--spoiler--
martin eden için neden biraz üzülmeyeyim? martin eden bendim.mardin eden bir bireyci idi,bense bir sosyalist.işte bu nedenden ben yaşamaya devam ediyorum ve işte bu nedenden martin eden öldü. bu kitap bireyciliğe bir saldırıdır.martin eden başkalarının ihtiyaçlarının farkına varmayan aşırı bir bireycidir.hayalleri kaybolduğunda,uğrunda yaşayacağı hiçbir şey kalmaz.
edebi olarak çok iyi olmasa da gerek kurgusu ve hepsinden önemlisi jack london gibi bir adamın tutkusunu yansıtmasından dolayı bile bir solukta okunuveren bir romandır.
yatağımın başucunda hep durur.. hayata küfretme isteği geldiğinde, bir şeylerden bıktığımda, parasız kaldığımda, çok çalışmak zorunda kaldığımda... o kitap sığınağım olur.. bazen sadece kapağına bakmam bile yetebilir.. ama sık sık içini açar ve birkaç satır okurum.. beni çok ateşler.. hırs yapmamı sağlar.. özendirir.. seviyorum o kitabı..
Jack Londonın zenci karşıtı bir sosyalist olduğunu duyduğumda biraz üzülmüştüm işin gerçeği..
zengin ve tahsilli kız, fakir ama gururlu ve azimli oğlan... yazar olma sevdası... aşka inanma çabası... tutunabilmek arzusu... romanın ana çatısının, bu tarz bir klişeden destek alması, muazzamlığından hiçbirşey götüremez. birçok açıdan, söylenebilecek pek çok şeyi söylemiş süper bir kitap. en iyilerden. en hüzünlülerden hatta..
alper canıgüz'ün oğullar ve rencide ruhlar adlı romanının 5 yaşındaki fırlama kahramanı alper kamu; karakolda bir polisin gururunu ayaklar altına alarak yaptığı boktan bir davranıştan sonra iç sesiyle bir soru sorar. ve cevaplar:
"insan bu hallere düştükten sonra aynaya nasıl bakardı ki? yüz milyonlarca insan nasıl bakıyorsa öyle herhalde!"
ve,
tam olarak nerede okumuştum, nereden duymuştum hatırlamıyorum (vahşetin çağrısı'nın önsözünde olabilir), jack london mealen şöyle diyordu:
"..martin eden tanrıya inanmadığı için değil, insana inanmadığı için öldü."
...
işte bu yüzden gitti martin. aşağılık hallere düştükten sonra utanmadan sıkılmadan aynaya bakabilen insanlardan, gerçek aşktan ümidini kestiği için. martin eden'e kızabilir miyim? keşke gitmeseydi diyebilirim sadece. bu, neyi değiştirecekse?
her çağ kendi martin eden'ini yaratacak. "eden bulur" hikayesi de yalan. yanlarına kalan hep, kar olacak. martin edenler ise hiç bulamayacak. manzara bu...
kahramanımızın aşık olduğu ruth orospusunu '' iri, cansız, mavi gözlü, gür, sarı saçlı soluk bir yaratıktı. Elbisesinin de kendisi kadar harika olmasının dışında kızın giysilerinin farkına varmamıştı. Onu, incecik bir dalın üstündeki soluk altın renkli bir çiçeğe benzetti. Hayır, o bir ruh, kutsal bir yaratık, bir tanrıçaydı. Böylesine bir güzellik dünyasal olamazdı...'' cümleleriyle anlatır jack london.
bir kez okumakla yetinilmemesi gereken kitaplardandır. martin'in, gözünde çok büyüttüğü, idealize ettiği burjuva dünyasının yozluğunu, ikiyüzlülüğünü keşfedip uğradığı hayal kırıklığını ve onu izleyen umutsuzluğunu anlatır.
jack london ın bir romanı. baş kahraman martin eden, gelecek korkusu olmayan, gününü yaşamaya çalışan bir denizcidir. herşey bir genç kızın abisini kurtarmak istemesiyle başlar. yeni bir ortama girer, alfabeyi öğrenir, okumaya başlar, bilgi edinir, hatta değer gören insanlarla tartışmalar bile yapar. inanılmaz hırsı sayesinde bambaşka bir martin eden olur çıkar. bireycidir. ve bu bireyciliği en sonunda umutsuzluğa düşüp kendini ölüme sürüklemesine neden olur...
martin eden okuduğum en iyi kitaplardan biridir.kesinlikle filmi yapılmalıdır.martin edeni de brad pitt oynamalıdır.kitabın sonunda ağlamamak için kendimi zor tutmuştum.bir ara martin eden gibi davranır olmuştum.hatta o dönemde mehmet arslanoğlundan aa yla geçtiğimi itiraf etmeliyim.
bi roman kahramanına aşık olmaktır. mücadeledir mücadeleden bihaber ruhlara.keşkedir, "neden ben yazamadım"ın iç muhasebesini yapmaya sevkeder insanı. ben yazsam güneş utanırdı.
romanı bitirdiğiniz anda siz de martin eden'le beraber okyanusun dibine inersiniz. 10-15 daika kendize gelemeyip bu süre zarfında da gözyaşlarınızı tutamayabilirsiniz.
bireyciliğe saldırıdır. ama saldırı bile çok şereflice yapılmıştır. jack london un gözlerinden öpmek gerekir bu roman için.
not: martin eden ne kadar iyi bir romansa, demir ökçe o kadar kötü bir romandır.
her ne kadar okuması başta biraz zor gelsede * daha sonradan insanı içine alan kitap. martin eden in ruth için yaptıklarını görünce gerçekten aşk için neler yapılabileceği bir daha görülebiliyor. martin eden in kitaptaki diğer kişilerle sosyalizm ve bireycilik üzerine tartışmaları gerçekten okunmaya değer.
jack london un başyapıtıdır.uzun kelime aralarına sıkışan naturalist'e yakın benzetmeler mükemmeldir.çok kilit noktalarda bağlayıcı sözcükleri seçer london.aslında bir nevi kendi yaşantısından kesitleri kitaba işler.ruht aşkını ilahi bir mertebeye taşır ve belki de bir insanın kültürel varlığını kazanmak için ne kadar sıkıntı çekebiliceğini ama istediği zaman her şeyi başarabileceğini haykırır.okunsundur.okutulsundur.sonu epey yürek burkar
martin eden için neden biraz üzülmeyeyim? martin eden bendim. martin eden bir bireyciidi , bense bir sosyalist. işte bu nedenden ben yaşamaya devam ediyorum ve işte bu nedenden martin eden öldü.
bu kitap bireyciliğe bir saldırıdır. martin eden, başkalarının ihtiyaçlarının farkına varmayan aşırı bi bireycidir. hayalleri kaybolduğunda, uğrunda yaşayacağı hiçbirşey kalmaz. jack london