evvel zaman içinde kalbur saman içinde
Develer top oynarken eski hamam içinde
Pireler berber iken dedeler tellal iken
Ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallarken
Anam düştü beşikten Babam düştü eşikten
Biri kaprı maşayı dolandım dört köşeyi
Ebe ebe nerede göt büyütür derede
Ebe bize sıçamaz arsada bulamaz...
gibi sözleriyle başlayan metin türü.
Hiç unutmam iki tane çocuk vardı. Bir de cadı. Çocuklar arkalarına mercimek döküyodu kuş yiyodu taş döküyolardı cadı dağıtıyodu filan...
emir albümünden bir cem adrian parçası. her kelimesi kendisine ait.
büyümüş çocuk masalı gibi bir şey bu. birkaç gece peş peşe yatmadan önce adrian'dan dinledikten sonra anlarsınız bunu. sonuçta çocukken de annelerimize aynı masalı yüzlerce okutturmuşuzdur. bunun biraz daha büyümüş bünyelere masalı. gri tonundan.
sözleri:
yollar
önümüzde yine sokaklar
kalabalık, gri kaldırımlar
insanlar
insanlar
yalnız ve umutlu
bitti
bitmez dediğimiz masallar
elimizde kalan yalanlar
ufalmış
incinmiş
oyunlar
elleri
sanki hep ellerimde
kalbi
kalbimde
ve gözlerinden akan yaş
sanki içimde
kırık bir cümle
hala içimde
yağmur
sesini duyunca sende
beklersin, pencerende
belki geri gelir diye
elinde yüzünde rüzgâr
oynatır hüznü içinde
bembeyaz kar
elleriyle
dokunur yorgun yüzüne
bitti
sevdiğin o şarkı şimdi
kaybolmuş bir çocuk sesi
unutulmuş gibi
bir kuşun kanadındadır aşk
şimdi
kayan bir yıldız gibi
ortasından deler
geceyi
çocukken, toz pembeyken her yer, anlatılandır. iyilerin kazandığı, kötülerinin sonunda cezasını çektiği düzenin bozulmadığı.
küçük çocuk benliğindeki tatlı anıdır masal, annenin fısıldadığı ninni gibi. çocuk büyür sonra, inanamaz olur masallara. gerçekler siyahla beyazın içindedir ve pembeliklere yer yoktur artık. "hayat bir masal değil!" der her genç. toz pembe dünya yoktur artık çünkü. ne prensler, ne iyi kalpli insanlar, ne aşklar, ne sevgiler masallardaki gibi değildir. romanlarda arar genç kafasındaki dünyayı. inanır... büyür genç, ne roman ne masal anlatır kafasındaki dünyayı, çok şey görmüştür, gerçek olamayacak. hayat ne masallara ne romanlara konu olamayacak kadar karmaşıktır. çözmüştür, bulmacaları seven yetişkin...
masal roman olur, roman bulmaca... bulmaca insan olur. gökten üç elma düşer... kapan kaçar...
şu an son kez bakıyorum kendi gözlerimden.
yakında değiştirecekler beni istemeden.
ben mi seçtimki bu oyunu, kurallarını seveyim?
bir zar atımı diyordu adam..
belki de önce onu dinlemeliyim..
zor; inan çok zor.
bu küçük ellerle dünyaya tutunmak,
çok zor.
gölgesi düşerse ruhuma benden önceki herşeyin,
perde açılmadan önce kendime gelmeliyim.
ben mi diktimki bu kostümü neden giyeyim?
hayat başladığı gibi biter.
belki de rolümü boşvermeliyim.
zor; inan çok zor.
bu küçük ellerle dünyaya tutunmak,
çok zor.
Not: Ayrıca klibindeki kavga sahnelerinde bildiğin old boy göndermesi var. Biraz amatör de olsa cesur klip. helal olsun. şarkı da güzel. e daha ne olsun.
yayınlanmamış kitapların yasaklandığı, muhalif gazetecilerin hapse atıldığı bir ülkenin bu durumuna sessiz kalmayan müzisyenlerimiz var, ne mutlu. redd grubunu ayakta alkışlatan bir klibe sahip şarkı diyelim o zaman.
gerçek şu ki masallar, ebeveynlerin çocuklarını bir an önce uyutup dolaba kaldırmak istemesiyle ortaya çıkmıştır.
ben sayılmam.
ben masalları kulaklarımın bir kısmını kapatarak dinlerdim. dinlemeyip de açıkta kalan yerlerini uydurduğum masallar hala aynı şiddette canımı sıkarlar.
yeni nesil masallarda özellikle türk edebiyatında ciddi bir eksiklik ve özensizlik var. yaratıcılıktan yoksun, sallapati, masal diye önümüze konan şeyler. oysa masal, insanı alıp başka bir dünyaya götüren ve ciddiyetli hayal gücü gerektiren bir çalışmadır.
--spoiler--
Uyandırmak için bir masal anlatıyorum sana, dünyadaki bütün masalların aksine, bu uyanınca okunacak bir masal..bizim masalımız, dünyanın tüm masallarının tersine..
--spoiler--
-düşerken son bir kez yalana; benimsin benim yalansan yalanı severim elimde değil.
+ben yalan değilim ki masalım.
-sonu güzel bitecek bir masal
+hayır hiç bitmeyecek bir masal (palavra)
"Bana bir masal anlat baba
içinde denizler balıklar
Yağmurla kar olsun
Güneşle ay..."
şarkıdaki gibi; insan hep ister, hep diler; güzel şeyleri, hayalleri, korkusuzca nefes alıp verebildiği bir dünyayı... masalardaki gibi... ister ki başucunda masal okuyan babasını dinle dinleye uykuya dalıp hep o "cennette" yaşamayı...
masal bu ya; "bir varmış bir yokmuş ..." diye başlarsınız ve gönlünüzden ne geçerse bu masallarda bir bir gerçekleştiriverirsiniz: her şey olabilir bu masal dünyasında; bir anda dünyaya tepeden bakan bir deve ya da sihirli, sevimli küçük bir cüceye dönüşebilirsiniz. belki de külkedisi gibi hayatınıza dokunan sihirli bir değnekle bir anda çok mutlu prenses olursunuz. pencereden aşağı sarkıttığınız uzun saçlarınızla sevdiğinizle aranızdaki uzun masefaleri saçlarınızla kısaltırsınız bazen. ya da en güzeli; uyuyan güzel bir "pamuk prenses" ken beyaz atlı prensiniz öpücüğüyle güzel bir hayata açarsınız gözlerinizi, "gerçek "aşk" a (sadece masallarda varolan şey) ulaşırsınız.
ve her masal gibi sizin masalınız da mutlu sonla biter, geriye gökten düşen üç elmayı kimlere paylaştıracağınızın tasası kalır bir tek... onun dışında hayat toz pembedir; tatlı bir rüya: hayal ama bir o kadar gerçek, uzak ama bir nefes kadar da yakın..
ne yazıkki "gerçek hayat" denen masal her zaman mutlu sonla bitmez. bol bol gözyaşı, ayrılık ve kederle süslenmiş "gerçek hayat masalı" nda ne çıkarsız "yedi cüceler" vardır, ne bir öpücükle yakışıklı prense dönen kurbağalar, ne de hayatı cennet'e döndüren "sihirli sözler"... bu masalda olan tek gerçek; çıkarcı, kıskanç, kindar, kibirli, kötü kalpli "cadılar" dır. ne kadar gerçekçidir bu masallar, değil mi? zira hepimizin hayatında bu kötü kalpli cadılardan bolca vardır; hayatı masal tadında yaşayacağımıza ömrümüzü uğruna tükettiğimiz "kötü kalpli cadılar" (erkek/kadın; cadı cadıdır işte; farketmiyor ki).