paylaşımcı yazar böyle bir duygunun varlığını an itibariyle elinde alışveriş poşeti ile apartmana girerken farketmiştir.
zira, mart şöyle mart böyle, keşke kedi olsak diye sanal alemde önü alınamayan bir gırgır malzemesiydi bu yavrucaklar, işin gerçeği budur aynı zamanda. ki, yeri geldiğinde kendisi bile bu gırgırlara katılmıştır.
lakin çok değil, 5 dakika önce apartmana girerken karşılatığı ve tüm apartman sakinlerince ortak besledikleri kediyi karnı burnunda görünce bir garip oldum. normalde apartman kapısından içeri almayız, ama cız etti bir yerler içimde.
" lan ben daha sonradan böyle şeker bir görüntü alacak bir şeye çamur mu atıyordum ömrüm boyunca ? " diye sordum kendi kendime,
hayıflandım. insan üzülüyormuş bu deneyime maruz kalınca, komşu teyzeler " vah kızım şöyle olmuş, böyle olmuş. " diyerekten tiz sesleriyle bir yandan besleyip bir yandan sohbetlerine devam ederler, ama içi yanan kişiler her zaman onlarla oynayan apartman çocuklarıdır. yani bizler.
arkadaş bir düşünsene, veletken sağa sola doğru kovaladığın, 5 dakika önce ise " kesin girişte görürüm, az kucağıma alır severim ! " dediğin kedi artık bir hanımefendi olmuştur, yaklaşmaz sana.
nasıl koyar adama diye sorma daha yeni hissettim azizim. inmediği kucağıma tenezzül dahi etmedi, " lanet olsun mart ayına ! " dedim.
ciğer kokusunu aldığı an uçarak gelirdi bütün şirinliğiyle, onu bile yemedi. " yiyeceğini yedin tabi ! " dedim, içimden.
evin kapısından içeri girip, babama ;
" peder, pisican'ın karnı burnuna gelmiş ? " deyip gülümsedim bir an.
babam da cevabı koydu;
" apartmanda beslediğimiz her kedinin ticaretini yapsaydık firavun olmuştuk oğlum, takma ! " dedi.
kedi milletine yüz vermiceksin arkadaş, kız çocuğu gibi büyütüyorsun satıyor hemen. " bana koymaz ! " deme, vallahi de billahi de koyuyor arkadaşım, koyuyor.