Atıldığımız bu hayatın fotoğrafını çok net çeken düşünür. Heidegger için insan hayata itilmiş, atılmıştır. Hatta Sartre "Varoluşçuluk nedir" isimli eserinde bu "Atılma" haline uzun uzun değinir.
"dil varlığın evidir" diyerek dil felsefesine yeni bir boyut kazandırmış, dili bir bilinç olgusu, yani bir bilgi sorunu olarak değil, varoluşsal bir olgu olarak incelemiş olan düşünür. Aynı zamanda hannah arendt'in sevgilisi olup, bu yüzden hem karısıyla hem de nazi yönetimiyle arası açılan filozof.
bütün filozofları bu adamın felsefesinden hareketle ele almak durumunda kalıyor insan. tam bir referans noktası. bu adamla çelişenleri gördüğünüzde, sözü geçen diğer filozofu kusurlu bulursunuz. benim hocalarım bu adamı biliyor ama bence anlamıyorlar.
Varolan neden vardır ve daha ziyade hiçlik değil sorusunun sahibi. ingilizceden çeviri gibi kulağı tırmalıyor. ingilizcesi şuna yakın: why is there something rather than nothing? Bak bu soruyu böyle okuduğumda anlayabiliyorum. Ama Türkçesi çok kötü. Something denildiğinde varolanın varlığı ile varolanlar birbirine karışmıyor bende. Cevabı üzerinde düşünmedim.
Bazen Rüyalarımı teşrif eden üstad-ı azam, filozof. Geçenlerde belgeselini 52455224. Defa izlerken yine o son sahnede gözlerim doldu. Ah, varlığının özü ulviyet ile belirlenmiş varolanım. Senden başkası huzur vermiyor. Özledim. iyi geceler.
Edebiyata çok farklı bir gözle bakan ulvi filozof. Ona göre edebiyat bir anlamda sanatın tüm dallarının kendisinden türediği ana formdur. Heidegger, dilin, somut haliyle varlığa ve düşünceye dair yetkin ifadeleri ortaya çıkaramayacağını, bu yetkinlikteki ifadelerin - parmenides, Herakleitos'ta olduğu gibi- poetik, techne olarak tezahür edebileceğini söyler. Kendisinin Hölderlin ve şiire karşı ilgisi, eski Yunan felsefesine (Sokrates öncesi) ve tragedyaya ilgisi buradan gelir.
Hakiki felsefenin socrates ile sonlandığını söylemiş bir filozof. Nietzsche da (niça diye okuyanlar var) socratesi felsefeyi sistematik hâle getirmekle suçluyor.
Socrates belki de yoktu; koca felsefeyi bu adamın üzerinden yürütmek... *
Ulvi mütefekkir, nuru ziya üstad-ı azam martin heidegger hazretleridir.
Ona göre hakiki haliyle felsefe Sokrates ile sonlanmıştır. Çünkü varlığa ilişkin soru felsefenin temel sorusudur. Varlığı unutan Sokrates sonrası felsefe, tüm yapılarını epistemoloji üzerine inşa etti.
Kendini anlaşılır kılmak,felsefenin katli olurdu sözünün sahibi yazar aman filozof.
Felsefenin ne olduğunu oldukça yumuşak çizgilerle anlatırsak; felsefenin bir şey hakkında bir şeyler söyleme derdi var değil mi? O şey artık her ne ise,onu ortaya koyar. Şimdi bu şey eğer "şöyle" bir şey ise, "şöyle" derim,onun doğası gereği. Şöyle'yi olabildiğince dolaylı anlatmaya çalışmak, onu anlaşılır kılmamak demek o şeyin olduğu şeyi anlatmamak olurdu. Yani, anlaşılır kılmama yönündeki çaba şeyin doğası yüzündense zaten anlaşılır kılınamaz olandır. Anlaşılır kılınabilen bir şeyse, onun ne olduğunu söylüyorsam da odur,zaten. Katillik durum yok martı.
Uyumadan önce iyi geceler dileklerimi sunduğum filozof. varlık ve zaman'dan birkaç sayfa okuyup bugün de konuştum seninle uykudan evvel. Baktığın yerde olmayı dilerdim. Bu gece yokluğunu Hölderlin'den bir kısım ile anıyorum. Sen seversin.
"Yok şimdi, beni yetiştiren, doyuran;
Yok şimdi o genç dünya,
'Bu, bir zamanlar yeri, göğü dolduran bağır,
Ölü ve cılız bir anızlık gibi;'
Ah! Bahar benim derdimi okuyor
Hâlâ eskisi gibi, şen, teselli edici bir türkü...
Ama yok artık hayatımın sabahı,
Kalbimin baharı soldu benim."