırın cevabıdır bu film. bekir ile yusuf'un kır sahnesindeki dialogu türk sinema tarihinin en iyi sahnelerinden biridir, kapılıp gitmelerin, vazgeçememelerinin bir hayattan çok daha değerli olabileceğini ve sürekli deneyip yenilmeninde başarmak kadar anlamlı olduğunu anlatır bize demirkubuz.
haluk bilginer'in canlandırdığı bekir karakterinin intihar etmesiyle sona eren* ve filmin geri kalanını takip etmeyi gereksiz kılan, haluk bilginer'le muhteşem, haluk bilginer'siz yavan kalan film. haluk bilginer'in oyunculuk kariyerindeki en büyük çıkışlardan biri.
"bir sabah dükkana geldim, baktım bu oturuyor. önce tanıyamadım. anlayınca içim cız etti. cız etti de ne? torna vida yemiş gibi oldum. çökmüş, zayıflamış, bembeyaz bir surat... ama bu sefer başka güzel orospu. oranın şarkıları gibi. kalktı böyle, dimdik konuşmaya başladı. dedi para lazım, çok para."
bir başyapıt.
tüm sinema kurallarına karşın haluk bilginerin 7 dakikalık mükemmel monoloğu izlenmeye değerdir. filmin tamamı izlenmeden belki bir şey ifade etmez ama yinede isteyen için:
zeki demirkubuz'un yüz akı filmidir. karakterlerin her biri muazzam birer oyunculuk sergilemektedirler. ama en büyük övgü, şüphesi haluk bilginer'e olmalıdır. insanı kendine hayran bırakan bir performans sergilemiştir bu filmde.
masumiyet, aynı zamanda, şu sıralar vizyonda olan bir diğer zeki demirkubuz filmi kader'in devamı niteliğindedir. masumiyet'te anlatılan senaryonun öncesi kader filmini oluşturmuştur.
karakterlerin gerçeğin ta kendisini oynadıkları muhteşem eser. izlerken gerçekler ve çaresizlik o kadar yalın bir şekilde insanın yüzüne vuruyor ki, insan o dünyaya kendisinin de hapsolduğunu düşünmeye başlıyor. *
artık başka bir film izlemek istemiyorum dedirtmiş film. bundan daha fazla tatmin duygusunu veren bir tek şey daha yaşadım. o da kinyas ve kayra'yı okumak oldu. kitap bittiğin de de,masumiyet'in kapanış jeneriği girdiğinde de ağzımdan bilinçdışı olarak aynı cümle çıktı; ben şimdi ne bok yicem.
masumiyet masum mudur?
her zaman cevap sayısından en az bir fazladır soru sayısı. işte bu düşüncenin ışığı altında, masumiyetin anlamını bilen şeylerin, o anda onu yitirdikleri yani bildikleri anda bilgi olmayan oluşu kaybettikleri açıktır.
buradan çıkabilecek tek bir sonuç olabilir.
tıpkı yağmurlu bir sonbahar öğleden sonrasında denize bakma isteğinin, yanınızdaki kadını aşarak kollarınızı sonsuz ağırlaştırması gibi...
çok yavaş bir tempo içerisinde ve aynı sıradan sahneler ile devam ediyor görünen, oyuncularının sözlerden ve devinimlerden öte yüzleri ve bakışları ile de harika götürdükleri, aşkın binbir yüzü olduğunu anlatan güzel bir film.
çok sonraları fark edecektik iyilik temizlik bile göreceli olacaktı. o kadar hızlı kirlenecektik ki masumiyet fotograflarda eskiyip solacaktı. *
insan olduğumuzdan mıdır bilinmez sahip olamıyoruz bir türlü,bulduğumuzu düşündüğümüzde çoktan kaybetmiş oluyoruz farkında olmadan.
(bkz: kayıp)