masonluk tarihi

entry3 galeri0
    1.
  1. Masonluğun kökenlerini, Masonluk tarihinden elde ettiğimiz belgelerden çıkarıyoruz. Bu belgeler Pitagora kadar dayandırılıyor. Pitagorun Kroton Okulu dağıldıktan sonra, öğrencileri Orta Doğu ve Avrupada, bilhassa Romada çok sayıda Pitagor okulları kurdular. Kollegia adı verilen ve içinden Yeni-Pitagorculuğun çıktığı bu okullar yetiştirdikleri sanat üstadı mimarlar sayesinde Romada saraylar, mabetler, binalar inşa ederek sanat harikaları yaratmışlar ve bilhassa Sezar ve Romanın ilk imparatorlarının koruyuculuğu altında gelişerek, gerek okul, gerekse üye sayısı itibarı ile kısa sürede gelişmişlerdir. 476 yılında, Roma imparatorluğunun yıkılışından sonra ortaya çıkan kaos içinde Kollegia üyesi inşaatçılar yaşamlarını sürdürebilmek için tüm Avrupa'ya dağıldılar ve çeşitli ülkelerin şantiyelerinde iş bulabildiler. Mimari bilgileri ve Pitagorun ezoterik görüşlerinden öğrendikleri Allaha iman, ahlaklı olma, karşısındakine sevgi ve saygı ile yaklaşma gibi özellikleriyle, Orta Çağda bugün herkesin hayranlıkla seyrettiği Gotik sanatın kiliselerini, saraylarını, şatolarını inşa ettiler. Halk bu kişilere inşaatçı anlamına gelen Mason adını vermiştir.

    Masonları göç ettikleri ülkelerde örgütlenmeye iki faktör zorlamıştır.

    Birincisi; Masonlar çalıştıkları şantiyelerin değişmesine bağlı olarak sık sık yer değiştirmek zorundaydılar. Bu nedenle birbirlerini tanımak için özel işaretler gerekli olmuş ve bunlar nesilden nesile taşınmıştır.

    ikincisi; şantiyelerde çalışanların tümü Mason değildi. Bu nedenle, diğer işçiler arasında örgütlenebilmek için şantiyelerde gruplar oluşturmak zorunda kalmışlardır. Başka bir deyişle Masonları şartlar zorlamamış olsa bir kuruluş haline gelemeyeceklerdi. Kısaca, Roma imparatorluğunun yıkılışından sonra çeşitli ülkelere göç etmek zorunda kalan sanatkarlar, gittikleri yörelerde bir araya gelmeye çalışmışlar ve 11. ve 12. Yüzyıllardan itibaren el emekçilerinin bir araya toplandığı Kardeşlikler adı altında özgür topluluklar kurmuşlardır. Bunlar zamanla gereksinmeler sonucu birbirlerini koruyan ve yardım eden Kardeşlik toplulukları durumuna geldiler ve birbirlerine kenetlenmenin gücünü arttırıcı kurallar geliştirerek gerçek profesyonel gruplar oluşturmayı başarabildiler.

    Free-Mason (Hür-Mason) sözcüğüyle ilk defa 1376 yılında, sanatkâr, kaliteli (yetenekli) inşaatçı anlamında karşılaşılıyor. Ham taşı yontma becerisi olan anlamı doğru gibi görülüyor. Bunun yanında operatif (el sanatkârı) masonlar krallardan aldıkları yetkiyle tüm Avrupa da pasaportsuz dolaşabilirlerdi. Sahip oldukları bu özgürlük anlamı da teknik anlam üzerine eklenmiş bulunuyor. Bunların yanında Masonlar bir sanat eserinin inşasını kabul ederken, inşaatın yeri ve biçimine kendi özgür iradeleriyle karar vermeyi şart koşarlardı.

    Mason örgütünün varlığını ilk defa 1350 yılında Kral III. Edwarda atfedilen bir genelgeden öğreniyoruz. Masonların hep birlikte en önemli davranışları, altını çizerek söyleyebileceğimiz Allaha olan imanlarıydı. Ayrıca, bulundukları ülkenin Krallarına ve Bölgesel yöneticilere de hep sadık kalmışlardır. Diğer masonlara kardeş gibi davranmışlar ve ahlak kurallarına uymaya büyük özen göstermişlerdir.

    Profesyonel Operatif Masonluğun yüzyılların getirdiği deneyimler sonucu oluşturduğu dayanışma, ahlaklı olma ve ağırbaşlı davranma kuralları 18. Yüzyılda Spekülatif Masonluk kurulurken çok uygun görülmüş ve bu kurallar operatiflerin eski yazılı belgelerinden ayıklanarak Masonluğun düzenini oluşturmak için hazırlanan Anayasada Eski Yükümlülükler ve Landmarklar halinde kodlanmıştır. Yani düşünsel Masonluğun yönetimsel gelenek ve düzeni büyük ölçüde operatif masonluktan aktarılmıştır.

    Ancak günümüz Spekülatif (düşünsel) Masonluğunun kuruluşundaki en önemli faktör, Hür ve Kabul edilmiş adı altında, özgür düşünceli ve doğru davranan ahlaklı kişilerin Operatif Mason localarına kabul edilmesidir.

    Sözcüğün kökeni, sanatkar olmayan kişinin Operatif Masonluğa kabulü anlamınadır ve başlangıç tarihi saptanamasa da, çok eski tarihlerden beri Operatif Mason localarına sanatkar olmayanların kabul edildiği biliniyor. Örneğin 1459 da Ratisbonne bildirgesi adıyla yayınlanmış genelgede; Masonluğa saygı ve sevgi duyan ve kutsal hizmete katılmayı arzu eden sanatkar olmayan kişileri, aralarına kabul edeceklerinden, fakat bu kişilerin operatif çalışmalara katılamayacaklarından bahsediliyor.

    Kabul edilmenin başlangıcı iskoçyaya ve Kral V. Jamese (1513-1542) dayanıyor. Marie Stuartın babası olan bu Kral, iskoç ve italyanlardan oluşan bir Loca kurmuştu. 5. Jamesin torunu, VI. James 1603 de I. James ünvanıyla ingiltere Kralı oldu. Kral ingilterede mimari gelişime çok önem vermiş ünlü ve kültürlü kişilerle iletişim kurma gereğini duymuştur.

    ingilteredeki Devrimden sonra ise Masonlar çeşitli yörelere dağılmışlar ve buna bağlı olarak Localardaki spekülatif sayısı hızla artmaya başlamıştır.
    Kısaca Kabul Edilmişlik Spekülatif Masonluğun kökenidir ve 1717 yılında ilk Spekülatif Loca olan Londra Büyük Locasının kurulmasındaki en önemli faktör, ingilterede önceden kurulmuş olan düşünsel topluluk üyelerinin mason localarına girerek, buralarda etkinlik kazanmalarıdır. ingilteredeki bazı mason localarının 17. Yüzyılda meslekten olmayanları onur üyesi biçiminde kabul ettiği 1619 yılında London Masons Company (Londra Mason Birliği) nin Kabul Edilmişler için hazırladığı genelgede de açıkça görülüyor. Genelgeye göre, giriş ücretinin iki katını ödeyen spekülatifler localara adaylık için başvurabileceklerdi. ilk kabul edilen masonlardan Elhias Ashmole ve Dr. Robert Moray aynı zamanda British Royal Society (Britanya Kraliyet Akademisi) üyesiydiler. Bu dernek günümüzdeki TÜBiTAK gibi, devletin desteklediği ve koruyuculuğu altına aldığı bilimsel ve düşünsel bir kuruluştur.

    Spekülatif masonluk, Batı ülkelerinde Rönesans ve Reformdan sonra oluşan aydınlanma çağının, toplumda özümlenmesiyle, orta çağın dini baskısına karşı, akıl çağının nasıl yönlendirileceğini düşünenlerin toplumda giderek artmasının bir sonucudur. Örneğin; 1645 yılında yayımlanan Baconun Mutlular Adası kitabında, bugün kurmayı amaçladığımız insanlık mabedi anlatılır. Bu fikrin Baconla ortaya çıkmadığını, çok daha öncesinden, aydınlanma görüşünü savunanların zamanla, içinde Dekart ve Baconında bulunduğu Görünmeyen Kolej topluluğunu oluşturduklarını ve bunların bir bölümünün 1666 da ingiltere de, Kralın maddi ve manevi desteklediği, Royal Societyyi (Kraliyet Akademisi) kurdukları kesindir. Akademi üyelerinin büyük bölümü aşağıda söylediğim gibi, aynı zamanda Mason Localarına da üye idiler.

    Neden? Çünkü Masonik gelenek ve görenekler bir taraftan bilgi ve düşünceye saygıyı gerektiriyordu, öte yandan Masonik bir ilke olan Tesviye insanlık Mabedine etkin hizmetleri kolaylaştırıyordu. Locaları oluşturan, çok değişik yerlerden gelmiş çeşitli mevkideki kardeşlerle , tolerans ve söz özgürlüğü içinde konuşma, tartışma ve bu kişilerin çevresindekilere edindiği pozitif görüşleri anlatma ve uygulama olanağı doğuyordu. Soylular, yüksek düzey devlet adamları, din adamlarıyla, başka hiç bir kuruluşta beraber ve tesviyede eşit olma ayrıcalığı bulunamazdı. Ayrıca masonların bilgin kişilere olan saygısı ve geleneklerden gelen alçak gönüllülükleri, Kraliyet Akademisi üyelerinin Loca yönetimlerine geçirilmelerini sağlamış ve sonunda, kardeşlerin insanlık Mabedi inşası yolunda daha etkin, daha düzenli ve uyum içinde çalışma arzusu 1717 yılında ilk spekülatif Büyük Loca olan Londra Büyük Locasının kurulmasını sağlamıştır.

    1717 de kurulan spekülatif (düşünsel) Masonluk devrin aydınlanma görüşünün topluma yansıtılmasını amaç edinmişti. Bu durumda yapılacak ilk uygulamanın ise, birlikteliği güçlendirmek için operatiflerin geleneklerinden yararlanma, eski yükümlülükleri bir araya getirerek bir anayasa hazırlamaktı. Çünkü orta çağdan beri kurulmuş tüm örgütlenmeler yıkıldığı, dağıldığı halde, operatif masonluk; koyduğu yönetimsel kurallar, Allaha inanç ve bağlılık, gerekli erdemleri özümleterek oluşturduğu ağırbaşlı ve vakarlı kişilikli üyeleriyle varlığını sürdürebilmişti. Bu nedenle Oxford da Felsefe ve Deneysel Bilimler Profesörü olan Désagulier ve papaz olan Anderson operatiflerin eski yükümlülüklerini toplayıp, düzenleyerek oluşturdukları Anayasa ile düşünsel bir kardeşlik topluluğu kurabilmişlerdir. Bu kişiler önce ingiliz toplumuna, daha sonra da tüm dünyaya o zamana kadar görülmemiş bir felsefi prensip sunmuşlardır. Bu kişiler, devrin temel mistik metinlerine saygı göstererek çevrelerini etkilemişler, soyluları, burjuvaları, din adamlarını, bilim adamlarını, filozofları bir araya getirebilmeyi başarmışlardır. Hazırladıkları Anayasa kurallarıyla çeşitli güçleri tesviyede birleştirerek, örgüt içinde yerli yerlerine yerleştirebilmişlerdir.

    Ancak, çok çeşitli eğitim ve yörelerden gelenlerin oluşturduğu kuruluşun amacı doğrultusunda ilerleyebilmesi için, bu girişimlerin yeterli olamayacağı açıktı.

    Çünkü Masonluğun; amacı doğrultusunda üyelerine kulluktan çıkıp, asıl kimliği olan birey sıfatını kazandırmayı, yani insanı insan yapan ahlak ve erdem öğretiminin yanında, gerek bireysel, gerekse toplumsal bazlarda özgürlük ilkesinin öğretimini de üstlenmesi gerekiyordu.

    Çünkü; Masonluk en başta gelen kavram ve ilkesi olarak akıl ve bilime değişmez iki unsur olarak öncelik vermeli ve insanlığın yücelmesi için gerekli tüm erdemleri bu kapsamda vazgeçilmez kriterler kabul etmeliydi. Çünkü; Masonluğun doğrudan hedefi birey, dolaylı amacı toplum ve evrensel boyutta tüm insanlık olmalıydı. Ve Masonluk pratik olarak siyasetin dışında kalarak, fakat insan özgürlüğü ve onurunu hiçe sayan modellerin karşısında durarak, kişisel ahlak, toplumsal erdem ve evrensel kardeşlik sevgisi ilkelerine dayanan özgün bir karizmaya sahip olmalı ve bunu sürdürmeliydi. Ve; insanlığın mutluluğu için gereken fiziksel ve ruhsal olgular arasında sağlanacak uyumlu denge Masonluğun öğretisinin baş konusu olmalıydı.

    Çünkü Masonun kendini toplumda kabul ettirebilmesi için ağırbaşlı ve vakarlı olması, liderlik vasfı kazanması, bunun için de tüm felsefe, bilim ve dinlerin içeriklerini çok iyi özümlemesi gerekliydi.
    Çünkü Masonun insanlığın yücelmesi için yapacağı girişimlere gönülden inanması ve özverili bir biçimde, hiçbir şeyden yılmadan girişimlerde bulunması gerekiyordu.

    http://www.mason.org.tr
    1 ...
  2. 2.
  3. geçmişte günümüzdeki gibi bir aydın sınıf yoktu.
    hakim sınıf olarak sadece soylular, askerler ve din adamları vardı.
    ancak avrupada bilimin gelişmeye başlaması ve artan ekonomik refah yeni bir sınıfın doğmasına sebep oldu.
    hakim sınıfların diğer devletlerle rekabet edebilmeleri adına bu yeni sınıfa ihtiyaçları vardı ama bunlarla otoriteyi paylaşma niyetleri yoktu.
    bu yeni aydın sınıf da eski hakim sınıfları yozlaşmış olarak nitelendiriyor, geri kalan fakir halkı da öngörülemez, cahil ve düzenin adamı olarak görüyorlardı.
    bu noktada iki kesimin de imdadına eski ezoterik tarikatlar yetişti.
    yeni oluşan aydın sınıf bu sınırlı ve izole alanda takılacak kendi çalıp kendi oynayacak ama kimsenin bunlardan haberi olmayacak ve halk itaat etmeye devam edecekti.
    bu iş için en uygun tarikat/sosyal kulüp ise masonluktu.

    başlarda herkes bu durumdan memnundu. masonlar dini, entelektüel, bilimsel, ekonomik ve siyasi konuları kendi izole ortamlarında takip ediyor ve tartışıyorlardı.
    böylece hem kontrol altında tutulmuş oluyorlar hem de yeni ürettikleri zehirli(!) fikirleri halka bulaşmıyordu.

    ancak bu durum kısa süre içinde değişmeye başladı.
    masonlar giderek zenginleşiyor, yeni zenginler türüyor, bilimsel gelişmeler hız kazanıyordu.
    kısacası bilim ve ekonomi geliştikçe masonluk büyüyor, masonluk büyüdükçe de bilimsel gelişmeler artıyordu.

    bu mason dediğiniz adamlar aslında o günlerin okumuş etmiş entelektüel birikime sahip insanlarından başkası değildi.
    yani bugün hak arayıcısı, muhalif, devrimci vs. olarak övdüğümüz sevdiğimiz celal şengör gibi aydın insanlar muhtemelen mason.

    işte masonluk ve eski tip devletlerin çatışması bu noktada başladı.
    masonlar kendi izole ortamlarında hemen hemen her konuda sınırsız bir konuşma özgürlüğüne sahip olmuşlardı. artık din hakkında ki aykırı ve tehlikeli(!) fikirleri bu ortamlarda özgürce en ince detayına kadar konuşabiliyorlardı.
    çeşitli düşünce deneyleri, felsefik beyin fırtınaları ve bilimsel bilgi paylaşımlarının ardı arkası kesilmiyordu.
    bunların sonucu olarak ise dine ve mevcut devlet düzenine karşı bir tepki oluşmaya başladı.
    işte masonlar hakkındaki komplo teorilerinin kökleri buralara dayanır, tahmini olarak 1700 lerin sonralarıyla 1800'lerin başları gibi.
    masonlar dinin bir hoax olduğunu düşünüyor, mevcut devletleri ise hantal ve sadece soylulara hizmet eden yapılar olarak görüyorlardı.
    devlet ise bu zengin sınıfla baş edemez olmuştu çünkü içerisindeki soylu olmayan ama kritik noktalarda görevde bulunan neredeyse herkes masondu. bu insanları silip yerlerine yenisini koyamıyorlardı çünkü ellerinde okumuş etmiş insan envanteri çok kısıtlıydı zaten yeni getirecekleri de muhtemelen yine mason olacaktı.
    -mesela soyluların savaşmak için topa ihtiyaçları vardı ama top nasıl çalışır, top nasıl dökülür, iyi barut nasıl olur, topçu birlikler nasıl yönetilir, vs. vs. bunları bilmezlerdi, bilenlerin büyük kısmı ise masondu.-
    soyluların aklına bir fikir geldi(aslında yüzyıllardır yaptıkları şey). masonların üstüne dincileri salmak.
    böylece masonlar yok olmayacaktı ama masonluk kurumu bitecekti.
    işte soylular tarafından gaza getirilen bu dinci gruplar masonlar hakkında çeşitli komplo teorileri ve efsaneler üretmeye başladılar. böylece cahil halk bunları şeytan olarak görüyor ve ötekileştiriyordu. keçi kanı içmeler, şeytana tapmalar, çeşitli ayinler vs. kilisenin 1800lü yıllarda uydurduğu efsanelerden başka birşey değildi. bu sayede masonların siyasi güce ulaşamayacakları ve devletler için kullanışlı bir aparat olmaya devam edecekleri sanıldı.
    ancak bu çatışma ortamı, masonların mevcut düzenden iyice tiksinmesine sebep oldu ve kendi içlerinde bir konuda fikir birliğine vardılar. o konu ise yeni dünya düzeninin gerekliliği idi.
    bu komplocu tayfada sıkça karşılaştığınız yeni dünya düzeni lafının kökü buradan gelmektedir işte. yaklaşık 200 yıl kadar eski bir laf yani. o düzen çoktan gelmiş, yerine oturmuş hatta artık eskimeye bile başlamıştır.
    velhâsılıkelâm, masonluk elde ettiği bilgi birikimi sayesinde nüfus ve yetki sahibi olmamasına rağmen sahip olduğu entellektüel üstünlük sebebiyle dünyanın en güçlü kurumlarından biri haline geldi.
    hedefleri mevcut düzeni değiştirmekti ve başardılar.
    dünya üzerinde son 300 yılda kurulmuş/değiştirilmiş pek çok devlet yapısının kurucu kadrolarında masonların ezici bir çoğunlukta olduğu görülebilir.
    bu devletlere bazı örnekler;
    fransız cumhuriyeti, amerika birleşik devletleri, türkiye cumhuriyeti, liste daha uzar gider.
    bir anekdot, fransız ihtilalinin mottosuyla, masonluğun mottosu aynıdır: özgürlük, eşitlik, kardeşlik.
    0 ...
  4. 3.
  5. Muhtemelen dedem masondu. Muhtemelen yani bak iyi oku. Kimbilir ne zehirli sözler söylemişti. Bulgariada hiç akrabası yok nedense zaten ibranice soyadı seçmiş bak seeeennn.

    Haha inanmayın bana. Kandırdım.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük