ortak ahlaki, dini yargılar, ve yasak törenler; insanların ortak paydada buluşabildikleri bir külliyata sahip olduğu gösterir. bunlar; ortak edebiyat; batıl inanç, atasözleri gibi kavramları ortaya çıkarırlar.
hindu bir anne çocuğunu, ufak tefek ayrıntılar dışında, iskoç ve iskandinavların peri masallarıına benzer şekilde eğlendirir, ve bu yolda sarfettikleri sözcükler, isveç ve kelt metaforik tamlamalarıyla paralellik arz eder.
hiç kuşkusuz, bu hikayeler; değişik yerlerde birbirinden bağımsız oluşmuştur ve ağızdan ağıza yayılmıştır.
şarkının sözleri çok klişe bir biçimde başlasa da adeta arapatı gibi açılmakta ve mazhar yine ustalığını konuşturmakta. müzikal olarak fuat müzik bilgisinin sınırlarında dolaşmış ama bunu öylesine basitmişçesine önümüze koymuş ki dinlerken hiç yorulmuyor insan. mükemmel vokal düzenlemesi ve yaylı kompozisyonları da bu 4 4'lük şarkının bonusları...
şarkının sözleri de şu şekilde:
ben her sabah uyandığımda,
her yeni doğan güne merhaba derim,
bakarım penceremden ne güzel dünya
henüz varmadı tren o son istasyona
dert bitmez gönül coşar,
biri bitse biri başlar ah zaman,
ne de çabuk geçer,
kim bilir nasıl biter masal
yalnızım şimdi suskunum,
daima sana tutukunum,
vurulmuşum bir aşkın kıyısında.
acıma ne olur bana,
her zaman aşk yolunda ,
ne çok şeyler gelir başımıza.
neler neler yaşandı senin uğrunda,
gönül nasıl yıprandı bu aşk yolunda,
bakarım penceremden ne güzel dünya,
henüz varmadı tren o son istasyona.
"Bana bir masal anlat baba
içinde denizler balıklar
Yağmurla kar olsun
Güneşle ay..."
şarkıdaki gibi; insan hep ister, hep diler; güzel şeyleri, hayalleri, korkusuzca nefes alıp verebildiği bir dünyayı... masalardaki gibi... ister ki başucunda masal okuyan babasını dinle dinleye uykuya dalıp hep o "cennette" yaşamayı...
masal bu ya; "bir varmış bir yokmuş ..." diye başlarsınız ve gönlünüzden ne geçerse bu masallarda bir bir gerçekleştiriverirsiniz: her şey olabilir bu masal dünyasında; bir anda dünyaya tepeden bakan bir deve ya da sihirli, sevimli küçük bir cüceye dönüşebilirsiniz. belki de külkedisi gibi hayatınıza dokunan sihirli bir değnekle bir anda çok mutlu prenses olursunuz. pencereden aşağı sarkıttığınız uzun saçlarınızla sevdiğinizle aranızdaki uzun masefaleri saçlarınızla kısaltırsınız bazen. ya da en güzeli; uyuyan güzel bir "pamuk prenses" ken beyaz atlı prensiniz öpücüğüyle güzel bir hayata açarsınız gözlerinizi, "gerçek "aşk" a (sadece masallarda varolan şey) ulaşırsınız.
ve her masal gibi sizin masalınız da mutlu sonla biter, geriye gökten düşen üç elmayı kimlere paylaştıracağınızın tasası kalır bir tek... onun dışında hayat toz pembedir; tatlı bir rüya: hayal ama bir o kadar gerçek, uzak ama bir nefes kadar da yakın..
ne yazıkki "gerçek hayat" denen masal her zaman mutlu sonla bitmez. bol bol gözyaşı, ayrılık ve kederle süslenmiş "gerçek hayat masalı" nda ne çıkarsız "yedi cüceler" vardır, ne bir öpücükle yakışıklı prense dönen kurbağalar, ne de hayatı cennet'e döndüren "sihirli sözler"... bu masalda olan tek gerçek; çıkarcı, kıskanç, kindar, kibirli, kötü kalpli "cadılar" dır. ne kadar gerçekçidir bu masallar, değil mi? zira hepimizin hayatında bu kötü kalpli cadılardan bolca vardır; hayatı masal tadında yaşayacağımıza ömrümüzü uğruna tükettiğimiz "kötü kalpli cadılar" (erkek/kadın; cadı cadıdır işte; farketmiyor ki).
-düşerken son bir kez yalana; benimsin benim yalansan yalanı severim elimde değil.
+ben yalan değilim ki masalım.
-sonu güzel bitecek bir masal
+hayır hiç bitmeyecek bir masal (palavra)
--spoiler--
Uyandırmak için bir masal anlatıyorum sana, dünyadaki bütün masalların aksine, bu uyanınca okunacak bir masal..bizim masalımız, dünyanın tüm masallarının tersine..
--spoiler--
yeni nesil masallarda özellikle türk edebiyatında ciddi bir eksiklik ve özensizlik var. yaratıcılıktan yoksun, sallapati, masal diye önümüze konan şeyler. oysa masal, insanı alıp başka bir dünyaya götüren ve ciddiyetli hayal gücü gerektiren bir çalışmadır.
gerçek şu ki masallar, ebeveynlerin çocuklarını bir an önce uyutup dolaba kaldırmak istemesiyle ortaya çıkmıştır.
ben sayılmam.
ben masalları kulaklarımın bir kısmını kapatarak dinlerdim. dinlemeyip de açıkta kalan yerlerini uydurduğum masallar hala aynı şiddette canımı sıkarlar.
yayınlanmamış kitapların yasaklandığı, muhalif gazetecilerin hapse atıldığı bir ülkenin bu durumuna sessiz kalmayan müzisyenlerimiz var, ne mutlu. redd grubunu ayakta alkışlatan bir klibe sahip şarkı diyelim o zaman.