masonluğun başlama hikayesi tapınak şovalyeleri'nin tarihteki durumlarıyla bağlantılıdır. tapınak şovalyeleri, orta çağ'da kilisenin gözetimi altında küçük yaştan itibaren yetiştirilen, ağır zırh giyiyen keşiş-şovalyelerdir. bunlar zamanında papalığın askerleri olarak anılmış ve papalığın buyruğunda hareket etmişlerdir.. papalığın 10. yy'da kudüs'e fetih için gönderdiği bu şovalyeler kudüs'e girdiklerinde hz.isa'nın el yazması olduğu söylenen bir perşomen bulurlar. papalık ve şovalyeler arasında bu kağıt yüzünden büyük fikir ayrılıkları doğmaya başlar.
kağıtta yazılanlar özetle : " tanrının sadece kilisede olmadığı ve tanrının her yerde olduğudur. bahçeler, evler, insanlar herşey tanrınındır ve her yerde ibadet edilebilir. "şeklinde ifadeler bulunur.elbette daha ruhani bir şekilde yazılmış bir perşomendir bulunan. bunu bazıları kutsal kase olarak adlandırır ki bunun masonluk konusuyla alakası yoktur (bir ihtimal perşomenin yerine simgesel olarak bu adı kullanmış olabilirler). herşey bu perşomende yazılan açıklama yüzünden gelişir. bu perşomende yazılanlar kilisenin halka dayattğı hristiyanlık kavramı ile uzaktan yakından alakası yoktur. çünkü perşomende yazılanlar kısaca ve açıkça şunu gösterir: insanların tanrıdan af dilemek için din adamlarına ihtiyaçları yoktur. ibadet için bir kiliseye ihtiyaç yoktur ve din adamları kişileri dinden çıkarmakla mükellef olamazlar.
bunun üzerine papalık ilk olarak çıkan bu perşomeni tapınak şovalyeleri'nden ister. şovalyeler papalık'ın siyasi duruşunu iyi bildiklerinden dolayı papalık'a sadece bir kopyasını gönderirler.kopyayı alan papalık ise tapınak şovalyeri'nin başlarını getirenlerin ödülleneceğini ilan edip, onları kafir olmakla suçlar ve onları hristiyanlık'tan aforoz eder.
bunun üzerine tüm tapınak şovalyeleri anakaradan koparak iskoçya' ya göç ederler ve burda örgütlenmeye başlayıp papalık'ın nüfuzunun yüksek olduğu ülkeleri tehdit etmeye başlarlar. bu özellikle ingilizler'e karşıdır. fakat bu çekişmeye tarih kayıtlarında hiç bir yerde rastlanamaz. çünkü tapınak şovalyeleri'nin sadece dinsizlerle çarpışacaklarına dair yeminleri vardır. (bannockburn savaşı-24 haziran 1314) bu şovalyeler o dönemin en kaliteli savaşçıları olarak düşünülür. iskoçyalı tarihçilerinin anlattıklarına göre bir tapınak şovalyesinin kalitesi 3 ingiliz süvarisine eşdeğerdir. michael baigent ve richard leigh adlı araştırmacıların yaptığı araştırmalara göre bannockburn savaşı'ndan önce her ne kadar iskoçya' da tapınak şovelyelerinin güçleri bulunsa da bu savaştan sonra bu ülkede oldukça nüfuz kazanmaya başlamışlar ve ordan ingiltere'ye ordan almanya ve italya'ya kadar gizli faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. 14.yy iskoçya tarihi'nde kaynaklarda asla belirtilmeyen gizli bir gücün yardımıyla iskoçya ingilizler'e bir çok sürpriz sayılabilecek savaş kazanmıştır.kaynaklarda her zaman yardım eden bir gücün varlığından bahsedilmiştir fakat bu yardımcı gücün kimler olduğuna dair bilgi hiç bir zaman verilmemiştir.bannockburn'a yakın bir yerleşim biriminde bulunan bir mezarlıkta ki tapınak şovalye'si mezarlarının üzerindeki tarihler bu yardımcı gücün açıkça kim olduklarına işarettir aslında..
papalık'ın tapınak şovalyeleri'ni aforoz etmesinden sonra tarih üzerinde yaptıkları hiç bir eylem izlenememiş ya da katıldıkları hiç bir savaşlarda adları geçmemiştir.günümüzün getirdikleriyle daha modernize olmuşlar ve mason olarak adlandırılmışlardır
dikkat edildiği zaman masonluğun ve protestanlığın çıkış noktaları hemen hemen aynıdır.masonların (tapınak şovalyeleri'nin) katolik klisesinden çıkış sebepleri bulunan bir perşomende yazanlardır.perşomen'de yazılanlara inanan şovalyeler aforoz edilmeleriyle önce iskoçya ve ingiltere'de teşkilatlanmaya gitmişler ve daha sonra tüm avrupa'ya teşkilatlanmalarını çok iyi bir şekilde yaymışlar ve organize olmada oldukça başarılı olmuşlardır.protestanlar'ı katolik kilisesinden ayıran özelliklerin birçoğu masonlar'ın inançları ve buldukları perşomenlerde vardır.ayrıca katolik kilisesinden ayrılan ülkelerin o zaman ki durumlarına bakıldığında (ki özellikle avusturya) bu ülkelerde ki masonik teşkilatlanmanın çok ileri düzeyde olduğu görülür.kaldı ki tam olarak bilinmese de avusturya kralları'nın da bu teşkilatın içinde olduğu söylentileri vardır. luther'in çıkardığı bu kilise karşıtı ayaklanma aslında tamamıyla planlı ve programlı bir şekilde gerçekleştirilmiş bir ayaklanmadır.az önce bahsedilen avusturya krallığı ve sakson düklüğü'nün luther'e sahip çıkması bu devrimin daha çok mason kaynaklı olduğunu gösterir.kaldı ki bu teşkilatlanmanın üst düzeyde olduğu ülkeler bu anlayış devriminin hemen ardından katolik kilisesinden bağımsız olduklarını ilan edip kendi kiliselerini açmış veya protestan tapınaklarına bağlanmışlardır.
teşkilatlanmanın yayıldığı ülkelerin liderlerinin bu teşkilatlanmanın içine girmeleri katolik ülkeleri bile papalık'ın etkisi altından kurtarmış ve görüş farklılıkları doğurmuştur.avrupa'da çıkan farklı sesler dinlenmeye başlanmış, papalık'ın kiliseye bağlılık inancı, aforoz, engizisyon, endüljans, tanrı yerine papazın affetmesi gibi konular bu kiliselerde reddedilmiştir.böylece tapınak şovalyeleri'nin ve onlardan sonra gelen torunları masonlar'ın istedikleri din anlayışı ve kilise, kendileri tarafından çıkarılan bir anlayış ve din devriminden sonra herkes tarafından kabul edilmiştir.dönemin koyu bir katoliği sayılabilecek italya bile papalık'ın topraklarına el koymuş, burayı 3-4 kilometrekare kadar bir yere sıkıştırmıştır.masonlar'ın gerçekleştirdiği bu dinsel devrim ile körelmiş ve uykudaki avrupa halkları uyanmış bilimsel,sanatsal ve siyasal anlamda bir çok yenilikler yapılmıştır.avrupa'da ki krallık anlayışı değişmiş ve kralın yetkileride zaman içerisinde kısıtlanmıştır.yukarıda adı geçen 1314 yılında yapılan bannockburn savaşı'nda tapınak şovalyelerinin yardımıyla başa geçirilen kral robert de bruce'un altına mühürünü koyduğu ve kiminle yaptığı belli olmayan bir anlaşmada ki metindeki krallık anlayışıyla avrupa'da değişmiş olan krallık anlayışı birbirinin aynıdır:
"tanrının takdiri,krallığın yasaları ve geleneklerine göre veraset sahibi olduğu için....ve zamanı geldiği için ve yasal onay ve "halkın rızası" ile onu kralımız ve prensimiz yaptık.kendisine,hem kendi hakkı ve hem kendi rızasıyla,halkın özgürlüklerini savunup,güvenliğini sağlayacak kişi olduğundan,herşeyde bağlı kalmaya zorunluyuz.ama herşeye rağmen eğer bu prens,şimdiye kadar asilce takip ettiği ilkeleri terkedip,halkımızın ve krallığımızın,ingiliz kralının ya da halkının boyunduruğuna girmesi rızası gösterirse,hem kendi hem de bizim haklarımızı bozan kişi olarak,kendisini derhal düşmanımız olarak görüp azledeceğiz ve özgürlüklerimizi savunacak başka birisini kral yapacağız"
o zamanki şartlara göre robert de bruce yukarıda geçen metni kabul etmesiyle asla bir kral sayılamaz.daha çok ülkenin başında sorumluluklarını yerine getirmeye çalışan bir muhafız gibidir.bu aynen aydınlanma çağının getirdiği krallık anlayışı gibidir.zaman geçtikçe ülkelerde krallık anlayışı gittikçe erimeye başlar...
bunun üzerine şu rahatlıkla söylenebilir ki avrupa'da bilimsel,siyasal,dini ve coğrafik önemli değişiklikler masonların ve tapınak şovalyelerin geliştirdikleri politikalarla gerçekleştirilmiştir.bu geri kalmış avrupa'nın gelişmesine, dinsel handikaplardan sıyrılmasına yardımcı olmuş ve doğu dünyasının sömürülmesi ayrıca daha zayıf düşmesine yardımcı olmuştur.tabi günümüzde onlar hakkında akla en çok gelen soru ise şudur.günümüzde gerçekleşen savaşlarda,terör eylemlerinde ve dünya siyasetinde bu locaların yeri nedir...