küçücük ufacıkken büyükçe bir masanın altına koltuk minderlerini atıp orada yemek yiyen, orada oturan hatta orada uyuyan " meğersem burası benim evimmiş" diyen çocuktur.
bütün oyuncaklarını masanın altına yani yuvasına getirir, bir adet feneri ile aydınlattığı yuvasında müthiş bir haz yaşar. bilgisayar, playstation gibi eğlence araçlarının olmadığı zamanlarda, bu aletlerin verdiği hazdan çok daha fazlasını yaşardı o masadan bozma yuvasında. 2000'li yıllardan önce doğan her çocuğun en az bir kere yapyığı eylemdir bu. daha sonra annenin " çık oradan yavrum az hava al" diyerek yaptığı sabotajla bu yuva bozulurdu. ta ki tekrar yapılana kadar.
ileride özgürlüğüne olan düşkünlüğü dikkat çekecek çocuktur. orada kendine ait bir dünya kurmuş ve kendinden başka izinsiz kimsenin gelmesine izin vermeyecektir. saygılı olmak küçük dünyasının düzenini bozmamak ruhsal gelişimi açısından yararına olacaktır onun ve tüm aile bireylerinin. yoksa ortaya geçimsiz, güvensiz ve de saldırgan bir çocuk çıkabilir.
Yabancı filmlerdeki çocuklar gibi ağaç ev yapamayan çocuktur. Yine de idealist ruhunu kaybetmeyip, az malzemeyle çok şey yapabilen çocuktur. Ayrıca o çocuk benim, sensin, o... O çocuk biziz!
insana çocukluğunu özletir. komşu kızıyla ne güzel doktorculuk, evcilik oynardık o masanın altındaki yuvada. minderlerden de yatak yapardık. masanın örtüsüyle de evimizin içi görünmesin diye perde yapardık. ***